Hava Durumu

#Anayasa

Yeni Marmara Gazetesi - Anayasa haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Anayasa haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Adalet Bakanı Tunç:  Haber

Adalet Bakanı Tunç: "Hedefimiz darbe anayasasından kurtulmaktı"

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, darbe anayasasında vesayetçi ruhu azaltmaya yönelik önemli yapısal reformları gerçekleştirdiklerini belirterek, Türkiye'nin yeni bir anayasayı hak ettiğini söyledi.   AK Parti Merkez İlçe 8. Olağan Kongresi 100. Yıl Mahallesi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Kongreye Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AK Parti milletvekilleri Cem Şahin, Ali Keskinkılıç, Belediye Başkanı Özkan Çetinkaya ve teşkilat mensupları katıldı.  Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan kongrenin açılışında konuşan Bakan Tunç, AK Parti'nin yüksek standartlı demokrasi için mücadele ettiğini belirterek, "Eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, sosyal politikalara varıncaya kadar her alanda insanımız güçlü olsun diye çalıştık. İnsan güçlü olacak ki aile güçlü olsun. Aile güçlü olacak ki toplum güçlü olsun. Ülkemizin fiziki kalkınmasını sağlarken altyapısıyla üstyapısıyla yatırımlarla her bir yeri donatılırken diğer yandan da yüksek standartlı bir demokrasi için mücadele ettik. Bu ülkede bir daha darbe olmasın diye bu ülkenin önü bir daha muhtıralarla kesilmesin diye bu ülke kısır siyasi tartışmalardan kurtulsun diye çok önemli reformlara imza attık. Sayısız reformlar yaptık. Sessiz devrim diyebiliriz biz buna" dedi.  "Hedefimiz darbe anayasasından kurtulmaktı"  "Gerek mevzuatımız temel kanunlarımızın tamamını değiştirirken, anayasamızda da temel hak ve özgürlükleri güçlendiren düzenlemeleri hayata geçirdik" diyen Tunç, "Kadın haklarının, çocukların korunmasıyla ilgili düzenlemeleri anayasal güvenceleri bu dönemde anayasamızda sizlerin onayıyla yerlerini aldı. Yine anayasamızda yapısal reformlar yaptık. Hakimler Savcılar Kurulu'nun yapısı Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı, Yüksek Askeri Şura'nın yapısı, yani bunların oturma düzenleri bile demokratik hukuk devleti ilkesine uygun değildi. Hatırlayalım tüm bunlar demokratik hukuk devleti ilkesiyle uyarlandı. 'Darbeciler yargılanamaz, sıkıyönetim ilan edilebilir' diye bir madde vardı anayasada. Bunlar milletimizin desteğiyle değişti. Anayasamızı daha demokratik hale getirmek için çalıştık. Hedefimiz topyekun yeni demokratik bir anayasa yapmaktı. Darbe anayasasından kurtulmaktı ama bu süreç içerisinde darbe anayasasından kurtulamadık. Darbe anayasasında vesayetçi ruhu azaltmaya yönelik Türkiye'nin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşabilmesi için önemli yapısal reformları da gerçekleştirdik. Bunu da küçümsememek gerekir" ifadelerini kullandı.  Türkiye'nin yeni bir anayasayı hak ettiğinin altını çizen Tunç, "Bunca değişikliğe rağmen tabii ki madde sayısı kadar yapılan değişiklik, anayasanın maddeleri arasındaki uyumu da zorlaştırdı ve bu maddelerin yorumlanması gerek yüksek yargı makamlarımızca gerek farklı kişilerle farklı yorumlanması da farklı tartışmalara neden olabildi ve olabiliyor. Gelecekte de bu tartışmalar olabilir. O nedenle yeni demokratik, sivil katılımcı bir anayasa diyoruz. Bu ülkenin fertlerinin her birinin hiçbir ayrıma tabi tutulmadan, herkesin kendini içinde bulunduğu, her görüşün temsil edildiği, temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendiren, devletin görevlilerine daha da netleştiren bir toplum sözleşmesini yapabilir bu ülke. Bu konuda uzlaşabiliriz. Uzlaştığımızda da millete olan borcumuzu yerine getiririz. Kim bu uzlaşmaya yaklaşırsa milletten takdir toplar. Kim 'biz uzlaşmıyoruz, biz yanaşmıyoruz, masaya oturmuyoruz' derse milletten eleştiri alır. O nedenle inşallah 28. dönem parlamentosunda bu uzlaşma sağlanır ve Türkiye Yüzyılı'na başladığımız şu anlamlı dönemde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız bu anlamlı dönemde demokratik, sivil katılımcı bir anayasayla yolumuza devam edelim. Hem temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi hem de istikrarlı kalkınma hamlelerine devam edilmesi noktasındaki kararlılığımızı sürdürmeye devam edeceğiz" diye konuştu.  İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği katliama da tepki gösteren Tunç, şunları söyledi:  "Hepimizi derinden yaralayan 7 Ekim'den bu yana Filistin'de, Gazze'de bir soykırım suçu işleniyor. 45 bin Filistinli şehit edildi. Bunun yüzde 80'i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Çocuklar katlediliyor. Dünyanın süper gücü dediğimiz devletler hiç utanmadan sıkılmadan orada savunma hakkından bahsedebiliyor. Kadınlar katlediliyor. Kadın hakları diyenler, çocuklar katlediliyor çocuk hakları diye örgüt kuranların, sözleşmeler yapanların hiç sesi çıkmıyor maalesef. Orada sadece 7 Ekim'den bu yana değil bir asırdan bu yana bir zulüm var. 400 yıldan bu yana Osmanlı hâkimiyetinde her dinden insanın barış içerisinde, huzur içerisinde yaşadığı Filistin topraklarında işte bir asır önce siyonizm kongresi sonrası bir Yahudi devleti kurma fikrinin ardından orada bir işgal süreci başladı ve oradaki halkın Filistinlilerin toprakları işgal ede ede küçücük topraklara sığdırıldı oranın insanları. Bir soykırıma tabi tutuldu göçe zorlandılar."  "Uluslararası platformlarda hep Filistin'in sesi olmaya çalıştık"  Birleşmiş Milletler'in bu süreç içerisinde yüzyıldan bu yana sayısız kararlarının bulunduğunu aktaran Tunç, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararları var. 'İşgal ettiğiniz topraklardan çekilin' diye kararlar var ama bu kararların hiçbirisine İsrail maalesef uymadı. Bir devlet gibi değil adeta bir işgalci terör devleti gibi hareket etti. 7 Ekim'den bu yana da soykırımcı İsrail olarak tarihe geçti. 7 Ekim'den bu yana Türkiye olarak oradaki akan kanın durdurulmasıyla ilgili Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız Türkiye olarak büyük bir mücadele verdik. İnsani yardımlarımızı kesmedik. Uluslararası platformlarda hep Filistin'in sesi olmaya çalıştık. Birleşmiş Milletler köprüsü dahil olmak üzere her platformda bölge ve dünya liderleriyle Cumhurbaşkanımız oradaki akan kanın durması konusunda hep mücadelesini sürdürdü" şeklinde konuştu.  "Birleşmiş Milletler'in yapısı dünyanın ve insanlığın sorunlarına cevap veremiyor"  Birleşmiş Milletler'in görevini yerine getiremediğini anlatan Tunç, "Avrupa olarak siz nasıl soykırıma evet diyebilirsiniz. Birleşmiş Milletler soykırım sözleşmesinin bütün maddeleri, unsurları İsrail tarafından ihlal edildi. Uluslararası Adalet Divanı karar verdi. 'Burada soykırım var' dedi. Tedbir kararları verdi. 'Ateşkes olması lazım. İnsani yardımların engellenmemesi gerekir' dedi. Mahkemenin kararını uygulayan yok. Kim uygulayacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi uygulayacak. Uyguluyor mu? Hayır. Birleşmiş Milletler'in yapısı bu kararları uygulamaya elverişli değil. Öyle bir kurgu yapılmış ki orada bir oyla veto edildiğinde karar çıkmıyor. Amerika Birleşik Devletleri 'hayır' dediğinde o 5 Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar geçersiz. Böyle bir adalet olabilir mi? Böyle bir dünya düzeninde huzur olabilir mi? İşte Cumhurbaşkanımız, Birleşmiş Milletler'in yapısı uluslararası kuruluşlar, dünyanın sorunlarına, insanlığın sorunlarına cevap veremiyor" ifadelerine yer verdi.  "Türkiye'yi huzurlu bir geleceğe kavuşturmanın gayreti içerisinde olacağız"  Bakan Tunç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Milli birlik ve beraberlik içerisinde inşallah yolumuza devam ettiğimizde Türkiye'yi daha güçlü kılacağız ve Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inşallah önümüzde 3.5-4 yıllık bir icraat süresi var. Seçimsiz geçecek bir süre var. Hem belediyelerimiz için hem de hükümetimiz için bu süreyi çok iyi değerlendireceğiz ve Türkiye'yi adalet başta olmak üzere huzurlu bir geleceğe kavuşturmanın gayreti içerisinde olacağız."  Son zamanlarda meydana gelen ve toplumu huzursuz eden hususların önlenmesiyle ilgili olarak tedbirlerin de alınmaya devam ettiğini kaydeden Tunç, "Kadının şiddetten korunması, çocukların her türlü istismardan korunması bizim önceliğimiz. Her türlü kötülükten ülkemizi uzak tutmanın gayreti içerisinde yargısı, yürütmesi, yasaması ile inşallah bu başarıyı hep beraber sağlayacağız. Aldığımız tedbirler var. Özellikle suçun önlenmesi, suçlunun ıslahı ve yaptırımların artırılması ve bu anlamda ceza kanunlarımızda ve infaz kanunlarımızda eleştiri konusu olan hususları ortadan kaldırmaya yönelik yargı reformu strateji belgesiyle ilgili şu anda son aşamadayız. Cumhurbaşkanımız kamuoyuyla paylaştıktan sonra inşallah orada yasamayı ilgilendiren özellikle toplumda huzursuzluğa yol açan suçlar bakımından bu suçları önlemeye yönelik birtakım yasal düzenlemeleri milletvekillerimizin takdirlerine arz edeceğiz. Kısa, orta ve uzun vadeli hedefler anlamında hem yasama hem yürütme idari uygulamaları hızlı bir şekilde hayata getirmenin gayreti içerisinde olacağız. Milletimizin huzurunu güvenliğini en önde tutuyoruz. Adaleti en önde tutuyoruz ve adaletle beraber kalkınmayı, istikrarlı kalkınma hamleleriyle milletimizin refahını daha da arttırmanın gayreti içerisinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz" diye konuştu. 

Suat Kılıç , Anayasanın 4. Maddesi İle İlgili Konuştu! Haber

Suat Kılıç , Anayasanın 4. Maddesi İle İlgili Konuştu!

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç, Anayasa'nın 4. maddesinin kaldırılması gerektiği ifadelerine ilişkin, “Yeniden Refah Partisi, Anayasa'nın 1,2,3 ve 4. maddelerinin tartışmaya açılmasına olumlu yaklaşmamaktadır” dedi.   Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kılıç, Genel Başkan Fatih Erbakan başkanlığında Genel Merkez binasında gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın açıklamasında bulundu. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın gerçekleştirdiği görüşmeye değinen Kılıç, Babacan'ın parti yöneticileriyle gerçekleştirdiği ziyarette Türkiye gündeminin değerlendirildiğini belirterek, “1 Ekim tarihinde TBMM, yeni yasama yılının açılışını gerçekleştirecek. DEVA, Yeniden Refah Partisi ve diğer siyasi partilerin TBMM'de yapılacak çalışmalarla Türkiye'nin gündemine daha fazla tesir etmeleri, insanlarımızın refahına daha fazla katkı sağlayacak iş birliklerini geliştirmeleri yönünde fikir alışverişinde bulunulmuştur. Türkiye'deki elbette iktidar partileri olduğu gibi muhalefet partileri vardır. Bütün bu partilerin varlığı çok partili siyasal hayatın en temel gerekliliğidir. Yeniden Refah Partisi bu partiler arasında önemini koruyan ve her geçen gün üye sayısıyla birlikte önem katsayısını da artıran bir siyasi parti olarak tezahür etmektedir. Tüm siyasi partilerin iktidar karşısında Türkiye adına doğruları söylemeleri, siyasetin de, hukukun da, vicdanın da gereğidir. Yeniden Refah Partisi bu doğrultuda doğruya doğru, yanlışa yanlış stratejisini baştan itibaren ortaya koymuş; iktidarın doğrularına doğru derken, yanlışlarını da açık sözlülükle eleştirmekten geri durmamıştır” açıklamasında bulundu.  "Dünyanın ve bölgemizin yeni bir krize ihtiyacı yoktur"  Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında imzalanan Ortak Savunma İş Birliği Antlaşması'nın Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) yönelik ciddi bir tehdit mahiyetinde olduğunu ifade eden Kılıç, “NATO müttefikimiz ABD'nin Akdeniz'de tansiyonu yükseltmeye matuf GKRY ile sınırlı böyle bir adım atmasını tasvip etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ABD ile GKRY arasındaki antlaşmanın etkisizleştirmesi yönünde atacağı tüm adımları destekliyoruz. GKRY ile ABD arasındaki bu antlaşma, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecektir. Doğu Akdeniz'deki maden rezervleri, hidrokarbon yatakları, petrol ve kömür rezervleri ve doğalgaz rezervleriyle ilgili olarak ABD'nin GKRY ile Türkiye ve KKTC'yi yok sayan yakınlaşması bölgedeki ilişkileri bozucu mahiyetindedir. Dünyanın ve bölgemizin yeni bir krize ihtiyacı yoktur” değerlendirmesinde bulundu.  “Yeniden Refah Partisi, Anayasa'nın 1,2,3 ve 4. maddelerinin tartışmaya açılmasına olumlu yaklaşmamaktadır”  Bir gazetecinin HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun Anayasa'nın 4. maddesi ile ilgili ifadelerini Yeniden Refah Partisi'nin nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine Kılıç, şu cevabı verdi:  “Yeniden Refah Partisi, Anayasa'nın 1,2,3 ve 4. maddelerinin tartışmaya açılmasına olumlu yaklaşmamaktadır. Türkiye'de anayasa değişimini herhangi bir partiye göre yapmak mümkün değildir. Değişimi toplumun herhangi bir kesimine göre yapmakta mümkün değildir. Anayasalar temel metinlerdir. Toplumsal uzlaşılar ve sözleşmelerdir. Anayasa'nın toplumun genelinin heyecan ve hissiyatını yansıtan ve hepimizi bir arada tutan maddeleri içermesi gerekmektedir. Anayasa, TBMM'de de yapılacak olsa, TBMM'de oylandıktan sonra referanduma da taşınacak olsa toplumun genelinin görüşlerini yansıtmak mecburiyetindedir. Hiçbir beşeri metin kutsal, kusursuz ve eksiksiz değildir. 100 maddenin 99'una katılır, birinden rahatsızlık duyabilirsiniz, bu herkes için geçerlidir. Öyleyse çoğunluğun uzlaşını yansıtan ve bizi bir arada tutan anayasa metinlerine sahip çıkmak hepimiz için gerekliliktir. Türkiye'nin başkentini, resmi dilini, milletin temel değerlerini, devlet şeklimizin cumhuriyet olduğunu tartışmanın hiçbirimize bir faydası yoktur. 4. maddeyi ortadan kaldırmak, diğer üç maddeyi tartışmaya açmak anlamına gelecektir. Türkiye'nin bugün ihtiyacı bu değildir.” 

Yeni Anayasa İçin Meclisteki Partilere Uzlaşma Çağrısı Yaptı Haber

Yeni Anayasa İçin Meclisteki Partilere Uzlaşma Çağrısı Yaptı

Tekirdağ'ın Süleymanpaşa ilçesine gelen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yeni anayasa için mecliste uzlaşma çağrısı yaptı.  Adalet Bakanı Yılmaz Tunç çeşitli ziyaret ve temaslarda bulunmak üzere Tekirdağ'a geldi. Bakan Tunç, AK Parti'nin Türkiye Buluşmaları çevresinde Tekirdağ'da programa katıldı. Bakan Tunç, yeni anayasa için meclisteki partilere uzlaşma çağrısı yaptı.  Bakan Tunç açıklamasında, “Anayasamızda gerçekleştirdiğimiz reformlarla o sessiz devrim sayılan reformlarla hak arama yollarını daha da genişlettik. Hakimler Savcılar Kurumu'nun yapısı, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, Yüksek Askeri Şura'nın yapısı, Milli Güvenlik Kurulunun yapısı tüm bunları demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun hale getirdik. Darbeciler yargılanamaz diye bir madde vardı anayasamızda. Çıkardık milletimizin desteğiyle. Gerektiğinde sıkı yönetim ilan edilebilir diye bir madde vardı anayasamızda. Demokratik bir devlette gerektiğinde sıkı yönetim ilan edilebilir diye evet darbecilerin yazdığı anayasada bu vardı. Milletimizin onayına geldik. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerek o koalisyonlar dönemini sona erdirdik. İstikrarsızlığa son verdik. Halkın doğrudan doğruya yürütmeyi de yasamayı da belirlediği bir demokratik sisteme, cumhuriyetimizi güçlendiren bir sisteme adım atmış olduk. Yine anayasamızda gerçekleştirdiğimiz kamu denetçiliğinin kurulması gibi vatandaşlarımızın kamu ile ilişkilerinde onların sözcüsü olacak, onun hakkını savunabilecek, başvurabileceği bir mekanizmaya oluşturduk. Kişisel verilerin korunması gibi özel hayatın korunmasını sağlayan önemli yapısal dönüşümleri hayata geçirdik. Bilgi edilme hakkından tutun anayasa mahkemesine bilinçsel başvuru hakkına varıncaya kadar çok sayıda düzenlemeyi milletimiz için hayata geçirdik. Temel hak ve özgürlükler alanında kadın haklarıyla ilgili çocukların korunmasıyla ilgili bunların hem anayasal düzenlemeler hem de uygulamalarla ilgili çok önemli mesafeler aldık. Temel hak ve özgürlükler noktasında tavizsiz tutumumuzu sürdürmeye ülkemizin demokrasi standardını daha da yükseltmeye, hukuk devleti ilkesini, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesini daha da güçlendirmeye o vesayetçi anlayışa hiçbir zaman fırsat vermemeye devam edeceğiz. Bu anayasanın yapılması da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde partilerimizin uzlaşmasıyla inşallah mümkün olacak. Burada uzlaşmaya yanaşanlara milletimiz evet takdir edecektir ama uzlaşmaya yanaşmayanlarla ilgili olarak da önüne gelen ilk sandıkta cevabını verecektir. Bizim temennimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir uzlaşmanın sağlanması. Türkiye'nin demokratik, yeni, sivil, katılımcı bir anayasaya, bir toplum sözleşmesine sahip olması. Anayasamız bizim bir toplum sözleşmesi değil. Bir darbe sonrası darbeciler tarafından yazdırılan bir anayasa. Sadece darbeciler tarafından yazdırılmış olması bile değişmesi için tek sebep, yeter sebep. Bu anayasada biraz önce bahsettiğim o reform sayılan değişikliklere rağmen vesayetçilik tamamen ortadan kalktı mı? Bunu söylemek mümkün değil. 184 kez değişikliğe uğrayan yüz yetmiş yedi maddesi var. Madde sayısından fazla değişikliğe uğrayan bir anayasayla yolumuza devam ediyoruz. Biz darbecilerin yazdığı bir anayasa değil de milletin temsilcilerinin mecliste uzlaşarak bir toplumsal sözleşme hüviyetinde yeni bir anayasayı yapmak milletimize olan borcumuzdur” dedi. 

AYM Cumhurbaşkanı'na yetki veren maddeyi iptal etti Haber

AYM Cumhurbaşkanı'na yetki veren maddeyi iptal etti

Geçen yıl Temmuz ayında çıkartılan kanunla öğretmen, polis, hemşire ve din görevlileri başta olmak üzere bazı meslek mensuplarının ek göstergeleri 3600'e yükseltildi. Diğer kamu görevlilerinin ek göstergelerinde ise 60 puanlık artış yapıldı. Ek gösterge düzenlemesine ilişkin kanun 15 Ocak 2023 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı. Habertürk'ten Ahmet Kıvanç'ın haberine göre, ek gösterge, tazminat yansıtma oranlarıyla birlikte memurların emekli aylığında artış sağlıyor. Tazminat yansıtma oranı ek göstergesi 2800 - 3600 (hariç) arasında olanlara en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 85'i olarak uygulanıyor. Ek göstergesi 3600 (dahil) ile 5400 arasında olanların tazminat yansıtma oranı ise en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 145'I düzeyinde . Ek gösterge sisteminde emekli aylıklarındaki esas artış tazminat yansıtma oranlarındaki bu artışla sağlanıyor. CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN YETKİSİ BULUNUYORDU Geçen yıl Temmuz ayında çıkartılan kanunla 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun ek 70. maddesine bir fıkra eklendi. Yukarıdaki tabloda yer alan oranları ayrı ayrı veya birlikte üç katına kadar artırma, ek gösterge gruplarını değiştirme ve personel kanunlarında yer alan ek göstergelerin artırılması halinde gruplardaki ek göstergeleri yeniden düzenleme konusunda Cumhurbaşkanı'na yetki verildi. AYM ANAYASA'YA AYKIRI BULDU Anayasa Mahkemesi, CHP Grubu'nun başvurusu üzerine yaptığı incelemede, Cumhurbaşkanı'na yetki veren düzenlemeyi Anayasa'ya aykırı bularak iptal etti. AYM'nin gerekçeli kararında, Anayasa'da güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsadığı belirtildi. 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu'ndaki tazminat yansıtma oranlarının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu kaydedilen kararda, bu oranları ayrı ayrı veya birlikte üç katına kadar artırma, ek gösterge gruplarını değiştirme ve ek göstergeleri yeniden düzenleme yetkisinin Cumhurbaşkanı'na verilmesinin mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama anlamına geldiği vurgulandı. AYM bu gerekçelerle söz konusu düzenlemeyi oy birliği ile reddetti.

İl İnsan Hakları İstişare Toplantısı gerçekleştirildi Haber

İl İnsan Hakları İstişare Toplantısı gerçekleştirildi

Prof. Dr. Muharrem Kılıç, Kurul Üyesi Av. Zennure Ber, Başkan Yardımcısı Nimet Özkaya Sevim ile Kurum Uzman ve Uzman Yardımcılarından oluşan heyet ilk olarak Bursa Vali Yardımcısı Rıza Gençoğlu’nu, ardından Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz’ı ziyaret etti. Görüşmelerde Bursa İlindeki insan hakları konuları ele alındı. Ziyaretlerin ardından Tayyare Kültür Merkezi’nde kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, yükseköğretim kurumları, basın ve yayın kuruluşları, araştırmacılar ve ilgili diğer kişi, kurum ve kuruluşların katılımıyla İl İnsan Hakları İstişare Toplantısı gerçekleştirildi. Vali Yardımcısı Rıza Gençoğlu toplantıda yaptığı konuşmada, “Bizler “Yaratılanı yaratandan ötürü hoş görme” kültürüne sahip bir milletiz. Biz bu kültürden geliyoruz. Bizim medeniyet kodlarımızın arasında devleti yaşatmak için insanı yaşatma şartı vardır. Bizim anlayışımızda insan, eşref-i mahlûkattır. Cenabı Allah’ın yarattığı en şerefli mahlûktur. Her hakkına riayet edilmesi gereken ve incitilmemesi gereken bir varlıktır. Bizim inancımızda insan hakkının karşılığı olarak kul hakkı diye bir kavram vardır. Hz.Mevlana, ‘Dostum insanın canı değerli bir incidir, insan değer bakımından arştan daha üstündür, insan düşünceye sığmayacak kadar büyüktür. Bu paha biçilmez insanın gerçek değerini, hakikatini söylesem ben de yanarım dünya da yanar’ derken insanın bizatihi varlık olarak değerinin kıymetini ve büyüklüğünü çok güzel ifade eder. İnsan olarak değerimizi bilmemiz lazım ki haklarımızın neler olduğunu iyi öğrenelim ve onların korunması için gerekli mücadeleyi verelim" dedi. İnsan haklarının geçen yüzyılın en çok tartışılan, önemi her geçen gün artan konusu olduğunu hatırlatan Vali Yardımcısı Gençoğlu, "Yeni yüzyılda da olmaya devam etmektedir. Çünkü insanın olduğu her yerde insan haklarından bahsetmemiz mümkündür. Bu nedenle insanlık tarihi bir yönüyle insan hakları tarihidir. Fakat ne enteresandır ki insanın hakkını ihlal eden yine insanın kendisidir. Türkiye Cumhuriyeti anayasası da insana ve insan haklarına gereken önemi vererek bu konuya geniş hükümler ayırmıştır. Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti devletinin nitelikleri arasında insan haklarına saygılı devlet olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca devletin temel amaç ve görevlerini gösteren anayasanın beşinci maddesinde, ‘Kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal, hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak’ devletin temel görevleri arasında sayılmıştır. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun oluşturulması, devletimizin buna gösterdiği önem ve özenin bir neticesidir” ifadelerini kullandı.

Babacan: 'Genel seçimlerde biz 15+5'te anlaşmışken CHP daha çok yerden vekillik önerdi' Haber

Babacan: 'Genel seçimlerde biz 15+5'te anlaşmışken CHP daha çok yerden vekillik önerdi'

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan gazetecilerle sohbet etti. Babacan, Altılı Masa sürecini,  yeni kabine ve Anayasa yapım süreci beklentilerini, yerel seçimler ittifak konusuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Babacan'la olan sohbeti köşesine taşıdı: "Babacan, toplantıya seçim öncesi Altılı Masa'nın ürettiği anayasadan, bin 500 maddelik Türkiye'yi nasıl yönetmek istediklerine kadar bir çalışmayla geldi. Çoktan unutulmuş; partilerin çoğunun bir diğeri için en ağır cümleleri kurduğu bu süreçte ilginç bir duruş... Önce, dün: "Altılı Masa doğruydu" diyor Babacan. "Geçen cumartesi tüzük kongresi yaptık partide. Orada da söyledim. Altılı masa doğruydu, ittifak doğruydu ama bunun ruhu tam anlaşılmadı. Bizim içimizde de anlamayanlar oldu bunun ne demek olduğunu. İçeride bu olunca, tabii vatandaş da hemen hissetti." "Anlamayanlar kimlerdi?" diye soruldu, "Parmakla işaret etmenin anlamı yok" dedi. Ali Babacan'ın anlattıklarından Altılı Masa'nın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmayı neredeyse garanti gördüğünü anlıyoruz:  "Biz, 'seçimi kaybedersek ne olur?' hesabını hiç yapmadık. Hep kazanacağımıza oynadık. Hatta hareketlerimiz, seçimi kaybetmenin hazırlığı olarak görülürse bunu vatandaş da anlar ve zaten kaybederiz diye düşündük açıkçası. Yani attığımız her adım kazanacağız adımıydı. 'Ya kaybederse'nin hesabını hiç yapmadık o dönem." DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'a, seçimlerin en azından ikinci tura kalacağını hesaplamamış olmanın hatası da soruldu. Babacan, "Seçime birkaç hafta kala tam da Cambridge Analytica metotlarıyla çalışıldı. Biliyorsunuz, WhatsApp grupları ve Facebook üzerinden ağırlıklı olarak insanlara yalan yanlış şeyler gösterildi, insanlar aldatıldı" dedi. Okuyucular hatırlar, Trump seçimlerinde ve Brexit'te Facebook üzerinden seçmenler manipüle edilmişti. ('Great Hack' belgeseli bu konuda oldukça detaylı.)  Peki insanlara, seçmenlere ne denmiş? Babacan, teşkilattan gelen iki 'dedikodu'yu aktardı: "Balıkesir'deki arkadaşlar tam 'artık seçime gidiyoruz' dediler ki, burada acayip bir hava oluştu: 'Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa Çanakkale Köprüsü yıkılacak, İzmir'e Yunan bayrağı dikilecek..' Ve buna insanlar inandı... Balıkesir'den haberler geliyor, sağdan soldan. Nasıl böyle bir şey olur? Afyon'dan haberler geliyor, deniyor ki 'Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa Sivas'tan ülke bölünecek ve Sivas'tan öte pasaportla geçiş olacak.'" Ali Babacan, kaybetmeleriyle ilgili de şöyle bir özeleştiri yapıyor: "Güven veremedik. Kırsala yeterince ulaşamadık ve kırsalda Erdoğan'ın oyları merkeze göre çok daha fazlaydı. İlk 10 ilde kazanan biz olduk aslında, ama küçük illere doğru gittikçe ve kırsala doğru gittikçe Erdoğan'ın oyları daha fazlaydı." Ali Babacan'ın anlattıklarına göre, DEVA'nın kamuoyunda çokça tartışılan "CHP listelerinden seçime giriş" konusunda bile konuşmalar hep, "Cumhurbaşkanlığını nasıl olsa alıyoruz, Meclis'te de çoğunluğu kazanalım" şeklinde olmuş. Son haftaya kadar DEVA yalnız girecekken, CHP'den Kemal Kılıçdaroğlu'ndan gelen teklifle iş değişmiş. Babacan şöyle anlatıyor o günleri: "Biz tamamen kendimiz girmek üzere hazırlandık seçimlere. Bin 300 tane aday adayı başvurdu. Sekiz komisyon kurduk. Bunların hepsiyle mülakatlar yapıldı. Üst komisyon kurduk. Ben bizzat üst komisyon başkanı olarak 8 gün kapandım, bizim genel merkezde ayrı bir ofiste... Bin 300 başvurunun tamamına kağıt üzerinden baktım. Komisyon başkanı, alt komisyon başkanı, üst komisyon ve listelerimizi yüzde 95 oranında oluşturduk. Hatırlayın, o günlerde şimdiye kadar yaptığımız en büyük reklam kampanyası dönüyordu. Tam aday listelerinin verilmesine bir hafta kala CHP geldi. Önce şunu söyleyeyim: Bazen başka partilerin hikâyesi bizim hikâyemizle karıştırılıyor. Baştan beri CHP'yle konuşan, baştan beri CHP'nin listesinden girmeye hazırlanan partiler vardı. Yani maalesef karıştırılıyoruz. Biz öyle değildik. 'Damga DEVA'ya' diye reklam yaptık.  Sonra CHP geldi dedi ki, 'Bizim son araştırmalara bakıyoruz, bu araştırmalarda cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili durum fena görünmüyor ama Meclis'te çoğunluğu sağlayamıyoruz. Çünkü bizim oylar bölünüyor partilere, partilere bölününce bu sefer toplamda milletvekili sayımız çoğunluğu sağlamıyor. Eğer ayrı ayrı girersek kesinlikle Meclis'te çoğunluğu sağlayamayız.' Getirdiler bize, araştırmaları önümüze koydular, simülasyonları önümüze koydular. Biz de dedi ki, 'Bir de biz bakalım!' Bizim elimizde de zaten vardı, sık araştırma yaptırıyorduk o zaman, hâlâ da yaptırıyoruz. Bizim elimizdeki araştırmalardan biz de simülasyonlar yaptık: CHP'nin yaptığı hesap doğru. Yani kabaca o gün bize sunduklarında, altı parti tek listeyle girdiğinde yaklaşık 50 ila 60 milletvekili fazla oluyordu. DEVA, Saadet ve Gelecek bunun 32'sini zaten oluşturuyor, artı 20 küsur de İYİ Parti'den geliyor. Dolayısıyla toplam 50 ile 60 arası bir sayı... Altı partinin tek listeden gireceği varsayımı... Sonra biz hesap yaptık, aşağı yukarı aynı rakamları bulduk. Mesela onların 32 bulduğunu, biz 30 bulduk. Sadece kendi katkımızı 18 bulduk. Ondan sonra toplandık genel merkezde yoğun bir istişare yaptık; 'şimdi ne yapalım, ne edelim?' Sonra Kemal Bey'le baş başa görüştüm ben. Hatta o dönemde 2-3 kere falan baş başa görüştük, tam o bir hafta içerisinde. Ben dedim ki, 'Bakın bizim açımızdan üç tane ciddi sıkıntı var ortak listelerle ilgili. Bir; biz bunu açıkladık. Yani, bu açıklamamızdan geri dönmemizin ya da kararımızı değiştirmemizin getireceği çok ciddi sıkıntı var; kamuoyu nezdinde de kendi teşkilatımız nezdinde de... İki; partinin kimliğiyle alakalı çok ciddi sıkıntı yaşayacağız. Kimlik erimesi olacak tek listeyle girdiğimizde. Üçüncüsü de dedim; 'Normal şartlarda bize oy verecek vatandaşlarımızın tamamının gelip de CHP'nin logosunun altına 'Evet' diyeceğini düşünmüyoruz. Orada kayıplar olacak kesin' dedim. Bizim açımızdan üç tane büyük sorun var fakat onların tabii tutumu şuydu: Bu çok önemli, bu memleket meselesi, ülke meselesi... Çok kritik bir dönemeçteyiz; burada her parti kendi açısından bakarsa... Gerçekten Türkiye perspektifiyle bakmak zorundayız; cumhurbaşkanlığını aldık, eğer Meclis'te çoğunluğu sağlayamazsak burada istikrarlı bir yönetim konusunda sıkıntı yaşarız. Üstelik rakamlar da 'kazan kazan kazan' sonucunu oluşturuyor; yani herkes daha fazla milletvekili çıkarıyor. Rakamlar da onu söylüyor. Gerçekten de biz de gördük o rakamları..." 'ANLAŞTIK AMA...' Ali Babacan tartışılan, "CHP listelerindeki DEVA Parti'liler" konusunda yeni bir bilgi verdi. O da CHP'nin kendi istediklerinden, başta anlaştıklarından fazlasını vermesi: "Milletvekili seçimleri öncesi, biz ilk önce CHP ile '15 + 5' diye anlaştık. Çünkü 18'i buluyorduk biz. 15 aday, aşağı yukarı seçilmesi daha kolay yerlerde; artı beş de ciddi bir oy artışı olursa o oy artışının getireceği alandı... Ona göre anlaştık fakat daha sonra dediler ki bize, 'Siirt'te ve Iğdır'da sizin il başkanlarınız çok iyi. Biz onları birinci sıradan aday yapabiliriz.' İlk anlaşmanın tamamen üstünde... Aradık arkadaşları, 15 + 5 + 2 oldu. İkisi de bizim Iğdır ve Siirt, hep zaten CHP listesinden ve liste başı olarak aday oldu. Bir gün sonra dediler ki, 'Üç il daha var. Bu üç ile de eğer sizin adaylarınız girerse, -ki seçilebileceği garanti yerler, öyle ihtimal falan değil ama bizim adaylarımıza çok destek veriliyor- neresi? Erzurum, Elazığ ve Yozgat... Aradık il başkanlarımızı, dediler ki, 'Biz kendimiz şimdi aday olursak olmaz, teşkilatımızdan halkın da tanıdığı düzgün isimlere bakalım.' Hemen birkaç saat içerisinde isimlerini verdik. Artı üç daha girdi aday olarak, CHP'nin talebi üzerine. Etti mi 25? En son CHP'nin Kilis'teki adayı istifa etti. Kaçıncı sıra hatırlamıyorum iki mi, üç mü... Aradılar, 'Sizin Kilis İl Başkanınız çok iyi. Onun yerine onu verir misiniz?' Aradım Yavuz Bey'i. 'Bir de üç il başkanı kendisi istemedi, kendileri başka isim verdi. Şimdi seni istiyorlar ama kendin de olabilirsin başka ismi de verebiliriz...' 'Ben aday olurum' dedi. 'Çok çalışırım da' dedi. En son artık listeler de verildikten sonra istifa üzerine boşalan, gene bizim Kilis İl Başkanı Yavuz Bey'i koyduk. Toplamda bizim 26 adayımız etti. 15 + 5 diye başladık, 26 aday ile tamamladık. Tamamı bize gelen talep üzerine." YEREL SEÇİME TEK BAŞINA GİRECEKLER DEVA Partisi önümüzdeki seçimlere tek başına girecek. Ali Babacan, şöyle anlatıyor: "Bizim niyetimiz İstanbul ve Ankara'yı erken açıklamak ama bazı yerlerde daha gecikebilir. 'DEVA belediyeciliği, temiz belediyecilik' diye bir manifesto hazırlıyoruz ve aday olacak kişiler ona imza atıp aday olacaklar. Biz niye yanlış düzlem üzerinde başkalarıyla ortaklık yapalım ki? 'Ortak olalım, biz de nemalanalım' diye düşünülen bir işin içinde olmayız biz. CHP'nin içinde ortaklığı kaldıracak bir psikoloji yok zaten. CHP'nin içindeki popülizm, 'İttifak yanlıştı, niye bu partileri kattınız?' şeklinde. Zaten ortak bir bakış, ortak bir anlayış olmadan ittifak mümkün değil. Tabii çok istisnai ve münferit yerlerde açıklayacağımız, manifestoya uymayı kabul eden partilerle iş birliği yapılabilir ama büyük şehirlerde olmaz." Peki ya Ekrem İmamoğlu'nun "İstanbul'da muhalefeti bir arada tutmak için tura çıkma" konusu? Babacan, "Böyle bir şey çok mümkün gözükmüyor ama olsa bile biz çoktan adayımızı açıklamış oluruz" diyor. Ali Babacan, iktidarın Meclis'e getirme planı yaptığını belirttiği anayasa çalışması için şöyle diyor: "Biz hükümetin böyle bir dönemde yeni anayasadan bahsetmesinin bir samimiyet testinden geçmesi gerektiğini söylüyoruz. Samimiyet testinden nasıl geçecek? Bir; mevcut anayasaya uyduklarını, uyacaklarını gösteren bir şeyler yapmaları lazım, ki yeni anayasayı biz ciddiye alalım. İkincisi; gerçekten yeni anayasa istiyorlar mı, yoksa gündem değiştirmek için mi bunu yapıyorlar bu konuşulsun. Mesela, şu anda ülkede vatandaşa sorsak en önemli sorunu hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı falan ama biz anayasa konuşuyoruz, yerel seçim konuşuyoruz. Tam da istedikleri bu. Dolayısıyla buna dikkat etmemiz gerekiyor. Toplumsal uzlaşma önemlidir. Toplumsal uzlaşı arayışı en azından önemlidir. Dolayısıyla bunun önemli bir sembolü de Meclis'te oluşacak bir uzlaşma komisyonudur ve Meclis'te temsil edilen partilerde bir uzlaşma komisyonu oluşturalım, herkes elindekini koysun masaya çalışalım. Yoksa böyle mi yapacak mesela? Bunların hiçbirini bilemiyoruz... Yani eğer hazır bir şey getirirlerse o hazırın içeriğine bakmak gerekecek. Yok, 'Uzlaşma komisyonu kuralım' derse uzlaşma komisyonunun temsil gücü yeterince geniş olacak mı, olmayacak mı; bunları bilmiyoruz..." Babacan seçim öncesi gündeme gelen "başörtüsü" ve "aile" kavramlarıyla ilgili değişiklik önerileri için şunları söylüyor: "Bu konu seçimden önce gelseydi bile blok karar alma imkânımız yoktu. Çünkü Altılı Masa'nın birkaç toplantısında konuştuk ve gelseydi bu Altılı Masa'da ayrışma sebebi bile olabilirdi. Biz bu kadar detaylı bir konuyu anayasa maddesi yapınca, gün gelir 20-30 sene sonra biri bu maddeyi iptal edebilir, eğer öyle olursa başörtüsü yasağı geri mi gelecek yani? Dolayısıyla bu yöntem yanlış ama niye geliyor? Muhalefet bloku da kalmadı ama muhalefeti çatlatmak için... Macaristan ve Polonya'da da örnekleri var, Türkiye'ye taşınabilir bu. Yani anayasa tekniği açısından da sorunlar görüyoruz ama nihai bir karar noktasında özgürlük alanını genişletecek, özgürlük alanını geliştirici bir şey önümüze geldiğinde buna 'Hayır' demekte de zorlanabiliriz. Ama büyük resme bakıp, 'Bu tamamen bir oyun kardeşim, sizin oyununuza gelmeyeceğiz' de denenebilir o gün itibariyle. Onun için bir bakalım, izleyelim. Yani kendi istişarelerimizi bir yapalım. Çünkü siyasi iklim değişiyor. Bu gündeme geleli neredeyse bir yıl oldu. Bir yıldır gündemde. Bir de topluma bakmak lazım. Toplum bunu nasıl değerlendiriyor, ne düşünüyor? Yani oraların bir nabzını tutup ondan sonra nihai kararları vermek gerekiyor." Ali Babacan, kabinedeki yeni değişimi de şöyle değerlendiriyor: "Kadrolarda değişiklik var, yeniden rasyonaliteye dönüş olabilir mi?' diye bir algı var ama hukuk, özgürlükler konusunda en ufak bir değişiklik yok. İçişleri Bakanı değişti diye bir ülkede suçlu suçsuz, suçsuz suçlu olursa o ülke hukuk devleti olmuyor. Şunu da unutmayalım, en üstte bunu yapan da aynı kişi, ama öncesini yapan da aynı kişi. Mesela, bir grup yer değiştirip başka grubun önü mü açılıyor, bilmiyoruz. Yeni İçişleri Bakanı'nın adımlarını biz de destekliyoruz ama bunun sürdürülebilirliğini göreceğiz. Ama hukuk ve adalet konusunda hiçbir değişiklik yok, görüyorsunuz. Dışişleri ve dış güvenlik kadrosunun iyi olduğunu ve daha az sorun olabileceğini daha önce de söylemiştim. Cumhurbaşkanı üzerinde etkilerinin olması da ayrıca önemli. Dışişleri'ndeki arkadaşların ikna etkisi daha çok ama diğer taraf için aynısını göremiyorum. Ekonomiye gelelim, çoğu bizim eski çalışma arkadaşlarımız. Erdoğan belli konularda göz yumuyor ama koskoca bir belirsizlik var. Merkez Bankası tam bağımsız ve tam şeffaf olmadan düzelme mümkün değil. Seçimden sonra tam 40 milyar dolar arka kapıdan satıldı. 128 milyar dolar diyoruz ya, üstüne 226 milyar daha satıldı, toplam rakam 354 milyar dolar... Merkez Bankası'nın ne kadar sattığını açıklaması lazım. 2002-2015 arasındaki 13 yılın toplam satışındaki 8 milyar dolar tamamen şeffaftı. Bugünkü 27,5 liralık kur acaba piyasa dengesiyle mi oluşuyor, yoksa Merkez Bankası bankalara 3 milyar dolar verip mi bu seviyede tutuyor? Bunlar bilinmiyor... Böyle giderse bu arkadaşlar git gide bataklığa batar. Şeffaf olmamak, yanlışı doğru gibi göstermek, hele hele kendilerinden öncekilerin yanlışlarının üstünü örtmeye çalışmak... O bataklık onları yavaş yavaş içine çeker. Dolayısıyla kendi itibarları da kalmaz. Mesele üç beş kişinin itibarı değil ama memlekete yazık." Ali Babacan buluşmasından notlar böyle... Özet, yerel seçimlerde muhalefetin tamamı, belki birkaç yer hariç kendi başına seçime girecek. Başta büyük şehirler, 1994 yılına benzer bir tablo yaşanma ihtimâli her geçen gün artıyor."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.