Hava Durumu

#Yaşam

Yeni Marmara Gazetesi - Yaşam haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yaşam haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

YÜKSEK KOLESTEROLÜN VÜCUDUMUZA BIRAKTIĞI HASAR! Haber

YÜKSEK KOLESTEROLÜN VÜCUDUMUZA BIRAKTIĞI HASAR!

Hepimiz zaman zaman sağlığımızla ilgili endişeler taşırız. Bu endişelerden biri de kolesteroldür. Peki, yüksek kolesterolün vücudumuzda ne gibi etkileri olduğunu ve bu sessiz katilden nasıl korunabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Kolesterol Nedir? Kolesterol, vücudumuzda doğal olarak bulunan ve hücre zarlarının yapısında yer alan yağ benzeri bir maddedir. Ancak, kanımızda yüksek seviyelerde bulunan kolesterol, damarlarımızın iç duvarlarında birikerek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Yüksek Kolesterolün Tehlikeleri Yüksek kolesterol, sanki damarlarımızda yavaş yavaş tıkanan bir musluk gibidir. Bu tıkanıklıklar, kan akışını engelleyerek kalp, beyin ve diğer organlara yeterli oksijen gitmesini zorlaştırır. • Kalp Hastalıkları: Yüksek kolesterol, kalp krizi riskini önemli ölçüde artırır. Kalp damarlarında biriken yağlı plaklar, damarın tıkanmasına ve kalp kasının oksijensiz kalmasına neden olabilir. • Beyin Damar Hastalıkları: Beyin damarlarında oluşan tıkanıklıklar, felç gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. • Periferik Arter Hastalığı: Bacaklarda ve kollarda kan dolaşımını bozarak ağrı, yanma ve hatta gangren gibi ciddi sorunlara neden olabilir. • Böbrek Hastalıkları: Böbrek damarlarında oluşan tıkanıklıklar, böbrek yetmezliğine yol açabilir. Yüksek Kolesterolün Belirtileri Maalesef, yüksek kolesterolün belirtileri genellikle çok belirgin değildir. Bazı kişilerde yorgunluk, nefes darlığı gibi genel belirtiler görülebilir. Ancak çoğu zaman, yüksek kolesterol ancak düzenli sağlık kontrolleri ile tespit edilebilir. Yüksek Kolesterole Ne Sebep Olur? • Genetik Yatkınlık: Ailede yüksek kolesterol öyküsü olması, risk faktörlerinden biridir. • Yanlış Beslenme: Doymuş yağlar, trans yağlar ve kolesterol bakımından zengin besinlerin aşırı tüketimi kolesterol seviyesini yükseltir. • Hareketsiz Yaşam: Düzenli egzersiz yapmamak, kolesterol seviyesini olumsuz etkiler. • Sigara: Sigara, damar sertliğine neden olarak kolesterol seviyesini yükseltir. • Obezite: Fazla kilolar, kolesterol seviyesini artıran önemli bir faktördür. • Diyabet: Diyabet, yüksek kolesterol riskini artırır. Yüksek Kolesterolü Nasıl Önleyebiliriz? • Sağlıklı Beslenme: Meyve, sebze, tam tahıllar, balık ve beyaz et gibi sağlıklı besinleri tüketmek, kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur. • Düzenli Egzersiz: Haftada en az 150 dakika orta şiddette egzersiz yapmak, hem kolesterolü düşürür hem de genel sağlığı iyileştirir. • Kilo Kontrolü: Fazla kilolar, kolesterol seviyesini artırdığı için ideal kiloda kalmak önemlidir. • Sigarayı Bırakmak: Sigara, damar sertliğine neden olarak kolesterol seviyesini yükseltir. • Düzenli Kontrol: Kolesterol seviyenizi düzenli olarak kontrol ettirmek, olası riskleri erken teşhis etmeye ve tedaviye başlamaya yardımcı olacaktır.

ANTEP BAKLAVASI LEZZETİNİN SIRRI VE YAPILIŞI! Haber

ANTEP BAKLAVASI LEZZETİNİN SIRRI VE YAPILIŞI!

Antep baklavası, Türk mutfağının en özel lezzetlerinden biri olarak kabul edilir ve dünyaca ünlüdür. Peki, Antep baklavasını diğer baklavalardan ayıran nedir ve bu eşsiz lezzet nasıl elde edilir? Gelin, birlikte inceleyelim. Antep Baklavasının Farklılığı Antep baklavasının diğer baklavalardan ayrılan en önemli özellikleri şunlardır: • Yufkası: Antep baklavasının yufkası, özel bir hamurdan elde edilir ve incecik açılır. Bu yufkalar, baklavaya hem çıtır bir doku hem de hafif bir lezzet verir. • İçi: Genellikle ceviz içi kullanılır, ancak fıstık veya badem gibi diğer kuruyemişler de tercih edilebilir. İç harcı bol ve eşit dağılır. • Şerbeti: Antep baklavasının şerbeti, şeker, su ve limon suyu karışımından yapılır. Şerbetin kıvamı ve sıcaklığı, baklavanın lezzetini doğrudan etkiler. • Yağı: Antep baklavasında tereyağı ve sıvı yağın karışımı kullanılır. Bu karışım, baklavaya hem çıtırlık hem de lezzet verir. • Pişirme: Antep baklavası, yüksek sıcaklıkta kısa sürede pişirilir. Bu sayede yufkalar kızarır ve iç harcı tam kıvamında pişer. Antep Baklavası Nasıl Yapılır? Antep baklavasının yapılışı oldukça zahmetli ve sabır isteyen bir süreçtir. İşte genel olarak yapılış aşamaları: 1. Hamur Hazırlama: Un, yumurta, su, sirke ve tuz gibi malzemelerle hamur yoğrulur. 2. Yufka Açma: Yoğrulmuş hamurdan çok ince yufkalar açılır. Bu aşama, baklavanın en önemli ve zor kısmıdır. 3. Baklavanın Hazırlanması: Açılmış yufkalar üzerine eritilmiş yağ sürülarak kat kat dizilir. Her kat arasına bol bol ceviz içi serpiştirilir. 4. Pişirme: Hazırlanan baklava, önceden ısıtılmış fırında kızarana kadar pişirilir. 5. Şerbetleme: Baklava fırından çıkar çıkmaz sıcak şerbetle ıslatılır. Şerbetin baklavanın içine işlemesi için bir süre bekletilir. Antep Baklavasının Sırrı Nedir? Antep baklavasının bu kadar özel olmasının birçok nedeni var. Bunlardan bazıları: • Malzemelerin Kalitesi: Kullanılan malzemelerin kalitesi, baklavanın lezzetini doğrudan etkiler. Özellikle yufka hamuru ve ceviz içi, baklavanın kalitesini belirleyen en önemli faktörlerdir. • Usta Eller: Antep baklavasını yapan ustaların deneyimi ve maharetleri, baklavanın lezzetini belirler. Yufkaları incecik açmak ve şerbeti doğru kıvamda hazırlamak, ustalık gerektirir. • Geleneksel Tarifler: Antep baklavası, nesilden nesile aktarılan geleneksel tariflerle yapılır. Bu tarifler, baklavanın özgün lezzetini korumasını sağlar. Antep baklavası, sadece bir tatlı değil, aynı zamanda bir kültürel mirasdır. Gaziantep'e özgü bu lezzeti tatmak, Türk mutfağının zenginliğini keşfetmek için harika bir fırsattır. Afiyet olsun!

Polikistik Overdan Muzdarip Kadınlara Uzmanından Öneriler Haber

Polikistik Overdan Muzdarip Kadınlara Uzmanından Öneriler

Kadınların çocuk sahibi olmasını zorlaştıran polikistik over sendromunun tedavisinde ana hedefin hastanın sağlığının iyileştirilmesi ve doğurganlığının korunması olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Erdal Özmen, "Yaşam tarzı değişiklikleri tedavide ilk sırada yer alır. Egzersiz, sağlıklı beslenme ve ideal kiloya ulaşma şikayetlerin çoğunu azaltabilir" dedi.   Polikistik over sendromunun (PKOS) kadınlarda en sık görülen hormonal bozuklukların başında yer aldığını ifade eden VM Medical Park Mersin Hastanesi'nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Erdal Özmen, hastalık hakkında bilgilendirme yaptı.  "Tanı sadece ultrasonla konulamaz"  Günümüzde polikistik over sendromunun ailesel yatkınlık gösteren ve özellikle üreme çağındaki kadınlarda birçok sistemi etkileyen metabolik bir hastalık olarak tanımlandığını dile getiren Özmen, tanının önemli olduğunun altını çizerek, "Klinik pratikte en sık görülen yanlışlardan biri, sadece ultrason bulgularına dayanarak hastalara PKOS tanısının eksik veya yanlış konulmasıdır" diye konuştu. PKOS tanısında en çok kullanılan kriterlerin 'Rotterdam Kriterleri' olarak bilinen kriterler olduğunu vurgulayan Özmen, buna göre teşhis için "Overlerin fonksiyon bozukluğu (yumurtlamanın az olması veya hiç olmaması), laboratuvar ile veya klinik sonuçlarına bakarak kanda androjen hormon yüksekliğinin gösterilmesi ve ultrasonda polikistik overlerin gösterilmesi" parametrelerinden en az ikisinin hastada bulunması gerektiğini kaydetti.  "Tiroit hastalıkları ve ilaç kullanımları tanıda ekarte edilmeli"  Tanıda en önemli faktörün ilişkili hastalıkların ekarte edilmesi olduğunun altını çizen Özmen, "İyi bir hikaye, detaylı muayene ve ultrasondan sonra ve gerekirse laboratuvar testleriyle androjen salgılayan yumurtalık tümörleri, böbrek üstü bezi tümörleri, adet düzensizliği yapan tiroit hastalıkları, prolaktin (süt hormonu) yüksekliği ve ilaç kullanımları ekarte edilmelidir" dedi.  "Yumurtlama bozukluğu adet görememe şeklinde ortaya çıkabilir"  Hastalığın belirtilerine de değinen Özmen, "Polikistik over sendromu yumurtlama bozukluğu ve kanda androjen seviyesinin artışıyla belirtilerini verir. Özellikle yumurtlama bozukluğu sonucunda adet görememe veya uzun aralıklarla adet görme şeklinde kendini gösterebilir" şeklinde konuştu. Polikistik over sendromunun diğer sık rastlanan belirtilerini, "İnsüline karşı direnç, kiloda artış, saç dökülmesi, tüylenme, sivilce, yüz bölgesinde yağlanma, iltihap, düzensiz adet, cildin kararması, baş ağrısı, kısırlık, depresyon" şeklinde sıralayan Özmen, teşhis için bu bulguların hepsinin aynı anda bulunmak zorunda olmayabileceği gibi özellikle adet düzensizliği ile başvuran her genç kızda da polikistik over sendromu olmayabileceğinin altını çizdi.  "Tedavi hastanın yaşı ve şikayetlerine göre düzenlenir"  Tedavi yaklaşımlarından da bahseden Özmen, "PKOS tedavisi, hastanın yaşı, beklentileri ve şikayetlerine yönelik olarak düzenlenir. Ana hedef hastanın sağlığının iyileştirilmesi ve doğurganlığının korunmasıdır. Yaşam tarzı değişiklikleri ilk sırada yer alır. Egzersiz, sağlıklı beslenme ve ideal kiloya ulaşma şikayetlerin çoğunu azaltabilir" dedi.  "Tedavide ilaçlar sıklıkla kullanılır"  İlaçların PKOS tedavisinde sıklıkla kullanıldığını sözlerine ekleyen Özmen, "Hormon dengesinin sağlanması ve adet düzensizlikleri için doğum kontrol hapları, insülin direncinin düşürülmesi için Metformin, çocuk tedavisi için yumurta uyarıcı tedaviler uygulanmaktadır. Cerrahi müdahaleler doğurganlık sorunlarına sebep olabilecekleri için pek tercih edilmemektedir. Sonuç olarak, amaç kistlerin ortadan kaldırılması değil, hastalığın sebep olduğu düzensizliklerin ve sorunların çözümüne yönelik olmalıdır" diye konuştu.

Bu meyveyi yanlış tüketmek canınızdan edebilir! Anında zehirliyor... Haber

Bu meyveyi yanlış tüketmek canınızdan edebilir! Anında zehirliyor...

Tükettiğimiz besinlerin doğal ya da ev yapımı olması onları sürekli ve dilediğimiz gibi tüketeceğimiz anlamına gelmemeli. Özellikle bazı kronik rahatsızlıklar üzerine ilaç kullanıyorsanız bu durum daha da önemlidir. Bahsedeceğimiz meyveyi özellikle kış aylarında hastalıklara karşı daha dirençli olmak için tüketmeye çalışsak da fazlası ve tüketim sırası önemlidir. En ufak bir yanlış ölüme götüren sonuçlar doğurabilir ve ciddi hasarlar verebilir. Bahsettiğimiz bu meyve kışın en çok tüketilen meyvelerinden biri olan greyfurttur. İlaç kullanırken greyfurt tüketmeyin Greyfurt tıpkı portakal gibi içinde bolca vitamin bulundurur ve fiziksel görünümde değişiklikler yapmak için de en güçlü destek besinlerdendir. Ancak greyfurtun böyle yaralı olması onun zehirleyici etkisini örter mi? Elbette hayır. Greyfurt birçok ilaçla etkileşime girebilen bir meyvedir. Suyunu içmek yemek kadar masum da değildir. Yanlış tüketimi ile organ yetmezliğinden ölüme kadar çok ciddi hasarlar bırakabilir. Peki greyfurt bu kadar tehlikeli yapan nedir diye sorduğunuzu duyar gibiyiz. Greyfurtun içinde furanokumarin isminde bir madde bulunuyor. Bu madde greyfurttan önce alınmış ilaçların vücutta çözünmesini engelliyor. Vücutta enzimler ilaçları parçalayamıyor ve parçalanamayan ilaçlar vücuda bir katkı sağlayamadığı gibi zarar verebilecek bir aşamaya geçiyorlar. Vücuda girdikten sonra bağırsaklarda parçalanması gereken ilaçlar greyfurtun yarattığı etkiden dolayı karaciğeri, böbrekleri ve diğer organları kullanılamaz hale getiriyor. Bu ilaçların hala ne olduğu araştırılmaya devam etse de kolestrol düşürücü ilaçlar, tansiyon, kanser ilaçlarının greyfurt ile etkileşime giren vücuda yarar yerine zarar veren ilaçlar olduğu bilinmektedir. Bu yüzden bu ilaçlar tüketildikten hemen sonra greyfurt tüketmek oldukça tehlikelidir. Sağlıkla kalın!

Uzmanından kış aylarında beslenmenin altın kuralları Haber

Uzmanından kış aylarında beslenmenin altın kuralları

Kış mevsimde kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve gecelerin uzaması sebebiyle fiziksel aktivitenin azaldığını ve hareketsiz geçirilen zamanın da arttığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Atıştırmalık tüketimine yönelim ile yağlı ve şekerli besin tercihlerinin artması sebebiyle vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler olabilmektedir. Bu sebeple birçok kronik hastalığa sebep olan vücutta fazla yağ birikimi olarak adlandırılan 'obezite' artmaktadır. Ancak sağlıklı hayatı sürdürülmesi için mevsimine uygun sağlıklı beslenme ile ideal kilonun korunması önemlidir. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak gerekir. Günde en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı, açık çay gibi içecekler tercih edilmelidir" dedi. Kış mevsiminde artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazla olduğunu ifade eden Güngör, "Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin, portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Ayrıca E vitamini kaynakları olan kuru baklagiller ve kuruyemişlerde yeterli ve dengeli biçimde günlük beslenmede bulunmalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir" diye konuştu. Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamininin güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamin olduğunu belirten Göngör, şu ifadeleri kullandı: "Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık, D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega-3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı, margarin, tereyağ, yağlı etler, yüksek kolesterol içeren sakatat ürünleri sıklıkla tüketilmemeli, sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün önerisine göre günlük şeker alımı toplam enerji alımının en fazla yüzde 10 kadarını oluşturmalıdır ve mümkünse daha da azaltılmalıdır. Sağlıklı hayat biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar ile sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı ürünler tercih edilmelidir." Sağlıklı beslenme açısından sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı geleneksel gıdaların üretimi ve tüketiminin kış aylarında arttığının görüldüğüne dikkat çeken Güngör, "Kış ya da yaz ayları için besinin bol bulunduğu aylarda yapılan geleneksel yiyecek hazırlama teknikleri ile hazırlanan geleneksel ev yapımı gıdalar temel işleme ve hazırlama metotlarına dayanan, yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen, doğal ve raf ömürleri günümüzün işlenmiş ürünlerine oranla uzun olmayan ürünlerdir. Günümüzün önemli sağlık sorunları arasında yer alan obezitenin önüne geçilmesi hedefiyle ev yapımı sağlıklı üretimin özendirilmesi ve özellikle çocukların hazır ve paketli besinler yerine ev yapımı sağlıklı besinlerinin tüketimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Doğa şartlarının zorlayıcı etkisini azaltmak adına mevsiminde toprağını ve ürününü kirletmeden, mevsiminde bol ve ekonomik olduğu dönemlerde ulaşılabilen besin ürünlerinin ekseriyeten güneşin ısısından yararlanarak sağlıklı ve yerel yollarla oldukça düşük maliyetle farklı yiyeceklere dönüştüren bir kültürel mirasın sürekliliği ve toplumsal dayanışmanın sürdürülüyor olmasının yerel üretime, sağlıklı yaşama ve sağlıklı beslenmeye katkısı önemli düzeyde önemlidir" dedi.

Canan Karatay uyardı:Bunu tüketmeyenin evinden ilaç eksik olmaz! Haber

Canan Karatay uyardı:Bunu tüketmeyenin evinden ilaç eksik olmaz!

Günümüzde sağlıklı yaşam, doğru beslenme ve ideal kiloya ulaşma hedefi birçok insan için önemli bir konu haline geldi. Bu hedefe ulaşmak için sağlıklı beslenme tarifleri arayışı da hız kazandı. Ünlü beslenme uzmanı Canan Karatay ise 'Bunu tüketmeyenin evinden ilaç eksik olmaz' dedi. Günlük yaşantımızın içinde yer alan birçok bitki ve besin maddesi, sağlığımızı desteklemek ve bazı sağlık sorunlarını önlemek veya tedavi etmek için kullanılır. Bu doğal şifalı maddelerden biri de çörek otu yağıdır. Çörek otu yağı, binlerce yıldır özellikle Orta Doğu ve Güney Asya'da kullanılan bir bitkisel yağdır ve son yıllarda dünya genelinde popülerlik kazanmıştır. Çörek otu yağı, içerdiği yüksek miktarda antioksidanlar sayesinde vücudu serbest radikallerin zararlarına karşı korur. Serbest radikaller, hücre hasarına yol açabilen ve yaşlanmayı hızlandırabilen bileşiklerdir. Çörek otu yağı, bu serbest radikalleri etkisiz hale getirerek hücresel hasarı azaltabilir ve genel sağlığı iyileştirebilir. Çörek otu yağı, iltihaplanma ile mücadele edebilen güçlü bileşikler içerir. Bu nedenle, eklem iltihapları gibi inflamatuar hastalıkların tedavisine yardımcı olabilir. Ayrıca, astım gibi solunum yolu iltihaplarına karşı da etkili olabilir. Çörek otu yağı, cilt sağlığını iyileştirmek için de kullanılabilir. Antioksidanlar ve anti-inflamatuar özellikleri sayesinde ciltteki iltihapları azaltabilir, akne gibi cilt sorunlarını hafifletebilir ve cilt yaşlanmasını geciktirebilir. Çörek otu yağı, kan şekerini dengelemeye yardımcı olabilir. Bazı araştırmalar, çörek otu yağının insülin hassasiyetini artırabileceğini ve tip 2 diyabet riskini azaltabileceğini göstermektedir. Ancak bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.