Hava Durumu

#Sağlık

Yeni Marmara Gazetesi - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türkiye'de İlk! Belden Aşağısını Kansere Verdi, Ölümün Kıyısından Döndü Haber

Türkiye'de İlk! Belden Aşağısını Kansere Verdi, Ölümün Kıyısından Döndü

Dünya'da yaklaşık 70 kişiye yapılan ve sadece 7'sinin hayatta kaldığı ‘Hemikorperektomi' ameliyatlarından biride yaklaşık iki ay önce Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde (SEAH) yapıldı. 13 saatlik ameliyat sonrasında belden aşağısı kesilerek tümörden kurtarılan 65 yaşındaki Tuncer Poşluk, dünya genelinde 8'inci Türkiye'de ise eşine rastlanmayan bir vaka olarak kayıtlara geçti. Başarılı geçen operasyon sonrasında ölümün kıyısından alınan hasta, hayatına vücudunun yarısı olmadan devam edecek.   İstanbul'da yaşayan ve kuyruk sokumundaki kitlenin büyük olması sebebiyle tedavi edilemeyen 65 yaşındaki emekli öğretmen Tuncer Poşluk, şifayı SEAH'ta buldu. Burada yapılan tetkikler neticesinde hastanın tam anlamıyla kurtulması için dünyada çok az sayıda yapıldığı belirtilen tümör ve tümörle sarılmış olan organları vücuttan ayırma ameliyatı olan ‘Hemikorperektomi' operasyonu uygulandı. Poşluk'un tümör ve tümörün çevrelediği organlarla beraber belden aşağısı vücudundan kesildi. Yaklaşık 13 saat süren zorlu ameliyat sonrasında 40 günlük yoğun bakım sürecinin ardından servise alınan Poşluk'un tedavisine ortopedi bölümünde devam ediliyor. Dünya genelinde 8'inci Türkiye'de ise eşine rastlanmayan bir vaka olarak kayıtlara geçen Poşluk, artık hayatına vücudunun yarısı olmadan devam edecek. Poşluk'un ölümün kıyısından kurtarılmasında ise Ortopedi Bölümü'nden Mustafa Erkan İnanmaz ve Doç. Dr. Fevzi Sağlam, Genel Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Fatih Altıntoprak ve Doç. Dr. Necattin Fırat, Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü'nden Doç. Dr. Hakan Saçlı, Üroloji Bölümü'nden Doç. Dr. Hacı İbrahim Çimen, Anestezi ve Reanimasyon Bölümü'nden Prof. Dr. Ali Fuat Erdem, Doç. Dr. Onur Balaban ve Doç. Dr. Havva Kocayiğit büyük rol oynadı.  “13 saat süren ameliyatta hastanın vücudunun yüzde 45'ini almış olduk”  Hastanın kuyruk sokumundan kaynaklı bir kanser tanısıyla başvurduğunu belirten Ortopedi Bölümünde görevli Doç. Dr. Fevzi Sağlam, “Tabii bu kanser sadece kuyruk sokumunda kalmayıp; hastanın leğen kemiklerini, idrar torbasını, tüm kalça kaslarının tamamını ve bağırsaklarında bir kısmını da tutmuş hale geldi. Ayağı besleyen önemli arterleri de tamamıyla içine almıştı. Ama hastanın bu şansız durumuna rağmen şanslı olduğu kısmı bu kanser sadece bu bölgede sınırlı olup özellikle bizim için tedaviyi planlarken en önemli olan başka bir organa yayılımı yoktu. Hasta aslında birçok büyük merkezde birçok büyük ilde hem özel hem de kamu hastanelerine başvurmuş ama yapılabilecek tedavi olarak kitlenin büyüklüğünden ve sarmış olduğu organlardan dolayı herhangi bir cerrahi tedavi yapılamaz tanısı konulmuş. Hasta bize geldikten sonra gerekli tetkiklerini, görüntülemelerini tekrar yaptık. Hastayı Ortopedik Onkoloji Konseyimizde tekrar değerlendirdik. Biz bu hastayı nasıl tedavi edip bu kanserden kurtarırız diye açıkçası çok kafa yorduk. Sonra hastaya, dünya genelinde de çok nadir yapılmış olan ameliyatlardan biri olan ‘Hemikorperektomi' dediğimiz belden aşağısını tamamıyla kesip tümörlü organlarla beraber tümörü ayırma ameliyatını yapmaya karar verdik. Tabii bu zor bir ameliyat, hasta içinde gerçekten cerrahi sırasında yaşamına mal olabilecek bir ameliyat. Bunların hepsini aileyle, hastayla defaten konuştuk çünkü çok nadir yapılan bir ameliyat. Ama iyi geçerse de hastamızın bu kanserden kurtulacağını düşündüğümüzü belirttik. Hasta ve ailesi belli bir süre düşündükten sonra bu ameliyat için onay verdi. Bu bir ekip işi ve bu ekipte; ortopedist, kaplama cerrahisi, üroloji, anestezi, ameliyathane hemşirelerimiz ve ameliyathanedeki personelimizin hepsi ile biz bu ameliyatın aslında provasını yaptık. Ameliyat süreci yaklaşık 13 saat sürdü. Hastamız ameliyata girmeden önce 55 kiloydu, kitleyle beraber hastanın belden aşağısını kestiğimizde yaklaşık 25 kilogramlık bir vücut uzvunu kaybetmiş oldu. Geriye hastanın 30 kilogramlık bir vücudu kaldı, yani yüzde 45'ini almış olduk” dedi.  “Hastamız bize geldiği zaman zaten yürüyebilen bir hasta değildi”  Hastanın yürüyemediğini belirten Sağlam, “Cerrahi sonraki süreçte yaklaşık 40 günlük bir yoğun bakım süreci oldu. Hastamız bu süreci; anestezinin gerçekten çok iyi hasta takibi, çok iyi yönetmesiyle gayet iyi bir şekilde atlattı. Yaklaşık 45 gün oldu hastamızı ameliyat edeli ve ortopedi servisimizde takip ediyoruz. Bu ameliyat açıkçası bazı kanserlerde, seçilmiş vakalarda tutulum yerine bağlı olarak eğer ümidini kaybetmiş hastalarda ya da cerrahi yapılamaz denilen hastalarda küçükte olsa bir ümit olabilir hastaya. Bu büyük ameliyatla onlara küçük de olsa bir ümit verebiliriz diye düşünüyorum. Hastamız bize geldiği zaman zaten yürüyebilen bir hasta değildi. Yine sedyeyle getirilmişti. Çok şiddetli ağrıları vardı. Bu ameliyatı olmasa da hasta açıkçası belki birkaç ay gider ya da gidemez, yani hayatını kaybedecekti bu hastalıktan dolayı. Yürüyemeyen bir hastamızın, ona yük olan uzvunu yani belden aşağısını omurgadan itibaren keserek sağlam vücuttan ayırmış olduk bu kanserli dokuyu. Şimdi hastanın kolostomi dediğimiz bağırsak için ve ürostomi dediğimiz idrar için bir torbası var. Bununla beraber üst ekstremitesini, kollarını rahatlıkla kullanabiliyor. Hastamız, yaşamını kendi başına idame ettirebilecek düzeye gelecek. Bizleri her zaman destekleyen hastanemiz Başhekimliği ve İl Sağlık Müdürlüğümüz'e teşekkür ediyoruz” diye konuştu.  “Hastamızdan daha mutluyuz, onu çok net ifade edebilirim”  Anestezi ve Reanimasyon Bölümü'nden Prof. Dr. Ali Fuat Erdem, “Tabii bizler klinik olarak belki Türkiye'de de bu konuda tecrübe edilmiş merkezlerimiz yoktu. Bizim de kendi tecrübelerimiz yoktu. Öncelikle dünyada bu gibi literatüre neler yapılmış, biz bir literatür taraması yaptık. Ve bu cerrahi ekipte birçok klinik ameliyata girecekti. Onlarla saatler süren bir konsey yaptık. Ameliyat sırasında nelerle karşılaşabileceğimizi belirledik. Hasta ve hasta yakınlarına da ameliyat sürecinde yaşayan problemler anlatıldı. Ben burada şunu özellikle vurgulamak istiyorum; hastanın yaşam isteği, arzusunun çok yüksek olması ve aile desteğinin buna çok katılmış olması belki bizi motive etti. Bu konuda ben hem kendisine hem ailesine çok teşekkür etmek istiyorum. Tabii ameliyat süresinde bazı sıkıntılar yaşadık, ama bunları aşabildik. Daha sonra yoğun bakım süreci vardı. Yoğun bakım sürecinde gerçekten yoğun bakım ekibimiz hekimlerimiz, hemşire arkadaşlarımız hepsi inanılmaz bir insan gücü emek sarf etti. Hastayla özdeşleştiler, hastayı kendilerine kabul ettiler ve inanılmaz bir şekilde emek sarf ettiler. Yaklaşık 40 gün süren bir süreç neticesinde hastamız şu anda serviste. Belki biz hastamızdan daha mutluyuz, onu çok net ifade edebilirim. Kendisine güzel bir yaşam diliyoruz bundan sonra” şeklinde konuştu.  “Karanlık bir tünelin sonundaki ışık gibi oldu bize”  Vücudunun yarısı kesilen Tuncer Poşluk'un gelini İlkem Poşluk, “2022 yılında ağrıları ile başladı bu süreç. Başta hafif, yani bel fıtığı gibi bir şey olduğunu düşünüyorduk biz. Fakat durum bizim tahmin ettiğimiz gibi çıkmadı. Birçok hastaneye başvurduk fakat ameliyat olma eşiğini geçmiş denildi ve ameliyat yapılamadı maalesef. İzmir'de bir hekimle konuştuk ve ameliyata karar verildi. Ameliyat süreci ve sonrası çok riskliydi, yüksek bir ölüm oranı vardı ve daha da kötü sonuçları olabilir diye babam korktu, iki yıl önce tamamen tedaviyi reddederek ‘ne olacaksa olsun' dedi açıkçası. Fakat süreç çok daha kötüye gitti. Tamamen yürümesi bitti ve yoğun acılar çekiyordu, yaşama tutunacak gücü kalmamıştı. İzmir'in ardından İstanbul, Kocaeli ve birçok farklı şehirdeki hastanelere tekrardan başvurduk. Yine ameliyat olamaz cevabını aldık ve ne yapacağımızı bilemiyorduk. Son olarak Kocaeli'de bir hekim bize Fevzi hocayı tavsiye etti ve buraya geldik. Aslında karanlık bir tünelin sonundaki ışık gibi oldu bize, çünkü ne yapacağımızı bilmiyorduk. Zor bir süreç olacağını söylediler. Çünkü yaklaşık iki senedir çok şiddetli ağrıları vardı ve artık kendisi de bir noktada ümitsizliğe kapılmıştı bu tedavi için. Fakat Fevzi Hoca ve ekibi bizİ çok güzel yönlendirdi. Ameliyatın riskleri olduğundan ve sonuçlarından bahsettiler. Bu sürecin zor olduğunu, mücadele edilmesi gerektiğinden de bahsettiler. Her şeyi göze aldık ve bir hafta içerisinde gerekli testler yapıldı, ameliyata karar verdik. Yaklaşık 45 gün oldu, uzun bir süreci de yoğun bakımda geçirdi. İlk günler onun ve bizim için de çok zordu. Şükür bu süreci atlatarak şimdi servise çıktı. Onun için zor bir hayat olacağını düşünüyorduk ama tam tersi daha umut dolu şu anda. Bu süreçten sonra hep beraber bir yaşam sürdüreceğiz diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.  “Şu anda ben aranızda olmayabilirdim”  Vücudunun belden aşağısı kesilen Tuncer Poşluk, “Şu an iyiyim fena değilim. Şimdilik böyle, kurtuldum. Oğlum ve gelinimle birlikte hayat süreceğim onlarla birlikte yaşayacağım. Bu süreçte de en büyük destekçim kendileri. Bu zor ameliyatı gerçekleştiren doktorların hepsinin eline sağlık, onlara çok teşekkür ediyorum. Nereden nereye geldim. Şu anda ben aranızda olmayabilirdim. Şimdi aranızdayım ve mutluyum” dedi. 

Türkiye’yi Sarsan ‘Yenidoğan Çetesi Operasyonu’ Sonrası İyi Haber Haber

Türkiye’yi Sarsan ‘Yenidoğan Çetesi Operasyonu’ Sonrası İyi Haber

Türkiye’yi sarsan ‘Yenidoğan Çetesi Operasyonu’ sonrası kapatılan hastaneden üçüz bebeklerinden birini teslim alan iki bebeği ise Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilen Koyuncu ailesi, önce Asel’in ardından da Defne bebeğin taburcu edilmesiyle büyük mutluluk yaşadı. 24 yaşındaki anne Hatice Nur Koyuncu, “Medilife Hastanesi’nde doğum yapmıştım, süreç çok iyiydi, ta ki o haber gelene kadar, bebeklerimin yatacağı hastane hiç aklıma gelmemişti. Önce herhangi bir şey olmadığı söylendi sonra ‘Acil hastaneye gelmeniz gerekiyor’ dendi. Gittiğimizde polisler vardı, Kuzey’i o gece taburcu aldık. Hamileliğimde Asel’in yaşayamayabileceğini dediler, ilk onu taburcu aldık şuan Defne’yi alıyoruz, çok farklı bir duygu” dedi.   Yenidoğan çetesi operasyonu tüm Türkiye’yi sarsarken olayda adı geçen hastaneler kapatılarak tedavisi devam eden hastalar kamu hastanelerine sevk edilmişti. O hastanelerde tedavi gören isimlerden biri de Büyükçekmece’de yaşayan 24 yaşındaki Hatice Nur Koyuncu, üçüz bebeklerini geçtiğimiz haftalarda Beylikdüzü’ndeki Medilife Hastanesi’nde dünyaya getirdi. 2’si kız biri erkek olan bebeklerin 33’üncü haftalarında erken doğumla hayata gözlerini açması sonrası üçüzler yenidoğan yoğun bakıma alındı. Bir süre sonra ise Yenidoğan Çetesi Operasyonu’nu duyan anne Koyuncu, hemen hastaneyle iletişime geçti. Edinilen bilgiye göre hemşirenin herhangi bir sıkıntı olmadığını söylediği anne, akşam ise üçüzlerinin başka bir hastaneye sevk edileceği yönünde arandı. Aile hemen hastaneye koşarken, Sağlık Bakanlığı ekipleri ve polislerle karşılaştı. Aile, durumunun iyi olduğu belirtilen oğulları Kuzey’in eve gidebileceğini öğrendi. Büyük korku yaşayan Koyuncu ailesi, oğullarını evlerine götürmek üzere teslim alırken, kızları Asel ve Defne ise Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi yenidoğan yoğum bakımına sevk edildi. Üçüzlerden ikisinin tedavisine burada devam edilirken, durumu zamanla iyiye giden Asel taburcu edildi. Defne bebeğin tedavisi sürerken aile de üçüzlerin evde bir arada olacağı günü iple çekti. Bu süreçte tedavisi tamamlanan Defne bebek için de kontrollerine devam etmek üzere taburculuk kararı alındı, aile ise büyük sevinç yaşadı. 24 yaşındaki Hatice Nur Koyuncu yaşadıkları süreci anlatırken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatih Karan da Defne ve Asel kardeşlerin sağlık durumuna ilişkin bilgi verdi.  “Bebeklerimin yatacağı hastane aklıma hiç gelmemişti”  Yenidoğan Çetesi Operasyonu’nu öğrendikten sonra doğum yaptığı hastaneyle iletişime geçtiğini anlatan 24 yaşındaki anne Hatice Nur Koyuncu, “Medilife Hastanesi’nde doğum yapmıştım, süreç çok iyiydi, ta ki o haber bize gelene kadar. Televizyondan haberleri gördüm, sosyal medyadan takip ediyordum ama bebeklerimin yatacağı hastane benim aklıma hiç gelmemişti. Cumartesi günüydü; ben sabah Kuzey’i, oğlumu emzirmeye girmiştim, bir de öğlen 14.00’da gittim, zaten oradaki başhemşireyle sürekli görüşüyorduk. Herhangi bir sıkıntı olmadığını, o hastanede öyle bir şeyin olmadığını, listede ismi geçen hemşirenin 2 sene orada çalışıp çıktığı söylenildi. Bizim hastanemizde herhangi bir şey olmadığı söylenildi, biz de gittiğimizde bebeklerin durumu gayet iyiydi, ben istediğim zaman görebiliyordum, emzirmeye gidiyorum, süt götürüyordum. Cumartesi akşam 21.00’a doğru hastanenin hemşiresi beni aradı, ‘Acil hastaneye gelin, bebeklerinizi sevk edeceğiz’ dedi. Gittiğimizde hastane kapanmıştı, polisler vardı, hastanede bir tek bizim bebeklerimiz kalmış. Kuzey’i o gece taburcu aldık, eve getirdik. Buradaki hastanede boşluk olduğu söylendi, bebeklerim kuvözle, ambulansla bu hastaneye getirildi. Geçenlerde Asel’i taburcu almıştım, şimdi de Defne’yi taburcu alıyorum, herhangi bir sıkıntım yok. Hemşire arkadaşlar, hastane olsun, bize çok yardımcı oldular, bebeklere çok iyi baktılar. Evde hamilelik testi yaptım, hastaneye gittiğimde bana ‘Üçüz’ dediler, hatta Asel’in çok küçük olduğunu, ‘Tutunamayabilir, düşebilir, yaşayamayabilir’ dediler ama çok şükür o da tutundu. İlk onu taburcu aldık, şu an Defne’yi alıyoruz çok farklı bir duygu. Benim tarafımda da eşimin tarafında da ikiz var, üçüz de bize oldu. Biz her şeyi üç alıyoruz, bir almıyoruz” dedi.  “Annelere rica ediyorum; lütfen takiplerine dikkat etsinler”  Hastanelerine sevk edilen 2 kardeşin durumuyla ilgili veren Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatih Karan, özellikle erken doğan bebeklerde birçok problemle karşılaşabildiklerini ifade etti. Karan, “2 tane bebek geldi, aslında üçüzler, 2 tanesine biz baktık, bir tanesini yoğun bakımımızda biraz daha fazla misafir ettik. Üçüz ve erken doğdukları için, erken doğan çocukların türlü türlü problemleri oluyor. Akciğerleri gelişmemiş oluyor bu sebepten dolayı solunum sıkıntıları, kalplerinde sıkıntı yaşıyorlar. Çok çabuk enfeksiyon kapabilirler, hassastırlar. Bu problemlere de uygun bir şekilde yaklaşmamız için ülkemizde yenidoğan yoğun bakımlarımıza bu bebekleri yatırıyoruz. Tabi ki bu çocuklar sıkı kontrol gerektiriyor, kilo takibine gelecek özellikle ilk 1 ayda daha sıkı bir kilo takibi yapacağız. Belki haftalık gelmesini isteyeceğiz, çocuk polikliniğimizde 40 güne kadar randevusuz bir şekilde yenidoğanlarımıza bakıyoruz, annelerin randevu almalarına gerek olmuyor. Sarılığımızı ölçen cihazla mutlaka bakıyoruz, beslenme durumlarına, emzirmeyle ilgili problemlerimiz varsa da emzirme danışmanımız var. Doktor, hemşire, ekiple bebeklerimizin hep başındayız, 24 saat. Yenidoğan yoğun bakım ve doğumlarla ilgilenen bir hastaneyiz, acil servisimize de çocuklar geliyor. Her bebek doğduktan sonra muayene ediyoruz, gerekirse yatılıyor, takip ediliyor. Kadın doğum takibi gerçekten çok önemli, bütün annelere tavsiye ediyorum ve rica ediyorum; lütfen takiplerini olsunlar. Yenidoğan yoğun bakımımız ne kadar güzel olsa da biz ne kadar iyi de baksak da buraya gelmelerini istemeyiz, direkt anneleriyle evlerine gitmelerini isteriz” şeklinde konuştu.  “Bin 600 gramla aldık, şu an 2 kilo 400 gram”  Taburcu edilen Defne bebeğin durumuna yönelik konuşan Uzm. Dr. Karan, “Şu anda 2 kilo 400 gram, biz bin 600 gramla aldık. Kesinlikle mama kullanmak vs. istemiyoruz sadece anne sütü kullanmak istiyoruz, o şekilde bebeklerimizi sıkı bir takiple büyütüyoruz, kilo almalarını istiyoruz. Kilo çok önemli, enerji depoları dolacak, büyüyecek. Ben onlara bebek arkadaşım diyorum, Asel daha önce gitti, sadece farkımız bu arkadaşımın kalbi biraz hızlı atıyor. Hızlı attığı için de kendisini biraz daha fazla takip etmek istedik. Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ekokardiyografi için konsültasyon amaçlı kuvözlü ambulansla gönderildi. Eko sonucunu aldık, korkacağımız, acil, ciddi, bizi endişelendiren bir şey tespit edemediler. Ama ileri inceleme için randevu verdiler, taburcu olduktan sonra bebeğimiz de ileri incelemelerini yaptıracak. Hepsi bizim bebeğimiz, yenidoğan yoğun bakım üniteleri gerçekten çok önemli yerlerdir. Zamanında, uygun müdahale ve özellikle de hijyen şartlarına azami düzeyde dikkat eden yenidoğan yoğun bakım gerçekten her ülke için çok çok önemlidir ve bütün bebeklerimizi biraz daha yaşama bağlamak, hayatlarını kurtarmak, ileride herhangi bir engelle; fiziksel veya zihinsel engelle kalmamaları için baştan doğru tedavilerini yapmak gerçekten çok önemli. Bütün halkımıza buradan bir mesaj verebilirsem; haberler ve durumlardan dolayı yenidoğan yoğun bakımlarımızdan korkmayın. Bebekleri hayat bağlamak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz” diye konuştu. 

‘Covid’ açıklaması: “2-3 haftadır yoğunluk ve pozitiflik oranı arttı” Haber

‘Covid’ açıklaması: “2-3 haftadır yoğunluk ve pozitiflik oranı arttı”

Son günlerde çocuklarda görülen covid vakalarına ilişkin konuşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Abdullah Sert, “Son 2-3 haftadır çocuklarda covid yoğunluğunun, pozitiflik oranının arttığını zaten görüyoruz. Her türlü viral ve bakteriyel enfeksiyonların sıklığında bir artış görüyoruz. Ailelere ısrarlı, düşmeyen bir ateş yüksekliğinde mutlaka hekime başvurmalarını öneriyoruz. Ağır enfeksiyonlarda daha önce de gördüğümüz hayatı tehdit eden, akciğer hasarı oluşturabilen tablolar görüyoruz” dedi.    Hava sıcaklıklarının düşmesi ve kapalı ortamlarda geçirilen sürelerin artması nedeniyle uzmanlar, çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlara karşı uyarıyor. İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Deniz Aygün ve Biruni Üniversite Hastanesi Başhekimi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Abdullah Sert de çocuklarda covid ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarında artış olduğunu belirtti. Ailelerin ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı gibi şikayetlerle çocuklarını hastanelere getirdiğini aktaran uzmanlar, hasta çocukların bir süre evde izole olması gerektiğini söyledi. Hekim önerisi olmadan ilaç ya da gıda takviyesi alınmaması konusunda uyarılarda bulundu.  “Acil servis başvurularında artış var”  Havaların soğumasıyla birlikte genellikle artış beklediklerini aktaran Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Deniz Aygün, “Sonbahar, kış mevsimine girmemiz, okulların açılmasıyla birlikte çocuklarda özellikle solunum yolu virüslerinde beklediğimiz ölçüde acil servis başvurularında bir artış var. Belirtiler ateş, öksürük, halsizlik, kırgınlık bazen gözlerde akıntı, burun akıntısı şeklinde ama virüsler solunum yolu virüsü olsa da sistemik tutulumla ishal şeklinde bulgularla da gelebiliyorlar. Covid olgularını görmekteyiz ama sadece covid değil, bu mevsimde beklediğimiz bazı solunum yolu virüslerimiz var; rinovirüs, influenza yani grip. Pandemi kadar çok yoğun bir Covid-19 vakamız yok ama son zamanlarda saydığım mevcut şikayetlerle gelen hastalarda covid pozitifliğinde artış gözlemlemekteyiz. Covid-19 dışında influenza yani grip virüsünde de bir artış, sezonun gelmesiyle beklemekteyiz. İnfluenza aşımız var, bunun olunması genel solunum yolu tedbirlerinin alınmasıyla vakaların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyoruz. Özellikle önerdiğimiz bir gıda takviyesi yok, çocuğun dengeli, sağlıklı beslenmesi, normal beslenme piramidinde olması gereken gıdaları alması, mevsiminde uygun beslenmesi uygun olacaktır. Ailelere öncelikle bir çocuk enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve çocuk hekim olarak önerim; ulusal aşı takvimimize uymaları. Hasta çocuklar okula gönderilmemeli veya hasta kişilerden, kalabalık ortamlardan uzak durulmalı" şeklinde konuştu.  “2-3 haftadır covid yoğunluğunun, pozitiflik oranının arttığını görüyoruz”  Kalabalık ortamlarda bir arada olmanın vakalar üzerinde etkili olduğunu söyleyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Abdullah Sert, “Okulların başlamasıyla beraber çocuklar artık kalabalık ortamlarda beraber bulundukları için her türlü viral ve bakteriyel enfeksiyonların sıklığında bir artış görüyoruz. Covid’in yakın zamanda bir pandemiye sebebiyet vermesi nedeniyle daha fazla korkulan bir virüs haline geldi. Ancak o da pandeminin etkisini yitirmesiyle beraber diğer virüsler gibi gribal enfeksiyon yapan bir hale dönüşmüş durumda. Her şeyin başlangıcı bir ateş yüksekliği esasında, ateş yüksekliği genelde bizde bir enfeksiyonun başlangıcını gösterir. Bu bir viral enfeksiyon ya da bakterilere bağlı bir enfeksiyon olabilir. Ailelere ısrarlı, düşmeyen, çocuğun genel durumunu bozan bir ateş yüksekliğinde mutlaka bir çocuk hekimine başvurmalarını öneririz. Bulaşıcılık açısından, kabalık ortamlarda ve okullarda sürekli bir arada olunduğu için çocuklarda bulaşıcılığın arttığını söyleyebiliriz. Bu tür durumlarda bir çocuğun ateşi varsa ateşi geçene kadar ya da bir hekim muayenesi olana kadar okula gönderilmemesi, bulaşıcılığın azaltılması yönünde son derece önem arz etmekte. Son 2-3 haftadır çocuklarda covid yoğunluğunun, pozitiflik oranının arttığını zaten görüyoruz” dedi.  “Hekim kontrolü olmadan gıda takviyesi ya da ilaç asla önermiyoruz”  "Sık bir enfeksiyon göreceğimizi düşünüyoruz” diyen Uzm. Dr. Sert, okullarda evlerde bilinçli davranılması gerektiğini belirterek, “Mutlaka izole etmek, diğer aile bireylerinin etkilenmemesi adına evde maske takmak gerekir. En az 3-4 gün ateş yüksekliği, semptomlar düzelene kadar okula çocuğun gitmemesini öneriyoruz. Ağır enfeksiyonlarda daha önce de gördüğümüz hayatı tehdit eden, akciğer hasarı oluşturabilen tablolar görüyoruz ancak sıklıkla gribal enfeksiyonlar, ateş yüksekliği, boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı gibi semptomlarla karşılaşıyoruz. Kronik hastalığı olan, bağışıklık sistemi yetersiz, yeterli ve dengeli beslenmeyen çocuklarda enfeksiyonların daha ağır seyirli olduğunu söyleyebiliriz. Hastalanmalarını engellemek doğru bir temizlikten ve iyi bir izolasyondan geçer. Hekim kontrolü ve önerisi olmadan herhangi bir şekilde gıda takviyesi ya da ilaç kullanmayı asla önermiyoruz. Antibiyotik ya da başka bir tedavi de başlanacaksa mutlaka hekim gözüyle kontrolden sonra karar vermek gerekir. Yeterli ve dengeli beslenme, bağışıklık sisteminin iyi olması, çocuklarımızı hastalıklara karşı korur, bu anlamda bilinçli olmamız gerekir” ifadelerini kullandı. 

Bu İki Otu Sakın Karıştırmayın! Haber

Bu İki Otu Sakın Karıştırmayın!

Güzelavrat otu, ıspanakla benzer görünümü nedeniyle yanlışlıkla tüketildiğinde ölümcül sonuçlara yol açabiliyor.  Eylül ayının gelmesiyle birlikte ıspanak tezgâhlarda yerini aldı. Geleneksel tıpta güzellik ve sağlık amaçlı kullanılan bir bitki olarak bilinen ‘Güzelavrat otu’ ıspanakla karıştırılarak zehirlenmelere sebebiyet veriyor. Geçtiğimiz yıllarda bu iki bitkiyi karıştıran vatandaşlar soluğu hastanelerde almıştı. Bilimsel adı ‘Huperzia serrata’ olsa da halk arasında ‘güzelavrat otu’ olarak bilinen bitki, ıspanak ile benzer yaprak yapısına sahip olduğu için oldukça dikkat gerektiriyor. Vatandaşlar bu iki bitki arasındaki ayrımı yapmada zorluk çekebiliyor. Güzelavrat otunun yanlışlıkla tüketilmesi sonucunda mide bulantısı, kusma, baş dönmesi ve ciddi zehirlenme belirtilerine yol açabiliyor. Esnaf ve uzman görüşlerin ortak paydası ise bu tarz riskli bitkilerin kişisel toplanmasından ziyade bilinen ve güvenilir kaynaklardan temin edilmesi yönünde.  “İki otun ayrımı köklerinden belli olur”  Sivas’ta sebze halinde 30 yıldır esnaflık yapan Ahmet Şarkışla, “Bugünden itibaren ıspanak sezonu açıldı. Bilinçsiz toplanan ıspanakta farklı otlar olabilir. Güzelavrat otu ıspanağa benziyor ama bunun üstadı neyin ne olduğunu bilir. Bu iki otun ayrımı köklerinden belli olur. Bizim sattıklarımızda kesinlikle yabani ot olmaz ama vatandaş kendi toplarken farkında olmadan yanlış ot toplayabilir” dedi.  “Farklı familyalardan birbirine benzeyen bitkiler aynı zannediliyor”  Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tolga Karaköy ise yaptığı açıklamada, “Doğada farklı familyalardan oluşan ancak birbirine benzeyen bitkiler aynı şey zannedilerek tüketilebiliyor. Çünkü pancar zannedilerek tüketilen güzelavrat otu veya buna benzer bitkilerde zehirlenme vakaları söz konusu olabiliyor. Bu bitkiler tüketilirken uzmanlarına danışılmalı. Bununla birlikte şahsen de rast geliyorum. Vatandaşlar yol kenarında araçlarından inip bu ve buna benzer bitkileri topluyorlar. Bu o kadar sağlıksız bir durum ki. Oradan birçok araç geçiyor. Egzozdan çıkan gazlar, sürekli sürtünmeye bağlı lastik ve asfalttan sıçrayan kalıntılar yağan yağmur sularıyla birlikte yanlara doğru taşınıyor. Bu bitkiler de son derece sağlıksız bir hale geliyor. Haliyle son derece sağlıksız bir durum ortaya çıkıyor” ifadelerine yer verdi. 

YÜKSEK KOLESTEROLÜN VÜCUDUMUZA BIRAKTIĞI HASAR! Haber

YÜKSEK KOLESTEROLÜN VÜCUDUMUZA BIRAKTIĞI HASAR!

Hepimiz zaman zaman sağlığımızla ilgili endişeler taşırız. Bu endişelerden biri de kolesteroldür. Peki, yüksek kolesterolün vücudumuzda ne gibi etkileri olduğunu ve bu sessiz katilden nasıl korunabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Kolesterol Nedir? Kolesterol, vücudumuzda doğal olarak bulunan ve hücre zarlarının yapısında yer alan yağ benzeri bir maddedir. Ancak, kanımızda yüksek seviyelerde bulunan kolesterol, damarlarımızın iç duvarlarında birikerek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Yüksek Kolesterolün Tehlikeleri Yüksek kolesterol, sanki damarlarımızda yavaş yavaş tıkanan bir musluk gibidir. Bu tıkanıklıklar, kan akışını engelleyerek kalp, beyin ve diğer organlara yeterli oksijen gitmesini zorlaştırır. • Kalp Hastalıkları: Yüksek kolesterol, kalp krizi riskini önemli ölçüde artırır. Kalp damarlarında biriken yağlı plaklar, damarın tıkanmasına ve kalp kasının oksijensiz kalmasına neden olabilir. • Beyin Damar Hastalıkları: Beyin damarlarında oluşan tıkanıklıklar, felç gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. • Periferik Arter Hastalığı: Bacaklarda ve kollarda kan dolaşımını bozarak ağrı, yanma ve hatta gangren gibi ciddi sorunlara neden olabilir. • Böbrek Hastalıkları: Böbrek damarlarında oluşan tıkanıklıklar, böbrek yetmezliğine yol açabilir. Yüksek Kolesterolün Belirtileri Maalesef, yüksek kolesterolün belirtileri genellikle çok belirgin değildir. Bazı kişilerde yorgunluk, nefes darlığı gibi genel belirtiler görülebilir. Ancak çoğu zaman, yüksek kolesterol ancak düzenli sağlık kontrolleri ile tespit edilebilir. Yüksek Kolesterole Ne Sebep Olur? • Genetik Yatkınlık: Ailede yüksek kolesterol öyküsü olması, risk faktörlerinden biridir. • Yanlış Beslenme: Doymuş yağlar, trans yağlar ve kolesterol bakımından zengin besinlerin aşırı tüketimi kolesterol seviyesini yükseltir. • Hareketsiz Yaşam: Düzenli egzersiz yapmamak, kolesterol seviyesini olumsuz etkiler. • Sigara: Sigara, damar sertliğine neden olarak kolesterol seviyesini yükseltir. • Obezite: Fazla kilolar, kolesterol seviyesini artıran önemli bir faktördür. • Diyabet: Diyabet, yüksek kolesterol riskini artırır. Yüksek Kolesterolü Nasıl Önleyebiliriz? • Sağlıklı Beslenme: Meyve, sebze, tam tahıllar, balık ve beyaz et gibi sağlıklı besinleri tüketmek, kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur. • Düzenli Egzersiz: Haftada en az 150 dakika orta şiddette egzersiz yapmak, hem kolesterolü düşürür hem de genel sağlığı iyileştirir. • Kilo Kontrolü: Fazla kilolar, kolesterol seviyesini artırdığı için ideal kiloda kalmak önemlidir. • Sigarayı Bırakmak: Sigara, damar sertliğine neden olarak kolesterol seviyesini yükseltir. • Düzenli Kontrol: Kolesterol seviyenizi düzenli olarak kontrol ettirmek, olası riskleri erken teşhis etmeye ve tedaviye başlamaya yardımcı olacaktır.

Bulaşıcı Virüs Hastalıklarına Karşı Önlemler! Haber

Bulaşıcı Virüs Hastalıklarına Karşı Önlemler!

Küreselleşmeyle birlikte, bulaşıcı hastalıkların dünyanın bir ucundan diğer ucuna hızla yayılması artık kaçınılmaz bir gerçek haline geldi. Bu nedenle, bireysel ve toplumsal düzeyde alınacak önlemler, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede hayati önem taşıyor. Bulaşıcı Hastalıkların Yayılma Yolları Nelerdir? Bulaşıcı hastalıklar, genellikle hasta kişilerin öksürme, hapşırma veya temas yoluyla havaya yaydıkları virüslerin solunması, enfekte olmuş yüzeylere dokunulması veya kontamine olmuş yiyecek ve su tüketimi gibi yollarla bulaşır. Bulaşıcı Hastalıklara Karşı Alınabilecek Önlemler: • Aşılama: Aşılar, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı en etkili korunma yöntemlerinden biridir. Düzenli aşı takvimi takip etmek, bireysel ve toplumsal bağışıklığı artırır. • El Hijyeni: Ellerinizi sık sık sabunla ve suyla yıkamak veya alkol bazlı el dezenfektanı kullanmak, mikropları öldürerek bulaş riskini azaltır. • Öksürük ve Hapşırık Etiketine Uyum: Öksürürken veya hapşırırken ağzınızı ve burnunuzu tek kullanımlık mendil veya dirseğinizin iç kısmıyla kapatmak, virüslerin havaya yayılmasını engeller. • Sosyal Mesafe: Hasta kişilerle temas etmekten kaçınmak ve kalabalık ortamlardan uzak durmak, bulaş riskini azaltır. • Kişisel Koruyucu Ekipmanlar: Maske, eldiven ve yüz siperliği gibi kişisel koruyucu ekipmanlar, özellikle riskli ortamlarda bulaş riskini azaltır. • Temizlik ve Dezenfeksiyon: Yüzeyleri düzenli olarak temizlemek ve dezenfekte etmek, virüslerin yaşam alanlarında çoğalmasını engeller. • Sağlıklı Beslenme ve Düzenli Egzersiz: Güçlü bir bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı daha dirençli olmanızı sağlar. Sağlıklı beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak, bağışıklık sisteminizi güçlendirir. • Sağlıklı Yaşam Alışkanlıkları: Yeterli uyku almak, stresten uzak durmak ve sigara kullanmamak da bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Özellikle Yeni Virüsler İçin Alınacak Önlemler: Yeni ortaya çıkan virüsler için henüz etkili bir tedavi veya aşı bulunmayabilir. Bu nedenle, genel önlemlere ek olarak aşağıdaki önlemler de alınmalıdır: • Sağlık Bakanlığı Duyurularını Takip Etmek: Yeni bir virüs ortaya çıktığında, sağlık bakanlığının duyurularını takip etmek ve önerilen önlemleri uygulamak önemlidir. • Sorumluluk Bilinci: Hastalık belirtileri gösteren kişilerin evde kalması ve sağlık kuruluşlarına başvurması, hastalığın yayılmasını önler. • Yanlış Bilgilendirmeye Karşı Dikkatli Olmak: Sosyal medyada dolaşan yanlış bilgileri değil, güvenilir kaynaklardan gelen bilgilere itibar etmek önemlidir.

BİYOPSİ VE HASTALIKLARIN TEŞHİSİNDE Kİ ÖNEMİ NEDİR? Haber

BİYOPSİ VE HASTALIKLARIN TEŞHİSİNDE Kİ ÖNEMİ NEDİR?

Biyopsi, bir hastalığın kesin tanısı için vücuttan doku veya hücre örneği alınıp incelenmesi işlemidir. Bu işlem, genellikle kanser gibi ciddi hastalıkların teşhisinde kullanılır, ancak diğer birçok hastalığın da teşhisinde önemli bir role sahiptir. Biyopsi Neden Yapılır? • Kanser teşhisi: Bir tümörün iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğunun belirlenmesi için biyopsi yapılır. • Enfeksiyon teşhisi: Vücuttaki bir enfeksiyonun nedeninin belirlenmesi için biyopsi yapılabilir. • Enflamatuar hastalıkların teşhisi: Romatoid artrit gibi enflamatuar hastalıkların teşhisinde biyopsi sonuçları önemlidir. • Diğer hastalıkların teşhisi: Böbrek hastalıkları, cilt hastalıkları gibi birçok hastalığın teşhisinde biyopsi kullanılır. Biyopsi Çeşitleri Nelerdi? Biyopsi türleri, alınacak doku örneğinin yerine ve yöntemine göre değişiklik gösterir. Bunlardan bazıları şunlardır: • İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi (İİAB): İnce bir iğne ile kitle içinden hücreler alınır. Genellikle meme, tiroid ve prostat kitlelerinde kullanılır. • Kalın İğne Biyopsisi: İnce iğneye göre daha kalın bir iğne ile doku parçası alınır. Daha büyük kitlelerde kullanılır. • Çekirdek Biyopsisi: Özel bir alet ile doku parçası çıkarılır. Prostat kanserinde sıkça kullanılır. • Cerrahi Biyopsi: Ameliyat sırasında doğrudan kitle üzerinde yapılan biyopsidir. Daha büyük doku parçaları alınabilir. Biyopsi Nasıl Yapılır? Biyopsi yapılacak bölgeye ve kullanılan yönteme göre işlem süresi ve uygulanan anestezi türü değişebilir. Genel olarak biyopsi şu adımlardan oluşur: 1. Hazırlık: Biyopsi yapılacak bölge antiseptik solüsyonla temizlenir. 2. Anestezi: Lokal anestezi ile bölge uyuşturulur. 3. Doku örneği alınması: İnce veya kalın bir iğne, özel bir alet veya cerrahi yöntemle doku örneği alınır. 4. Örneklerin gönderilmesi: Alınan doku örnekleri patoloji laboratuvarına gönderilir. 5. Patoloji incelemesi: Patologlar, alınan örnekleri mikroskop altında inceleyerek tanı koyar. Biyopsi Sonrası Biyopsi sonrası hafif ağrı, şişlik ve morarma görülebilir. Bu durum genellikle birkaç gün içinde kendiliğinden geçer. Doktorunuzun önerdiği ağrı kesicileri kullanabilirsiniz. Biyopsi Riskleri Biyopsi genellikle güvenli bir işlemdir. Ancak her tıbbi işlemde olduğu gibi bazı riskler taşır. Bu riskler arasında kanama, enfeksiyon ve alerjik reaksiyonlar sayılabilir. Biyopsi, birçok hastalığın kesin tanısı için önemli bir araçtır. Eğer doktorunuz biyopsi yapılması gerektiğini öneriyorsa, bu konuda endişelenmek yerine doktorunuzun talimatlarına uymanız önemlidir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.