Hava Durumu

#Sağlık

Yeni Marmara Gazetesi - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Panik Atağın En Önemli Belirtisi 'Felaket Düşüncesi' Haber

Panik Atağın En Önemli Belirtisi 'Felaket Düşüncesi'

Panik atağın, toplumda çok sık duyulan ve çoğu kişide farklı seyreden bir durum olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Ömer Öz, "Panik atak; gelip geçici fiziksel bazı belirtilerin, kişi tarafından bir felaket gibi görülmesi neticesinde, saniyeler içinde kötüleşebilir" uyarısında bulundu.   Kimileri nefes alamadığını, kimilerinin kalp krizi geçireceğini veya felç olacağını düşünüp acile koştuğuna dikkat çeken Medicana Bursa Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ömer Öz, "Panik atak vücudun, normal durumlara ani, yoğun korku ve güçlü fiziksel tepkiler ile karşılık vermesi durumudur. Panik atak geçiren kişi çok terleyebilir, nefes almakta güçlük çekebilir ve kalbinin normalden daha hızlı attığını hissedebilir. Panik atak sırasında kişide kalp krizine benzer belirtiler ortaya çıkabilir. Muayene sonrası 'senin bir şeyin yok, psikiyatriye git' cevabıyla karşı karşıya kalıyor. Böyle fiziksel belirtileri olup da hiçbir şeyi olmadığını duyan kişilerde bir kafa karışıklığı oluyor. Daha sonra 'ne yani benim bu belirtilerim kafamda uydurduğum şeyler mi' diye sormaya başlıyor. Bunun neticesinde de 'kafada kurma' ve 'çok büyütme' kavramları ortaya çıkmaya başlıyor. Hayır, bu fiziksel belirtiler gerçek. Ancak çok büyük bir ihtimal kalıcı ve tahlillerle tespit edilebilecek bir hastalığa bağlı değil. Panik atak kabaca 20-30 dakika süren, dehşet içinde olma haliyle kalpte hızlanma, nefeste hızlanma, sıcak basması, ellerde uyuşma, karında gariplik hissi, titreme, huzursuzlukla kendini gösteren bir rahatsızlık. Bunu ilk kez yaşayan kişi için oldukça zorlayıcı, travmatik, unutmak isteyeceği dakikalar. Ortaya çıkardığı his ne kadar dehşet verici olsa da tedavisi de aslında dallanıp budaklanmış, kronik hastalıklara göre oldukça yüz güldürücü. En berbat hissettiğiniz panik atak dahi bir şekilde sonlanıyor ve yerini sakinliğe bırakıyor" dedi.  İnsanların panik atak yaşadıklarında hemen bunun neden yaşandığına odaklanma eğiliminde olduğunu ve sebep olabilecek bariz bir kavga, ölüm, hastalık bulamadıklarında iyice sıkışmış ve şaşırmış hissettiklerini belirten Psikiyatri Uzmanı Öz, "Her zaman stresli bir durum sonrasında panik atak belirtisi oluşmaz. Bazen masum, gelip geçici bir fiziksel belirtinin bir felaket olarak görülmesi neticesinde de saniyeler içerisinde başlayabilir. Örneğin kalbinizdeki ufak bir atım değişikliği sizin için bir kalp krizi gibi algılanmış olabilir ve dikkatinizi tamamen buraya verdiğinizde korkunuz bir anda sizi panik atağa itebilir. Neyi felaket olarak yorumladım ve bu atağı geçirdim diye düşünseniz de hızlıca akıp geçen düşüncelerinizi yakalamak her zaman mümkün olmaz. Panik atağı ortaya çıkartan şey masum, gelip geçici, her insanda olabilen basit fiziksel belirtileri, bazı ölümcül hastalıklarla eşit tutmamız ve sanki o ölümcül hastalığa yakalanmışız gibi bir davranış içerisine girmemizdir. Zihninizin söylediğiyle gerçekte olan şeyler aslında farklıdır. Panik atak sizin ölmenize ya da kalıcı, ölümcül bir hastalığa yakalanmanıza neden olmaz. Panik, korku, kaygı, mutsuzluk bunlar birer duygudur ve kendi akışına bıraktığımızda havadaki bulutlar gibi gelir geçer" diye konuştu.  Panik atağın yönetilebilir, tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğunu ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ömer Öz, "Panik atağın hayatımızın önüne geçmesine izin vermeden, onu görmeyecek, gözümüzde büyütmeyecek tarzda yaşayabiliriz. Psikoterapiler ve ilaç tedavileri panik atak tedavisinde birinci sıra seçeneklerdir ve hayatınızı sınırlandırdığınız bu rahatsızlığı psikiyatrik destekle geride bırakabilirsiniz" dedi. 

Yutma Güçlüğünüz Varsa Dikkat! Kanser Habercisi Olabilir! Haber

Yutma Güçlüğünüz Varsa Dikkat! Kanser Habercisi Olabilir!

İstanbul’da, yutma güçlüğü ve kilo kaybı şikayetiyle Biruni Üniversite Hastanesi’ne gelen kadının mide kanseri olduğu ortaya çıktı. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Kamil Özdil, yutma güçlüğü şikayetlerinin mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.   Yaklaşık 6 aydır yutma güçlüğü nedeniyle su içmekte ve yemek yemekte zorlanan 68 yaşındaki kadının, İstanbul ve farklı şehirlerdeki merkezlerde endoskopik işlemleri ile tahlilleri yapıldı. Yapılan değerlendirmelerde kadına “Akalazya” tanısı konuldu. Tedavi için Biruni Üniversite Hastanesi’ne başvuran kadına, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Kamil Özdil tarafından endoskopi işlemi gerçekleştirildi. Endoskopik işlemde hastanın aslında Psödoakalazya (Yalancı Akalazya) olduğu ortaya çıktı. Yutma güçlüğü ve kilo kaybına, midede bulunan tümörün neden olduğu belirlendi. Mide kanseri tanısı konan kadın, üniversite hastanesinin onkoloji merkezinde tedavi altına alındı.  “Bu işlemi sayılı merkezler yapıyor”  Konuyla ilgili bilgi veren Prof. Dr. Özdil, “Hastamız yutma güçlüğü ve kilo kaybıyla bize başvurdu. Bu şikâyetlerle daha önce Anadolu'da bir şehirde, İstanbul'daki farklı hastanelerde ve muayenehanelerde değerlendirilmiş. Hastaya yapılan testlerde, endoskopilerinde ve manometri denilen bir işlem sonrasında ‘akalazya’ olduğu söylenmiş. Bunun tedavisi için de ‘POEM’ denilen bir işlem için bize yönlendirildi. Bu işlemi sayılı merkezler yapıyor. Bunlardan birisi de biziz. Bu amaçla hastayı biz işleme aldığımızda aslında ‘akalazya’ olmadığını gördük. Tümör nedeniyle oluşan darlık sonucu yutma güçlüğünün ortaya çıktığını anlamış olduk” dedi.  “Tanı koymakta hekimleri yanıltan bir kanser tipi”  Tanı ve tedavi sürecini anlatan Prof. Dr. Özdil, “Hemen biyopsilerini aldık. Tanıyı koyduk. Mide kanseri olduğu anlaşıldı. Mide kanseri olarak da farklı bir kanser. Tanı koymakta hekimleri yanıltan bir tip olduğunu gördük. Daha sonra bu tedavi sonrasında konseyimizde değerlendirdik. Öncelikle kemoterapi alması, daha sonra eğer uygun şartlar sağlanırsa da ameliyat yapılması gerektiği kanaatine vardık” diye konuştu.  “Tümör, yemek borusuna yapışık kısmını tutmuş”  Kanserin neden yutma güçlüğü yaptığını açıklayan Özdil, “Tümör, mideyle yemek borusunun geçiş bölümünü tutuyor. Tam midenin yukarı bölümünü, yemek borusuna yapışık kısmını tutmuş. O yüzden yemek geçmiyor. Kanser şu anda orta seviyede. Önce kemoterapiye verdiği yanıta bakacağız. Kemoterapiyle seviyesi düşerse, ameliyat sınırlarına çekebilirsek ameliyat olacak” ifadelerini kullandı.  “Her yutma güçlüğünün mutlaka değerlendirilmesi lazım”  Vatandaşlara uyarılarda bulunan Özdil, “Kilo kaybı varsa bu önemli. Onu ihmal etmemek lazım. Her yutma güçlüğünün mutlaka değerlendirilmesi lazım. Yutma güçlüğü önemli bir belirti. Üst bölgedeyse daha çok nörolojik nedenlere bağlı olabilir. Mide bölgesindeyse bu yemek borusunun kaslarındaki fonksiyonlarda bir bozulma nedeniyle, içilmiş ilaçların oluşturduğu hasarlara bağlı ya da tümörlere bağlı olabilir. Mideye yakın bölgede takılma hissediyorsak kansere bağlı olabilir” dedi. 

Üroloji Uzmanı Açıkladı: Kısırlık Sorunu Olanlar Dikkat! Haber

Üroloji Uzmanı Açıkladı: Kısırlık Sorunu Olanlar Dikkat!

Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, “Varikosel, testislerdeki kanı boşaltan toplardamarların bacaklardaki varis tarzı genişlemesine verilen isimdir. Toplumdaki erkeklerde görülme oranı yüzde 15-20 arasındadır. Kısırlık sorunuyla doktora başvuranların ise yaklaşık yüzde 30-40’ında varikosele rastlanmaktadır” dedi.  Liv Hospital Samsun Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, varikosel hakkında açıklamalarda bulundu. Varikoselin ne olduğu hakkında bilgi veren Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, “Varikosel, testislerdeki kanı boşaltan toplardamarların bacaklardaki varis tarzı genişlemesine verilen isimdir. Bu durum sıklıkla (yüzde 90) sol tarafta görülürken, yüzde 8-9 oranda iki taraflı, yüzde 1-2 oranında ise sağ tarafta izlenmektedir. Sol tarafta daha sık izlenmesinin nedeni, sol taraf toplardamarının anatomik yapısı ve vücut içindeki seyri ile ilgilidir. Toplumdaki erkeklerin genelinde görülme oranı yüzde 15-20 arasındadır. Kısırlık (infertilite) sorunuyla doktora başvuranların ise yaklaşık yüzde 30-40’ında rastlanmaktadır” diye konuştu.  "En yaygın rastlanan 4 belirtisi"  Opr. Dr. Cavıldak, varikosel belirtileriyle ilgili, "Kısırlık Testis ısısının bozulması, kirli kan içindeki toksik maddelerin testiste birikmesi ile testis fonksiyonları etkilenir. Bu durum öncelikle sperm üretimini, ileri evrelerde ise erkeklik hormonu üretimini bozar. Varikosel düzeltilebilir erkek kısırlığının en sık sebebini oluşturmaktadır. Testiste şişlik ve kabarıklık ilgili damarlardaki genişleme, bir süre sonra dışarıdan görülecek kadar belirginleşip, bacaklarda görülen varislere benzer görünüm alabilmektedir. Bu durum dışardan kabarıklık ve şişlik şeklinde kendini belli etmektedir. Varikosel ağrısı testiste olan rahatsız edici künt nitelikte kendi belli eden bir ağrıdır. Bu ağrı genelde kasık bölgesinde ve testiste hissedilebildiği gibi zaman zaman bacağa doğru da yayılabilir. Varikosel ilerleyen dönemlerde sperm ve erkeklik hormonu üretiminden sorumlu olan testisin boyutlarında küçülmeye neden olabilmektedir. Bu durum kendini kısırlık (infertilite), cinsel isteksizlik ve cinsel sağlık sorunları ile gösterebilmektedir" şeklinde konuştu.  "Varikosel tanısı elle muayene ile konulmaktadır"  Varikosel tanısının nasıl konduğuna değinen Dr. Cavıldak, "Varikosel tanısı elle muayene ile konulmaktadır. Muayene bulgularına göre varikosel 3 dereceye ayrılmaktadır. Varikosel tanısı konulduktan sonra, mutlaka testis boyutları ve kıvamı da kontrol edilmelidir. Klinik tanıyı desteklemek için gerektiğinde Skrotal Doppler Ultrasonografi yapılabilir ancak tanı için mutlak gerekli değildir. Sperm parametrelerinin değerlendirildiği semen analizinin yapılması ise varikosel ameliyatı gerekliliği konusunda belirleyici olmaktadır" ifadelerini kullandı.  "Sperm parametrelerini etkiliyorsa ameliyat düşünülebilir"  Varikosel tedavisinden bahseden Dr. Cavıldak, şunları söyledi:  "Varikosel teşhisi konulan kişilerde infertilite (kısırlık) problemi yoksa, testis boyutları ve semen parametreleri etkilenmemişse destek tedavisi önerilebilir. Ameliyat kararı verebilmek için hastada muayene ile varikosel sorununun ortaya konulması ve bu durumun sperm parametrelerini etkilediğinin gösterilmesi gereklidir. Yine adolesan dönem erkeklerde varikosele bağlı testis boyutları arasında yüzde 10’dan fazla hacim farkı oluşmuşsa, ameliyat önerilmektedir. Varikosel ameliyatının mikrocerrahi teknikle mikroskop kullanılarak yapılması gerekir. Kasık bölgesinden 2 cm’lik bir kesiden girilerek mikroskobik büyütme altında genişlemiş toplardamarlar bağlanır. Atardamarlar, lenfatikler ve sperm taşıyan kanalların hasar görmemesi ve buna bağlı istenmeyen komplikasyonların oluşmaması için mikrocerrahi yöntemin kullanılması oldukça önemlidir. Yine mikrocerrahi yöntem ile yapılan ameliyat sonrası varikoselin tekrarlama riski oldukça düşük olup, yüzde 0’a yakın iken klasik teknikle bu oran yüzde 15 civarındadır."  "Mikrocerrahi önemli"  Varikosel ameliyatı için microcerrahinin çok önemli olduğunu söyleyen Cavıldak, "Bu işlem güçlü operasyon mikroskopu altında gerçekleştiği zaman ameliyat sonrası nüks (tekrarlama) ihtimali çok düşüktür. Başarı oranı (sperm parametrelerinde düzelme ve gebelik şansı) daha yüksektir. Komplikasyon riski (lenfatik, atardamar ve sperm kanallarının yaralanması) oldukça düşüktür. Ameliyat sonrası erken dönemde yara yeri temizliğine ve ameliyat bölgesine darbe almamaya dikkat etmek gerekir. Yara yerinin 2-3 gün pansuman yapılıp kapalı kalması ve duş alınmaması tavsiye edilir. İlk 1 ay ağır efor gerektiren sporlardan, hareketlerden ve cinsel aktiviteden uzak durmalarında fayda vardır. Dengeli ve düzenli beslenme, düzenli uyku, stresten ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durma hem ameliyat sonrası iyileşme hem de sperm değerlerinin hızlı düzelmesi için önemlidir" açıklamasında bulundu. 

Uzmanı uyardı: “Kanser Sadece Sağlık Sorunu Değildir” Haber

Uzmanı uyardı: “Kanser Sadece Sağlık Sorunu Değildir”

Saygı Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Zeki Aydın, ‘1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’ dolayısıyla önemli açıklamalarda bulundu. Kanser tedavisi için erken teşhisin önemini vurgulayan Aydın, “Kanser, sadece sağlık sorunlarına neden olmakla kalmaz, aynı zamanda maddi ve manevi açıdan uzun süreli bir mücadeleyi de gerektirir” dedi.   ‘1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’ dolayısıyla önemli bilgilendirmelerde bulunan Saygı Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Zeki Aydın, “Kanser dünya genelinde ve Türkiye’de önemli bir halk sağlığı sorunudur ve sürekli olarak artan bir endişe kaynağıdır. Özellikle yaşlanan ve artan nüfusla birlikte kanser vakalarında da artışlar gözlenmektedir. Kansere yol açan risk faktörlerine maruz kalma sürelerinin uzamasıyla birlikte, tanı konulan kanser vakalarının sayısında artış ve tedavi maliyetlerinde yükselme beklenmektedir. Bu durum, kansere bağlı ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yükün artmasına neden olmaktadır” dedi.  “Önemli bir küresel sağlık sorunu”  Kanserin sadece sağlık sorunu olmadığını kaydeden Aydın, “Aynı zamanda maddi ve manevi açıdan uzun süreli bir mücadeleyi de gerektirir. Dünya genelinde kanser vakalarının sayısı her yıl artmaktadır ve bu da önemli bir küresel sağlık sorunu oluşturmaktadır.2020 verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 19,2 milyon yeni kanser vakası tespit edilmiş ve kansere bağlı 9,9 milyon ölüm gerçekleşmiştir. Bu, kanserin dünya genelindeki ciddiyetini ve etkisini gösteren önemli bir veridir. Özellikle yaşam süresinin artmasıyla birlikte kanser vakalarının sayısının artması beklenmektedir” ifadelerini kullandı.  “Dünya genelinde her 5 kişiden 1’inin 75 yaşına kadar kansere yakalanacağı ve her 10 kişiden 1’inin ise kanser nedeniyle hayatını kaybedeceği tahmin edilmektedir” diyen Aydın, “Ülkemizde de durum benzerdir. Kanser vakalarının artmasıyla birlikte, akciğer, meme ve kolorektal kanser gibi belirli kanser türleri ülkemizde de sıkça görülen kanser türleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle, kanserle mücadelede erken teşhisin ve önleyici tedbirlerin önemi giderek artmaktadır” şeklinde konuştu.  “Erken teşhisin önemi büyüktür”  Aydın, belirli kanser türlerinde erken teşhis için düzenli tarama testlerinin yapılmasının önemini vurgulayarak, “Örneğin, meme kanseri için mamografi, rahim ağzı kanseri için HPV testi ve smear testi gibi tarama yöntemleri, erken evrede kanserin teşhisini sağlayabilir ve tedavi şansını artırabilir. Kanserle mücadelede korunma ve erken teşhisin önemi büyüktür. Erken teşhis edildiğinde birçok kanser türünde başarılı tedaviler mümkündür ve yaşam kalitesi artırılabilir” dedi.  Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, güneş ışınlarına maruz kalırken koruyucu önlemler almak gibi koruyucu önlemlerin kanser riskini azalttığını kaydederek, bu şekilde kanserle mücadelede başarı şansının artırılabileceğini ve toplum sağlığına olumlu katkılar sağlanabileceğini belirtti. 

Parmakları Kesilecekti, Ozon Tedavisi ile Kurtarıldı Haber

Parmakları Kesilecekti, Ozon Tedavisi ile Kurtarıldı

Batman’da 30 yıl boyunca içtiği sigara nedeniyle yakalandığı "burger" hastalığından dolayı doktorların ayak parmaklarının kesilmesi gerektiğini söylediği hastanın parmakları, geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) ile uygulanan ozon ve fitoterapi tedavisi sayesinde kurtarıldı.   Batman’da yaşayan ve 30 yıl boyunca sigara içen 56 yaşındaki Hasan Geçit, yaklaşık 1,5 yıl önce sigaradan kaynaklı olarak "burger" hastalığına yakalandı. Hastalığa bağlı olarak Geçit’in sağ ayak parmaklarında kangrenleşme başladı. Her geçen gün yayılan hastalıktan dolayı ağrılara dayanamayacak duruma gelen hasta Tahir Geçit, tedavi için İstanbul’a gitti.  İstanbul’da gördüğü tedavinin ardından ayak parmaklarının kesilmesi gerektiği söylenen Geçit, ailesiyle durum değerlendirmesi yapmak için memleketi Batman’a döndü.  Bu arada ağrıları daha da artmaya başlayan Geçit, hastane aciline giderek ağrı kesici ilaçlarla idare etmeye çalıştı.  Bu sırada Batman Eğitim Araştırma Hastanesi’nde ozon tedavisinin yapıldığını duyan Geçit, GETAT Uzmanı Doktor Celal Ayral ile görüşerek tedaviye başladı.  Ayral, 22 seansta iyileşmesini öngördüğü Geçit’in ağrıları 8’nci seanstan itibaren azalmaya başladı, 20’nci seanstan itibaren ise kangrenleşmiş dokuların iyileşmeye başladığını gördü.  Sigara hayatını kararttı  Hasan Geçit, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine, sigaraya bağlı olarak yakalandığı burger hastalığının hayatı kendisine zindana çevirdiğini söyledi.  30 yıl boyunca sigara içtiğini belirten Geçit, “Burger hastalığına yakalandım. Yaklaşık 1,5 yıl önce damar tıkanıklığına bağlı olarak bir rahatsızlığım oldu. Bu hastalık sigaradan kaynaklanan bir hastalıktır. 30 yıldır sigara içiyordum ve bu en sonunda parmaklarımın kesilme riskini bile oluşturdu. Tedavi için ilk olarak İstanbul’a gittim. Orada ayak parmaklarımın kesilmesi gerektiği söylendi" dedi.  "Sigaradan dolayı ayağım kesilecek noktaya gelmişti"  Hastalığın her geçen gün ayak parmaklarına yayıldığını söyleyen Geçit, şunları söyledi:  “İstanbul’da anjiyo oldum. Sonrasında Batman Eğitim Araştırma Hastanesi’ne geldim. Geleneksel tamamlayıcı tıp ozon tedavisi için buraya geldim. Geldiğimde parmaklarım kötü durumdaydı; hastalık, ayak parmaklarımı sardı. İlk seansa geldikten sonra iltihap akmaya başladı. İltihap akmaya başlayınca da rahatla hissetmeye başladım. Sigaradan dolayı ayağım kesilecek noktaya gelmişti. Günde üç bazen de dört paket sigara içiyordum. Doktorlar sigara içmeye devam edersen ayağın kesilecek dediler. Bu süreçte sigaradan dolayı ayakları kesilen insanlarla da görüştüm. O yüzden sigarayı kimseye tavsiye etmiyorum. Burada tedaviye başladım. Doktorum 21 seansta iyileşeceğini söyledi ama 19-20 seanstan artık ağrılarım kesildi, damarlarım açılmaya başladı, yaralarım kapanmaya başladı. Sonrasında tedavi süreci 2 ay, 3 ayda bire çıktı.”  “Hiçbir şey etki etmiyordu, sersem gibiydim”  İlk günlerini hatırlamak istemediğini dile getiren Geçit, “Hiçbir şey etki etmiyordu, ağrı kesiciler etki etmiyordu, uyku ilacı alıyordum etki etmiyordu, gecem gündüzüm yoktu, sersem gibiydim. Uyuşturucu kullanmış gibi sersem gibiydim. Bazen gözlerim açık ama mutfakta görüyordum kendimi çünkü uykusuzluktan ne yaptığımı bilmiyordum. Ozon tedavisi en etkili tedavi oldu. Zor bir süreçti, doktorlarıma bana gösterdikleri sabırdan dolayı teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.  “Sigarayı bıraktığı için toparlaması daha hızlı oldu”  Batman Eğitim Araştırma Hastanesi doktoru GETAT Uzmanı Doktor Celal Ayral, hastanın sigaraya bağlı burger hastalığına yakalandığını söyledi. Hastanın ayak parmaklarının kesilme noktasına geldiğini kaydeden Ayral, kesilecek parmakların kesilmekten kurtarıldığını dile getirdi. Yapılan tetkiklerin ardından tedaviye başladıklarını vurgulayan Ayral, sözlerini şöyle tamamladı:  “Hastamız sağ ayak başparmağı ve dördüncü parmağında damar tıkanıklığına bağlı kangren şikayeti ile geldi. İlk muayenede damar açıklığı var mı diye değerlendirdik. Damarsal bir sorun olmadığı için ozon tedavisine aldık. Ozon ile beraber fitoterapi de uyguladık. Bununla beraber beslenme ve yaşam tarzı konularında da önerilerimiz oldu. Öngörüm 22 seansta iyileşeceği yönündeydi ama çok şükür 20. seansta kangrenleşmiş olan dokuların iyileşmeye başladığını gördük. Ama 8. seans ile beraber ağrıları azalmaya başladı. 10 olan ağrı skoru 2-3’e düştü. Daha sonra hastamız sigarayı da bıraktı. Bu hastalık, damarları tıkadığı için ortaya çıkmıştı. Sigarayı bıraktığı için toparlaması daha hızlı oldu. Daha sonra hastamızın kesilmesi gerektiği söylenen parmakları çok şükür en sonunda şifaya kavuştu.” 

Erken Tedavi Çocuğu Tam Potansiyeline Ulaştırabilir Haber

Erken Tedavi Çocuğu Tam Potansiyeline Ulaştırabilir

Otizm tedavisinin temelini çocuğun ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitimin oluşturduğunu belirten Çocuk Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, otizm semptomlarının eğitimle ve uygun desteklerle azalabileceğini söyledi. Erken başlanan tedavilerin çocuklara iyi bir başlangıç yapma şansı yanında tam potansiyellerine de ulaşma şansı verdiğini kaydeden Doç. Dr. Uzunhan, çocuğun ne kadar erken yardım alırsa öğrenme ve ilerleme şansının da o kadar büyük olduğunu vurguladı.   İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalından Çocuk Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada ailelere tavsiyelerde bulundu. Kişiye özel eğitimin önemine işaret eden Doç. Dr. Uzunhan, “Eğitimle zihinsel, iletişimsel, adaptif ve sosyal becerilerde iyileşmeler, agresyon, hiperaktivite ve öfke gibi davranışsal sorunlarda azalmalar beklenmektedir” açıklamasında bulundu.  Özelleştirilmiş eğitim tedavinin temelini oluşturuyor  Otizmde çocuğun ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitimin önemini vurgulayan Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, “Otizm spektrum bozukluğu bildiğiniz üzere sosyal iletişim/etkileşimde kısıtlılıklar ve tekrarlayıcı, sınırlı davranış, ilgi alanları, aktivitelerle kendini gösteren biyolojik temelli nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin tedavisinin temelini, çocuğun ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitim oluşturmaktadır. Ayrıca altta yatabilecek genetik, metabolik, beyin yapısı ile ilgili durumlar açısından da değerlendirmek gereklidir” dedi.  Eğitim ve uygun desteklerle semptomlar azalabilir  Otizm semptomlarının eğitim ve uygun desteklerle kesinlikle azaltılabileceğini belirten Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, “Eğitime yani tedaviye başlamak için hiçbir zaman bir tanı beklenmemelidir. Sadece nörogelişimsel gecikmenin olması eğitime başlamak için yeterlidir. Otizm semptomları eğitimle ve uygun desteklerle kesinlikle azalabilir. Yeterli süre ve farklı ihtiyaçları hedefleyen erken eğitim ile pek çok belirtinin kaybolması mümkün olabilir. Yani ileriki yaşlarda otizm tanı kriterlerini artık doldurmayacakları için otizm tanısının kalkması mümkündür. Ailelere de hekimler ve eğitimcilerin yanı sıra çok büyük görev düşmektedir. Aslında çocuğu en iyi tanıyan anne baba eğitim sürecine aktif katılmalıdır. Bizlere düşen görev de aileleri doğru yönlendirmek, bildiklerimizi aktarmak, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığı için bilimsel veriler ışığında çabalamaktır” şeklinde konuştu.  Erken tedavi tam potansiyele ulaşma şansı veriyor  Otizmde erken tedavi ve erken müdahalenin uzun vadede semptomlar ve beceriler üzerinde daha olumlu etkileri olduğunun yapılan çalışmalarda gösterildiğini ifade eden Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, şunları söyledi:  “Çünkü erken çocukluk çağında beyin halen gelişmektedir, yani daha büyük yaşlara göre yeniden şekillenme becerisi, yani plastisitesi yüksektir. Bu plastisiteden dolayı erken dönemde başlanan tedavilerin uzun vadede etkili olma ihtimali daha yüksektir. Erken başlanan tedaviler çocuklara iyi bir başlangıç yapma şansı yanında tam potansiyellerine de ulaşma şansı verir. Ne kadar erken bir çocuk yardım alırsa, öğrenme ve ilerleme şansı da o kadar büyük olur. Bir araştırmada otizm tanısı kalkan çocukların ortak özelliklerinden birinin küçük yaşlarda tanı ve tedaviye başlamaları olduğu belirlenmiştir. Diğerleri daha yüksek IQ ve daha iyi dil/motor becerilerdir.”  Eğitim becerilerde iyileşmeyi sağlıyor  Otizmli bireylerde eğitimin günlük yaşam aktiviteleri ile etkileşen otizm belirtilerini azaltmayı ve yaşam kalitesini arttırmayı hedeflediğini belirten Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, “Her otizmli birey birbirinden farklıdır. Bu da tedavi planının farklı olması anlamına gelir. Bireyin ihtiyaçlarına göre bir eğitim planı oluşturmalıdır. Eğitimle birlikte zihinsel, iletişimsel, adaptif ve sosyal becerilerde iyileşmeler, agresyon, hiperaktivite ve öfke gibi davranışsal sorunlarda azalmalar beklenmektedir” dedi.  Erken çocukluk döneminde yoğun eğitimin katkısı büyük  Otizmli çocukların eğitiminde dikkat edilmesi gereken noktalara da işaret eden Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, “Otizmli çocukların her biri farklı özellikler göstermektedir. Bu nedenle bireysel özelliklere göre şekillendirilmiş eğitim önemlidir. ABA, duyu bütünleme, ergoterapi, oyun terapisi gibi farklı eğitim yöntemleri çocuk için ihtiyaçlara göre bir arada ya da ardışık kullanılabilir. Plastisitenin olduğu erken çocukluk döneminde yoğun eğitim fırsatı kaçırılmamalıdır. Eğitmenlerle yoğun eğitim alma şansı olmayan çocuklar için evde eğitim programlarını aileler kendileri de uygulayabilirler. Otizme eşlik edebilecek dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, dürtüsellik, kaygı, depresyon gibi sorunların da uygun şekilde tedavisi eğitimin verimini arttıracaktır” şeklinde konuştu.  Erken eğitimle iyi sonuçlar alınması mümkündür  Nörogelişimsel olarak gecikmesi bulunan her çocuğun, nörolojik değerlendirmeden sonra bir tanı beklenmeden uygun eğitime başlaması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan, “Erken eğitimin daha iyi sonuçlar verdiği bilinmektedir. Çocuğa yaklaşımda otizme neden olabilecek genetik, metabolik, beyin yapısı ile ilgili durumlar olup olmadığı muayene ve uygun testlerle değerlendirilir. İlaçla tedavi edilebilir bir durum tespit edilmesi ihtimali kaçırılmamalıdır. Otizme en doğru yaklaşım çok yönlü, farklı disiplinleri dahil eden multidisipliner yaklaşımdır. Çocuk nöroloğu, çocuk psikiyatristi, çocuk metabolizma uzmanı, tıbbi genetik uzmanı ve en önemlisi eğitimciler çocuğun yararı için bir arada çalışmalıdır” tavsiyesinde bulundu.  Ebeveynler çocuklarının ilk eğitimcisidir  Ebeveynlerin çocuklarının nörolojik gelişimi ile ilgili kendilerinin veya takip eden hekimlerin şüpheleri olması durumunda otizmle ilgilenen uzmanlardan destek almalarının gerekli olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tuğçe Aksu Uzunhan sözlerine son olarak şunları ekledi:  “Erken tedaviye başlanması ciddi fark oluşturacaktır. Ailenin tüm bu eğitimsel ve tıbbi sürecin içinde olması, koordine etmesi kritiktir. Çünkü çocuğunu en iyi anne ve baba tanır. Otizmde evde eğitim programları ile ilgili kitaplar bulunmaktadır. Bazı aileler bu eğitim kitaplarından yararlanarak ek olarak çocuklara katkı sağlayabilir. Ebeveynlerin çocuklarının ilk eğitimcisi olduğu unutulmamalıdır. Otizm şüphesi veya kesin tanısı durumunda ailelerde ortaya çıkan üzüntünün ilk evresi inkardır. Sonrasında öfke, pazarlık, depresyon ve kabul gelir. İnkar evresi zaman zaman çocuklarımızın eğitimini geciktirebilmektedir. Bu durumdaki ailelerin de ruhsal olarak desteklenmesi önemlidir”. 

Bingöl'de Doğalgaz Sızıntısı Panik Yarattı: 16 Kişi Zehirlendi Haber

Bingöl'de Doğalgaz Sızıntısı Panik Yarattı: 16 Kişi Zehirlendi

   Küçük Sanayi Sitesi'nde yaşanan doğalgaz sızıntısı haberi üzerine 112 Acil Sağlık ve itfaiye ekipleri olay yerine yönlendirildi. Lokantada bulunan 16 kişi, sızan gazın etkisi altında kalarak sağlık sorunları yaşadı. Ambulanslarla hızla Bingöl Devlet Hastanesi'ne sevk edilen bu kişilere acil tıbbi müdahale yapıldı. Ancak, hastaların durumunun ciddiyeti nedeniyle 9 kişi daha sonra Diyarbakır'daki hastanelere sevk edildi. Bingöl Valisi Ahmet Hamdi Usta ve Belediye Başkanı Erdal Arıkan, olayın ardından lokantada incelemelerde bulundular. Vali Usta, doğalgaz kaçağı sonucu yaşanan zehirlenmeye ilişkin şu açıklamayı yaptı: "Şu ana kadar 16 vaka bize intikal etti, bunlardan 9'unu Diyarbakır'a sevk ettik. Kalan 7 vatandaşımızın da tedavisine Bingöl Devlet Hastanesi'nde devam ediyor. Bizi sevindiren olay, doğalgaz kaçağından dolayı bir patlamanın veya can kaybının olmaması. Hastalarımızı ziyaret ettik, durumları iyi, moralleri yerinde. Doktorlarımız, hemşirelerimiz hastalarımızla ilgileniyor. Diyarbakır'dan aldığımız bilgilere göre de sevk edilen hastaların tedavileri olumlu şekilde devam ediyor." Vali Usta, bu tür doğalgaz kaçaklarına karşı daha fazla önlem alınması gerektiğini vurgulayarak vatandaşları doğalgaz tesisatlarına dikkat etmeleri konusunda uyardı. Olayın ardından lokantanın doğalgaz hattının kapatılması için gerekli çalışmalar başlatıldı. Doğalgaz sızıntılarının hızlı bir şekilde tespit edilmesi ve önlenmesi büyük önem taşırken, bu tür olayların can kaybı yaşanmadan sonuçlanması olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi. HABER: NURCAN ŞENER

Okul gibi kalabalık alanlarda grip virüsü çok hızlı yayılıyor Haber

Okul gibi kalabalık alanlarda grip virüsü çok hızlı yayılıyor

Acıbadem Bursa Hastanesi Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Mevlüt Salim, sonbahar ve kış aylarında mevsimsel salgınlar şeklinde ortaya çıkan ve halk arasında domuz gribi olarak bilinen grip (influenza) enfeksiyonlarına son zamanlarda çocuklar arasında oldukça sık rastlanmasıyla ilgili olarak anne babaları uyardı. Hastalığa sebep olan influenza virüsünün A, B ve C tipleri arasından daha çok A ve B tiplerinin salgınlara yol açtığını belirten Dr. Salim, bilhassa okulların açılmasının ardından kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirilmesiyle influenza vakalarında artış gözlendiğini söyledi. Dr. Salim, influenzanın 'ani başlayan ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, yaygın kas ağrıları, yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, bulantı ve kusma' yakınmalarıyla kendini gösterdiğini ifade etti. Bu hastalıkta değişen derecelerde solunum yolu tutulumlarına bağlı bronşit, zatürre gibi sorunlar da görülebildiğine değinen Dr. Salim, özellikle küçük bebekler ve kronik hastalığı olan çocuklarda hastane yatışlarına ve hayatı tehdit eden ciddi klinik tablolara yol açabildiğini dile getirdi. “Burundan alınan sürüntü örneğiyle teşhis koyulabilir” İnfluenza mevsiminde sebebi net olarak ortaya konulmamış ateş, öksürük, boğaz ağrısı yakınmaları olan çocuklarda gripten şüphelenmek gerektiğini vurgulayan Dr. Salim, burundan alınan bir sürüntü örneğiyle hızlı şekilde teşhis konulabildiğini ifade etti. Dr. Salim, çocukları influenza enfeksiyonundan korumak için yapılabilecekleri şöyle anlattı: “Grip mevsiminde kalabalık ortamlardan mümkün olduğunca uzak tutulması çok önemlidir. Hasta bireylerin çocukları sevmesi, öpmesi engellenmelidir. Ellerini yıkayabilecek yaşta ise çocuğa etkin bir el yıkama öğretilmeli ve uygulanmalıdır. Küçük bebeklerin bakımını yapanların sık sık ellerini yıkamaları da çok önemlidir. İnfluenza damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyon olduğundan kapalı ortamlar sık sık havalandırılmalıdır. Bağışıklık sisteminin güçlü tutulması için iyi bir uyku, yeterli ve dengeli beslenme, bol sıvı tüketilmesi de oldukça önemli hususlardır.” Tüm bu önlemlere dikkat edilmesinin yanında çocukların yetişkinlere oranla hastalığı daha çok bulaştırdıklarına dikkat çeken Dr. Salim, "Çocuklar yetişkinlere oranla çok daha fazla kişi ve objeyle temas ederler, özellikle küçükler ellerini daha az yıkarlar, pek çok nesneyi ağızlarına götürürler ya da el hijyenine dikkat etmeyebilirler. Bu da, solunum yolunda elverişli ortam bulan virüsün hızlıca ve daha çok kişiye bulaşmasına zemin hazırlar. Bu sebeple grip salgınlarını önlemek için öncelikle çocuklarımızın önlem almasını sağlamalı, gerekli bilgileri onlara aktarmalıyız" dedi. “6 aydan büyük çocuklar aşılanmalı” Gribin, şikayetlerin daha ağır seyrettiği ilk 3-4 gün boyunca daha bulaşıcı olduğuna işaret eden Dr. Salim, bünyeden bünyeye değişmekle birlikte 10 gün ila 2 haftada geçtiğini söyledi. Bu sürenin mümkün olduğunca evde istirahat ederek, bol sıvı tüketerek geçirilmesinin hem iyileşmeyi sağlayacağı hem de enfeksiyonun başkalarına bulaşmasını önleyeceğini sözlerine ekledi. Bununla birlikte her yıl grip mevsiminin başlangıcında 6 aydan büyük bütün çocukların mutlaka influenzaya karşı aşılanmasını tavsiye eden Dr. Salim, “Her yıl aşılanma gereği olmasının nedeni, aşının sağladığı bağışıklığın bir sonraki yıl azalmasıdır. Çocukların aşılanması yetişkinleri de hastalıktan koruyacaktır. İnfluenza aşıları, her yıl bir sonraki influenza mevsiminde dolaşımda olacağı öngörülen virüs tiplerinden üçünü içerecek şekilde tekrar hazırlanmaktadır” diye konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.