Hava Durumu

#Hastalık

Yeni Marmara Gazetesi - Hastalık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hastalık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Akciğer Kanserine Dikkat! Haber

Akciğer Kanserine Dikkat!

Akciğer kanserinde sigaranın verdiği zarara dikkat çeken Prof. Dr. Adnan Sayar, ''Türkiye'de ve dünyada günde 2 paketten fazla sigara içen her 7 kişiden biri akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Ancak çok önemli bir nokta vardır ki; sigara bırakıldığında risk azalmaktadır, etkileri zamanla kaybolmaktadır'' dedi.  Akciğer kanserinden korunmanın 7 yolunu Liv Hospital Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Adnan Sayar anlattı. Prof. Dr. Sayar, ''Günde 2 paketten fazla sigara içen her 7 kişiden biri akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ancak çok önemli bir nokta vardır ki; sigara bırakıldığında risk azalmaktadır, etkileri zamanla kaybolmaktadır. Yani sigaraya başlamamak en iyi kanserden korunma yöntemi olsa da bırakmak da kanser riskini azaltmaya yardımcı olur'' şeklinde konuştu.  Prof. Dr. Adnan Sayar, akciğer kanserinden korunmanın 7 yolunu şöyle açıkladı:  ''Akciğer kanserinde sebep önemli''  ''Nedeni önemli bir konu. Bunun için öncelikle akciğer kanserinin neye bağlı geliştiğine bakmalıyız. Akciğer kanserinin en önemli tetikleyicisi sigara ve tütün mamulleridir. Sigara içenlerde içmeyenlere göre akciğer kanseri gelişme riski 10 kattan fazladır.  ''Pasif sigara dumanından kaçının''  Sigara içmeyenlerde en sık neden; pasif sigara dumanı maruziyeti ve radon gazıdır.  ''Pasif içiciler de risk altında''  Tütün mamulleri hem içicileri hem de pasif olarak dumana maruz kalanları risk altına sokar.  ''Sigarasız yaşam öncelik olmalı''  Çocukluk döneminden itibaren bireyleri sigara dumanından korumak, hiç başlamamasını sağlamak akciğer kanserinden korumaya yardımcı olacaktır.  ''Sigaranın etkisi dozu ile ilişkili''  Sigaraya başlama yaşı ne kadar erken, içme süresi ne kadar uzun, miktarı ne kadar fazlaysa kanser gelişme riski o kadar yüksektir. Sigaranın etkisi dozu ile ilişkilidir. Günde 2 paketten fazla sigara içen her 7 kişiden biri akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ancak çok önemli bir nokta vardır ki; sigara bırakıldığında risk azalmaktadır, etkileri zamanla kaybolmaktadır. Yani sigaraya başlamamak en iyi kanserden korunma yöntemi olsa da bırakmak da kanser riskini azaltmaya yardımcı olur.  ''Ortamın havalandırılması önemli''  Akciğer kanserine yol açan bir diğer madde ise radon gazıdır. Bazı bölgelerde doğal ortamdan, toprak ve kayalardan ortama salınıp, havalandırması iyi olmayan mekanlarda, madenlerde birikebilir. Özellikle zemin ve bodrum katlarda yer alan mekanlarda, zeminlerdeki çatlakların kontrolü ve kapatılması, ortamın düzenli olarak iyi havalandırılması içeride radon birikimini önleyerek riski azaltmaya yardımcı olur.  ''Düzenli muayene yaptırın''  Akciğer kanserinde genetik yatkınlık söz konusudur. Aile bireylerinden birinde (anne, baba, kardeş) akciğer kanseri varsa risk artmıştır. Bu durumda ek olarak düzenli olarak göğüs hastalıkları muayenesi olmak gelişebilecek kanserin erken yakalanmasını ve tedavisini sağlayacaktır.'' 

Bu hastalık geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir, aman dikkat Haber

Bu hastalık geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir, aman dikkat

Halk arasında uçuk olarak tabir edilen oral herpesin ağız ve diş sağlığı üzerindeki etkisi geri dönüşü olmayan hasarlara sebep olabiliyor. Konuya ilişkin ciddi uyarılarda bulunan Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Bu virüs bir kez bulaştığında ömür boyu vücutta kalır. Özellikle bağışıklık sistemi zayıfladığında diş eti iltihaplanması, diş kaybı ve çene kemiği erimesi gibi ciddi sonuçlara neden olabilir" dedi.  Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, herpes simplex virüsünün (HSV-1) sadece dudaklarda çıkan uçuklarla sınırlı olmadığını, diş eti hastalıklarına ve çene kemiği erimesine kadar ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirtti. HSV-1 virüsünün tükürük teması, ortak kullanılan eşyalar ve oral-genital temas yoluyla bulaştığını vurgulayan Özkan, virüsün aktif uçuk lezyonları döneminde daha bulaşıcı olduğunu, ancak belirti göstermeyen taşıyıcılardan da geçebileceğini ifade etti.  "Bu virüs bir kez bulaştı mı ömür boyu sizinle, şok edici gerçekler"  Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Oral herpes, yalnızca dudaklarda çıkan uçuklarla sınırlı olmayan, ağız ve diş sağlığını derinden etkileyen bulaşıcı bir viral enfeksiyondur. Virüs bir kez vücuda girdiğinde ömür boyu sinir hücrelerinde saklanarak bağışıklık sistemi zayıfladığında yeniden aktif hale gelebilir. Bu durum, diş eti hastalıklarından hatta ileri dişeti hastalığına ve hatta çene kemiği erimesine kadar birçok ciddi soruna yol açabilir. Oral herpes, diş, diş eti ve çene kemiğinde ciddi enfeksiyonlara yol açarak hastaların ağız sağlığını tehdit edebilir. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf bireylerde, virüs diş eti iltihaplanmasına (gingivitise), diş kaybına ve çene kemiği erimesine sebep olabilir" dedi.  "Belirti göstermeyen taşıyıcılardan da bulaşabilir"  Oral herpesin bulaşma yollarını açıklayan Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Tükürük teması, öpüşme, aynı bardak veya çatal-kaşığı kullanma yoluyla bulaşabilir. Oral-genital temas: HSV-1, oral seks sırasında genital bölgeye bulaşabilir ve tam tersi de mümkündür. Ortak kullanılan eşyalar; havlu, ruj, diş fırçası gibi kişisel eşyaların paylaşılması riski artırır. Eldeki yaralar aracılığıyla yayılma; enfekte bölgelere dokunduktan sonra göz, burun veya ağız gibi hassas bölgelere temas etmek virüsün yayılmasına neden olabilir. Virüs, aktif uçuk lezyonları olduğunda en bulaşıcı haldedir, ancak belirti göstermeyen taşıyıcılardan da bulaşabilir" diye konuştu.  "Bazı vakalarda iz kalabilir"  Oral herpesin ağız ve diş sağlığına zararlarına değinen Prof. Dr. Özkan, "HSV-1 enfeksiyonu en sık dudaklarda kendini gösterir. Dudak kenarlarında içi sıvı dolu ağrılı kabarcıklar (veziküller) oluşur. Lezyonlar açıldığında virüs yayılabilir ve ikinci dereceden enfeksiyon riski artar. Dudak çatlamaları, yemek yemeyi ve konuşmayı zorlaştırır. Bazı vakalarda iz kalabilir. Virüs ağız mukozasına yayıldığında herpetik stomatit adı verilen ciddi ağız içi enfeksiyonlarına yol açabilir" şeklinde konuştu.  "Geri dönüşü olmayan hasarları tetikleyebilir"  HSV-1, diş etlerinde şişme, kanama ve ağrıya neden olabileceğini söyleyen Özkan, "Herpetik gingivostomatit, özellikle çocuklarda sık görülen, diş etlerinin iltihaplanmasına yol açan bir enfeksiyondur. Şişmiş, kanayan ve hassas diş etleri, ağrılı ülserler ve ağız içi yaralar, ağız kokusu (halitozis), yeme ve içme sırasında şiddetli ağrı hastalığın belirtisidir. Diş eti hastalıkları tedavi edilmezse ilerleyerek kronik periodontitis (ileri diş eti hastalığı) geliştirme riskini artırır. Bu durum, diş kaybına kadar ilerleyebilir. Herpes virüsü aktif hale geldiğinde, diş eti iltihabı gelişme riski yüzde 45 oranında artmaktadır. HSV taşıyan bireylerde periodontal hastalık oranı, virüsün olmadığı durumlara göre 3 kat daha yüksektir. Kronik HSV enfeksiyonları, diş eti hastalıklarının şiddetlenmesine ve çene kemiğinde (alveolar kemik) erimelere neden olabilir. Virüsün yayılması, osteonekroz yani çene kemik dokusunun ölmesi gibi geri dönüşü olmayan hasarları tetikleyebilir" ifadelerini kullandı.  "Vücut direncinizi sistemik olarak artırıcı gıdalara yönelin"  Korunma ve önleme stratejileri hakkında tavsiye veren Prof. Dr. Birkan Taha Özkan. "6 aylık periyotlarla düzenli diş hekimi muayeneleri yaptırın. Ağız içinde şüpheli lezyon veya olağandışı belirtiler fark ederseniz, derhal diş hekiminizle görüşün. Antiviral etkili ağız gargaraları kullanarak virüs yükünü azaltın. Diş fırçanızı ve kişisel ağız bakım araçlarınızı düzenli olarak yenileyin; HSV, bu araçlarda 24 saate kadar aktif kalabilmektedir. Bağışıklık sisteminizi güçlendiren ağız diş dişeti ve çene kemiğine sahip olmak için diş eti hastalığınızın önüne geçin, çürük tedavinizi yaptırın, diş kaybı olan bölgeleri dişli hale getirtin ve buna benzer rahatsızlıklarınızın çözümüne odaklanın. Vücut direncinizi sistemik olarak artırıcı gıdalara yönelin" dedi. 

Bahar Aylarında Dikkat! Haber

Bahar Aylarında Dikkat!

Mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişimleri birçok hastalık gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin hazırladığını belirten uzmanlar, zayıflayan bağışıklık sistemiyle birlikte vücut direncinin düşmesi, bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış yaşanmasına sebep olabileceği söyledi.  Üst solunum yolu enfeksiyonları, dünyada en çok görülen ve en fazla iş gücü kaybına neden olan hastalıkların başında geldiğini belirten Op. Dr. İdil Öztürk, "Üst solunum yolu enfeksiyonuna sebep olan faktörler virüslerdir. Virüslerin zayıf düşürdüğü bireylerde diğer bakteriyel enfeksiyonlar da görülebilir. En çok bilinen üst solunum yolu enfeksiyonları nezle ve grip olmakla birlikte; bu hastalıklar sinüzit, bademcik iltihabı, orta kulak iltihabı ve larenjite neden olabilir" dedi.  "Havasız ortamda bulunmak enfeksiyon riskini artırır"  Üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artıran faktörleri anlatan Medicana Bursa Hastanesi KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü Op. Dr. İdil Öztürk, "Alerjik bünyeye sahip olmak, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar sebebiyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler riski artırabilir. Bu hastalıklar daha çok mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülür. Yakın mesafeden konuşma, öpüşme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşı kolaylaştırır. Virüs, bulaşı olan yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de geçebilir" diye konuştu.  "Nezlede antibiyotik gereksiz"  Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarının başında nezlenin geldiğini söyleyerek, şöyle devam etti;  "Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. Hafif ateş, burun akıntısı, hapşırma bazen öksürük, en sık rastlanan belirtilerdir. Özel bir tedavisi yoktur. Komplikasyon gelişmezse hastalık kendini sınırlar ve ortalama bir hafta sürer. Antibiyotik kullanımı gereksizdir. Burunu açmak için okyanus suyu içeren spreyler, bazen ateş düşürücü-ağrı kesiciler, destekleyici tedavi olarak uygulanır. Hastayı izleyen doktor ikincil bakteri enfeksiyonu eklendiğini görürse antibiyotik başlayabilir."  "Gripten aşıyla korunmak mümkün"  Üst solunum yolu enfeksiyonlarından gribin ani olarak yüksek ateşle başladığını söyleyen Op. Dr. İdil Öztürk, "Grip öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş ise genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tanıda grip benzeri hastalık belirtileri olan ve bu şikâyetlerden herhangi biri ile başvuran olgulardan boğaz, burun ya da geniz süprüntüsü alınarak yapılan hızlı tarama testleri kullanılabilir. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Tedavi için bazı antiviral ilaçlar kullanılabilir ancak etki için tedaviye hızlı başlanması gerekir ve hastalığın seyrini ancak 1-2 gün kısaltır. Bu yüzden ilaç kullanımı daha ciddi enfeksiyonlar açısından risk taşıyan çocuklar veya hastaneye yatırılması gereken vakalar için önerilmektedir. Grip, bazı insanlar için daha tehlikelidir. Bebekler ve küçük çocuklar, 65 yaş ve üzerinde olanlar, gebeler, bazı hastalıklara sahip kişiler ve bağışıklık sistemi zayıflamış olanlar en yüksek risk altındadır. Gripten korunmanın en etkin yolu, grip aşısıdır" şeklinde konuştu.  "Tonsilit, bronşite sebep olabiliyor"  Üst solunum yolu enfeksiyonları arasında tonsilit ve farenjittin olduğunu ifade eden Op. Dr. İdil Öztürk, "Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Bronşit ve zatürre önemli komplikasyonlardandır. Bakteriyel sebeplerle oluşan farenjitte hastalık daha ağır seyreder. Yapılan fizik muayene ve laboratuvar incelemeleri sonucu etkenin bakteri olduğu düşünülürse uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır" dedi.  "Orta kulak iltihabı en çok 6-18 aylık arasındaki çocuklarda görülüyor"  Mevsim geçişlerinde orta kulak iltihabının da sıkça görüldüğüne değinen Op. Dr. İdil Öztürk, şöyle devam etti;  "Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay arasındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Çocukta huzursuzluk, sık ağlama ve kulaklarını tutma gibi belirtiler olur. Genellikle bakteriyeldir ve doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi gerekebilir."  Sinüzitin de üst solunum yolu enfeksiyonlarının arasında olduğuna dikkat çeken Op. Dr. İdil Öztürk, "Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Viral enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir" diye konuştu. 

Damla kehribardan yapılan tespihler guatr, astım ve bronşite iyi geliyor Haber

Damla kehribardan yapılan tespihler guatr, astım ve bronşite iyi geliyor

Pinus Succinifera ağacının fosilleşmiş reçinesi olan damla kehribardan yapılan tespihler, guatr, astım ve bronşit gibi birçok hastalığa iyi geliyor.   Halk arasında değerli bir taş olarak bilinen kehribar, genellikle süs eşyası yapımında kullanılıyor. Pinus Succinifera ağacının fosilleşmiş reçinesi olan damla kehribardan yapılan tespihler 5 bin liradan başlayan fiyatıyla alıcısını buluyor. Damla kehribarın ise guatr, astım ve bronşit gibi birçok hastalığa iyi geldiği biliniyor.  4 kuşaktır tespih üretimi yapan Murat Cengiz, "Damla kehribar, çam reçinesinin özüdür. Soba yakarken tutuşturduğumuz çıraların içerisindeki özdür. İsmi çam sakızı diye de geçer. Ağaçtan toprak altına akması ve milyonlarca yıl orada fosilleşip aynı kömür gibi kaya haline gelmesi ile oluşur. Kaya haline geldikten sonra topraktan çıkarılıp kolye, tespih ve diğer takılar yapılıyor. Doğal olması, çıkarılması ve temin edilmesi zorlu bir süreç olduğundan dolayı pahalı. Şu an Türkiye'de olmadığı için yurt dışından geliyor. Yurt dışından gelmesi de fiyatını yükseltiyor. Damla kehribar kolyelerinin kullanılması guatr ve tiroit bezi üzerindeki etkisinden dolayı sağlık açısından çok faydalı" diye konuştu  Yapım aşamasını sıralayan Cengiz, "Kaya halinde bizim elimize ulaşıyor. Biz bunu işlemeden önce su içerisinde bekletiyoruz. Çünkü havayla temas ettiği zaman sertleşiyor ve yapım aşamasında kırılıp çatlamalara maruz kalıyor. Parçaları küp küp hale getirdikten sonra taslak aşamasına geçiyoruz. Taslak aşamasında taneleri silindir şeklinde yuvarlıyoruz. Delim aşamasından sonra tanelere form veriyoruz. Daha sonra ise zımpara ve cila işlemine geçiyoruz. Zımparadan sonra daha parlak bir görüntü oluşması ve elde kullanırken rahat bir çekim sağlaması için cila atıyoruz. Cilanın ardında dizimini bitirip müşteriye teslim ediyoruz" ifadelerini kullandı.  Damla kehribar fiyatının gramına göre belirlendiğini söyleyen Murat Cengiz, "Şeffaflarda fiyat düşük olurken mat olanlarda ise yüksek olur. En ucuz damla kehribar tespihin fiyatı minimum 5 bin liradan başlar. 100-150 bin liraya kadar olabilir. Vatandaşlar üzerinde nasıl bir emek olduğunu bilmediği için fiyatı yüksek bulabilir" dedi.  İşe başlarken aldığı önlüğü hala kullandığını dile getiren Cengiz, "Önlüğümü ilk tespih yapmaya başladığımda aldım. 4-5 yıldır kullanıyorum. Değiştirmeyi düşünüyorum ama bir yandan da anısı olduğu için değiştirmeye kıyamıyorum. Değiştirsem bile bir ömür saklamayı düşünüyorum" şeklinde konuştu. 

"Aşı yaptırmadığı için 31 yaşında gencecik bir kızımızı Meningokok menenjitinden kaybettik" Haber

"Aşı yaptırmadığı için 31 yaşında gencecik bir kızımızı Meningokok menenjitinden kaybettik"

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, son bir hafta içerisinde menenjit vakalarındaki artışlara dikkat çekerek "Özellikle son bir hafta içerisinde iki erişkinde Meningokok menenjiti gördük. Bunlardan bir tanesini maalesef kaybettik" dedi.   Yaklaşık 20 yıldır erişkinde Meningokok menenjiti görmediğini kaydeden Yılmaz, bu hastalığın çocukluk yaş grubunda sıkça görülebildiğini ancak erişkin yaş grubunda çok bekledikleri bir durum olmadığını belirtti.  Son bir hafta içerisinde iki erişkin kişide Meningokok menenjiti vakası gördüklerini ve bu hastalardan birini kaybettiklerini kaydeden Yılmaz, "Ocak-Şubat ayları ve soğuk havalarla birlikte solunum yolu enfeksiyonları ön planda. İnfluenza A enfeksiyonlarımız oldukça çok. Bunların bir kısmı altta yatan, eşlik eden bir hastalığı varsa ağır seyredebiliyor. Yoğun bakıma aldığımız hastalar oluyor bir kısmını serviste yatırıyoruz. Çoğunluğunu ayaktan takip ediyoruz. Ancak Menenjit vakalarında bir artış var. Özellikle son bir hafta içerisinde iki erişkinde Meningokok menenjiti gördük. Yaklaşık 20 yıllık sürede erişkin kişide Meningokok menenjiti görmemiştim. Hastalarımızın bir tanesi Umre 'den, diğeri de toplumdan gelen bir hastada Meningokok menenjiti gördük. Bu menenjitlerden bir tanesini maalesef kaybettik. Diğer etkenlere bağlı menenjit vakaları da söz konusu. O nedenle halkımızın kalabalık yerlerde mesafe kuralına uyması , öksürük aksırıyorsa da maske kullanmasını öneriyoruz. Mutlaka korunabilecek hastalıklar için aşılarını yaptırmaları gerekiyor. Özellikle Meningokok menenjiti aşıyla yüzde yüz korunabilecek bir hastalık. Aşı yaptırmadığı için 31 yaşında gencecik bir kızımızı Meningokok menenjiti nedeniyle kaybettik" diye konuştu.  "Çocukluk yaş grubunda sıkça görülebiliyor"  Meningokok menenjiti hastalığının çocukluk yaş grubunda sıkça görüldüğünü ifade eden Yılmaz, "Çocukluk yaş grubunda sıkça görülebiliyor ama erişkin yaş grubunda çok beklediğimiz bir etken değildi. Özellikle Umre 'ye gidenlerin çoğu aşı yaptırıyor ancak yaptırmak istemeyenler de böyle sorunlarla karşılaşabiliyor. Özellikle toplu yaşanılan yerlere seyahat etmiş kişiler bu hastalıklara karşı açık oluyorlar. Hem İnfluenza'ya hem Meningokok'a açık olabiliyorlar. Dolayısıyla bunlara karşı, aşısı olan hastalıklarda da korunmayınca karşımıza böyle ölümcül sonuçlar çıkabiliyor" şeklinde konuştu. 

"Her zaman tedavi antibiyotikle yapılmaz" Haber

"Her zaman tedavi antibiyotikle yapılmaz"

Acıbadem Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem geçmeyen öksürükle ilgili ve ilaç kullanmak istemeyenler için önemli bilgiler verdi.   Son zamanlarda özellikle havaların soğuması ve üst solunum yolu enfeksiyonlarındaki artışla birlikte hastalar arasında geçmeyen öksürük şikayeti sıklıkla duyulmaya başlandı. Bu durum, polikliniklere başvuru oranlarını artırırken, Acıbadem Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem, uzun süren öksürüğün sebepleri ve tedavi yöntemleri hakkında önemli uyarılarda bulundu.  "Sigara içen, kronik hastalığı olan ve alerjik yapıya sahip kişilerde uzun süreli öksürük görülebilir"  Sigara içen, kronik hastalığı olan ve alerjik yapıya sahip kişilerin dikkatli olması gerektiğini belirten Dr. Ertem, "Öksürüğün uzaması, özellikle viral enfeksiyonların etkisiyle daha sık görülebilmektedir. Sağlıklı bireylerde bile üst solunum yolu enfeksiyonları bazen uzun süre devam edebiliyor ve tekrarlayabiliyor" dedi. Bununla birlikte sigara içen kişilerde, kronik hastalıkları olanlarda ve alerjik yapıya sahip bireylerde de uzun süreli öksürüklerin görülebileceğini belirten Dr. Ertem, bu hastaların alerji tedavisi almadan öksürüğün geçmeyeceğini ifade etti.  "Sigara içenlerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi hastalıklar da akla gelmelidir" diyen Dr. Ertem, reflü gibi mide rahatsızlıklarının da uzun süreli öksürüğün nedenlerinden biri olabileceğini belirtti ve son dönemde COVID-19 ile birlikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığını söyledi. Dr. Ertem, "COVID-19'un etkisi azalmış olsa da, sinüzit ve faranjit gibi hastalıklara sebep olmakta ve uzun süreli geçmeyen öksürüğe neden olmaktadır" diye konuştu.  "Her zaman tedavi antibiyotikle yapılmaz"  Ertem, her zaman antibiyotik ve öksürük kesicilerle hastalığın geçmediğini belirterek, çoğu zaman öksürük geçmediğinde alerji ilaçları ya da nefes açıcı ilaçlar verilebileceğini söyledi. Ayrıca ilaç kullanmak istemeyen hastalara alternatif tedavi yöntemlerini öneren Ertem, "Geniz temizliği, burun spreyleri, bol sıvı alımı ve bitki çayları da tedaviye destek yöntemler arasında yer alabilir" dedi. Bazı hastaların ise şiddetli öksürükle hastaneye başvurduğunu ve bazen tedaviye yanıt alamadıklarını ifade eden Dr. Ertem, "Bazı durumlarda, kortizollu tedaviler de uygulanmak zorunda kalabiliyoruz" diye konuştu.  "Soğuk hava, faranjit gibi hastalıkları daha da kötüleştirebilir"  Dr. Ertem, soğuk havalarda bağışıklık sisteminin zayıfladığını ve virüslerin daha hızlı yayıldığını belirterek, "Soğuk hava, faranjit gibi hastalıkları daha da arttırıyor. Bu yüzden soğuk havalardan korunmak, enfeksiyon riskini azaltmak için büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu. 

Enerji içeceği uyarısı:"Enerji verdiğine inanmadığımız için tüketilmesini önermiyoruz" Haber

Enerji içeceği uyarısı:"Enerji verdiğine inanmadığımız için tüketilmesini önermiyoruz"

 Son yıllarda özellikle gençler arasında popülerliğinin arttığı ifade edilen enerji içeceklerine karşı uyarılarda bulunan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Menekşe Çaptuğ, "250 militresinde kafein 5 Türk kahvesindeki kafein kadardır ancak bu sentetik kafeindir. Kan basıncını yüksekliğini artırabilir, mevcut diyabetin daha kötüleşmesine, kalp damarlarında kasılma yapıp peş peşe tüketimlerde özellikle ani kalp durması yapabildiği gibi ritim bozuklukları yapabilir" dedi.   Son yıllarda özellikle gençler arasında popülerliğinin arttığı ifade edilen enerji içeceklerine karşı uzmanlar uyarıyor. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü'nden Uzm. Dr. Menekşe Çaptuğ da enerji içeceklerinin içeriğine yönelik bilgi verdi, yüksek kafein miktarının vücutta birçok olumsuz etki oluşturduğuna dikkat çekti. Uzm. Dr. Çaptuğ, 18 yaş altı, diyabet ve kalp rahatsızlıkları gibi hastalıkları bulunan kişilerin ise uzak durması gerektiğini söyledi. "Peş peşe tüketimlerde özellikle ani kalp durmasına kadar yapabilir"  Enerji içeceklerinin içeriğine ilişkin bilgi veren İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Menekşe Çaptuğ, "Enerji içecekleri diğer kafeinli içeceklerle kıyaslandığında orta seviyelerden yüksek seviyelere kadar kafein içeren içeceklere denir. Glikoz normal sofra şekeri şeklinde bulunmayıp yüksek fruktozlu mısır şurubu şeklindedir. Bu bileşen de karaciğer yağlanmasının başlıca nedenlerinden biridir. Enerji içeceklerinin içerisindeki kafein kahvedeki doğal kafeinle benzer olmayıp sentetik kafein şeklindedir. 250 mililitre enerji içeceğindeki kafein miktarı 5 Türk kahvesindeki kafein kadardır ancak buradaki kafein doğal kafeinden ziyade sentetik kafeindir. Sentetik olması nedeniyle de zararlarıyla karşı kaşıya kalmaktayız. 18 yaş altındaki bireylerde, kalp rahatsızlığı olan bireylerde kullanılmasını önermiyoruz. Gebe ve emziren kadınlarda böbrek yetmezliği bulunanlarda, kafeine hassas bünyelerde de yine kullanılmasını çok önermiyoruz. Kan basıncını yüksekliğini artırabilir, mevcut diyabetin daha kötüleşmesine, kalp damarlarında kasılma yapıp peş peşe tüketimlerde özellikle ani, kalp durmasına kadar yapabildiği gibi kalp ritim bozuklukları yapabilir" dedi.  "Enerji verdiğine inanmadığımız için tüketilmesini önermiyoruz"  Enerji içeceği kutularının üzerine uyarıların küçük puntolarla yazılması sebebiyle kimi zaman kullanıcıların fark etmediğini aktaran Uzm. Dr. Çaptuğ, sözlerine şöyle devam etti:  "Enerji içeceklerinin daha çok genç popülasyonda, sporcularda, sınav çalışmak üzere uyanık kalmak amacıyla gençlerde tüketimi günden güne artmaktadır. Hem sağlıklı bireylerde hem de mevcutta zaten belirli rahatsızlıkları olan kişilerde açıkçası gerçek bir enerji verdiğine inanmadığımız için tüketilmesini önermiyoruz. Satışa sunulan bir 250 mililitrelik enerji içeceğinde 8 adet küp şeker miktarında şeker bulunmakta. Art arda enerji içeceklerinin tüketilmesini, 18 yaş altı kişilerin kullanımını kesinlikle önermiyoruz. Bir içecekte bulunması gereken maksimum kafein miktarı yasal düzenlemelerle de zaten belirtilmiştir. Kişi bunları peşi sıra ya da bir gün içerisinde çok fazla miktarda tükettiğinde maksimum düzeyin üzerine çıkması nedeniyle mevcut riskleri kendi açısından çok fazla arttırmış olacak. Bu içecekler genel olarak genç, aktif grupta kullanımı gittikçe kullanımı yaygınlaşan içecekler ancak daha doğal yollarla enerjik kalabilmenin yollarına bakılmalı. Sporla birlikte asla kullanılmaması gerektiğinin altını çizmek istiyorum, uyanık kalabilmek adına özellikle sınav dönemi gençlerin bu tarz ürünlere başvurmaması gerektiğini, ayrıca alkolle karıştırılmaması konusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda kişilerin daha dikkatli olmasını diliyorum. Bu ürünlerin zararları konusunda çocuklarıyla konuşabilirler, bu ürünleri evde bulundurmamak en başlıca belki yapılabilecek şeyler arasında" 

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Yeni Marmara Gazetesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.