İçindeki Türklük ruhunun hiç sönmediği toplum: Ahıskalılar

Yazının Giriş Tarihi: 04.04.2025 20:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.04.2025 20:48

Toplu sürgün deyince nedense akla ilk gelen genellikle Yahudiler olur. Çoğumuz Yahudilerin yerlerinden sürülmeleri ile ilgili bir iki kitap okumuş, birkaç film seyretmişizdir. Türk Milleti belki de tarihte en çok yer ve yurtlarından edilen bir millet olmasına rağmen bırakın dünya kamuoyunu Türk kamuoyunu bilgilendirmeye, yönlendirmeye yönelik dişe dokunur ne bir roman, ne bir film ne de bir belgesel ortaya konmuştur. Ne, vatan bilip yurt tuttukları Avrupa’dan üç, dört yüzyıl sonra atılırken çektikleri acılar dile getirilmiş; ne de savaş suçlusu sayılıp vatanlarından sürülen Kırım Türklerinin çektiği ıstıraplarkaleme alınmıştır. Hele hele Kırımlılar ile benzer acıyı yaşamış, yüz binin üzerinde mensubu çoluk çocuk, yaşlı kadın demeden Orta Asya’ya sürgüne gönderilmiş, binlercesi vagonlarda hayatını kaybetmiş Ahıskalıları son yıllara kadar bilen bile yoktu. Hayatının yaklaşık kırk yılını Türk Dünyası’nı öğrenme çabasıyla geçiren şahsım bile Ahıskalı gerçeği ile ancak doksanlı yılların ortasında tanışabildim.

Ahıskalılar, bu günkü Gürcistan coğrafyası içinde yaşayan ve Kanunini döneminde Osmanlı idaresi altına girmiş bir Türk topluluğudur. Yüzyıllar boyu Osmanlının Çıldır Eyaleti içinde yaşaya gelmişlerdir. Ta ki 1828 Osmanlı-Rus harbi sonunda eyaletin bir bölümünün Ruslara bırakılmasıyla Ahıska bölgesi idaresi Türklerin elinden çıkarak Rus idaresine geçmiştir. Takip eden yıllar içersinde Rus, Gürcü ve Ermeni unsurların bölgeden Türkleri kaçırtma politikaları sonucu Ahıska Türklerinin bir bölümü Anadolu’ya göç etmişlerse de bölgede yine hatırı sayılır bir Türk nüfusu kalmıştır.

Yüz yılı aşkın bir süre Rus mezalimi altında yaşayan Ahıskalılar bu da yetmiyormuş gibi 1944 yılında önceden hiçbir uyarı ve haber verilmeksizin vagonlara doldurulup başta Taşkent olmak üzere Orta Asya’nın değişik bölgelerine sürülmüşlerdir. Sürgüne gönderilen Türk nüfus, yüz on beş binin üzerindedir. Üstelik bu tarihlerde kırk beş bine yakın Ahıskalı da Rus ordusu içinde Almanlara karşı savaştırılmıştır. Kötü şartlarda hayvan taşıma vagonları içinde, çoğunluğunu yaşlı erkek ve kadınlar ile çocukların oluşturduğu bu sürgünlerin büyük bölümünde bu insanlar canlarından olmuştur. Kalanları da nakledildikleri yerlerde tecrit kamplarını aratacak şartlarda yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Ancak 1958 yılında, yaşadıkları kamplardan başka bölgelere gidebilme hakkını elde edebilmişler ve elli bine yakın Ahıska Türkü anavatanlarına yakın diye Azerbaycan’a göç etmişlerdir. 1989 yılında Rusların kışkırtmasıyla Özbekistan’ınFergana bölgesindemahalli halkla karşı karşıya getirilen bu talihsiz topluluk acımasızca kırdırılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu talihsiz kardeşlerine ancak doksanlı yılların başlarından itibaren sahip çıkmaya başlamış ve 1992 yılında çıkarılan bir kanunla 138 aileden oluşan ilk Ahıskalılı grubu Türkiye’ye kabul edilmiştir. Böylece bir bölümünün de olsa vatan hasretleri kısmen giderilmiştir.

İlk Ahıskalıyla sanırım 1995 veya 1998 Haziran ayında Taşkent’te karşılaştım. Daha evvel Ahıska veya Ahıskalı sözünü Ahıskalı Ahmet, Ahıskalı Mehmet şeklinde ya lakap veyahut ta Ahmet Ahıskalı, Mehmet Ahıskalı şeklinde soyadı olarak işitmiştim. Açık söylemek gerekirse Ahıska’nın Türkiye sınırları içinde mi, yoksa dışında mıolduğunu bilmiyordum. Bir de 1989 yılında gazetelerden Özbekistan’da mahalli halk ile Ahıskalılar arasında olaylar çıktığını ve oldukça çok sayıda Ahıska Türkü’nün hayatını kaybettiğini okumuştum.

Bursa’dan üniversiteden, iş adamlarından ve basından oluşan bir heyetle Özbekistan’a gitmiştik. Uludağ Üniversitesi Veteriner ve Ziraat Fakültelerinden bir grup öğretim üyesiyle birlikte Taşkent’te Tarım Üniversitesine ziyarete bulunduk. Özbek meslektaşlarımızla çat pat anlaşmaya çalışsak ta tercüman olmadan birbirimizi anlamamız çok zordu. Fakat aralarından biri oldukça anlaşılır bir Türkçe konuşuyordu. Adeta karşımda bir Erzurumlu veya Karslı bir vatandaşımızın olduğunu zannettim. Çok güzel Türkçe konuştuğunu ifade ettikten sonra Türkiye’de bulunup bulunmadığını, bu kadar anlaşılır Türkçeyi nerede öğrendiğini sordum. Bunun üzerine muhatabım Türkiye’de hiç bulunmadığınıama Türkolduğunusöylrdi. Genel ve geniş Türk şemsiyesini hep arkada bırakan ve Özbekliğini hep ön plana çıkaran bir Özbek vatandaşından böyle bir cevap beklemiyordum ve şaşırdım. Diğer Özbek meslektaşlarımızı da kucaklamak adına “Evet Türkiyelisi, Özbekistanlısı, Kırgızistanlısı, Kazakistanlısı, Türkmenistanlısı ve Azerbaycanlısı hepimiz Türk’üz, benim asıl merak ettiğim Türkiye Türkçesini nasıl bu kadar anlaşılır konuşuyorsunuz ” dedim. Bunun üzerine Özbek muhatabım “Yok yok ben Ahıska Türküyüm, Türkçem bundan iyi.” diye cevap verdi. İşte o zaman ilk Ahıskalıyı tanışmış oldum. Türkiye’den üç, dört bin kilometre ötede benim gibi kendiliğinden Türkçe konuşan birini görmek beni çok duygulandırdı, gözlerim yaşardı. Belki bu kardeşimle Kırgızistan veya Kazakistan’da karşılaşmış olsaydım görüntüsünden onun Kırgız ve Kazak olmadığını anlardım fakat Özbekler Orta Asya coğrafyasında fizik olarak Türkiye Türk’üne en çok benzeyen insanlardır. Bu nedenle fark edemedim.

Daha sonraları Ahıskalıları Bursa’da çeşitli inşaatlarda usta olarak, amele olarak, boyacı olarak kaloriferci olarak görmeye başladık. Bunların çoğu eğitimli kişilerdi. Kimi işletme mezunu, kimisi mühendis, kimisi doktor unvanına sahip kişilerdi. Bursa Yıldırım İlçesi Yeşilyaylasemtinde bir dernek açılışlarına katılmıştım.

2010 Eylül’ünde görevli olarak geldiğim Bişkek’te Ahıskalı gerçeğiyle bir daha yüz yüze geldim. Hava alanına inip bagajlarımızı aldığımızda “Taksi lazım mı, Taksi 400 Som.” gibi seslerlerle karşılaştım. Tipleri ortalama Kırgız tipinden farklı olan bu kişileri önce Türkiye’den gelip burada iş tutmuş kişiler zannettim. Sonra aynı tiplerle çarşı pazarda sebze meyve satarken karşılaşmaya başladım. Daha önceden Bişkek’e gelen arkadaşlardan yumurtayı, sütü, yoğurdu nereden nasıl getirteceğimizi sorduğumda,“sipariş verelim getirirler” dediler. Baktım ki yoğurdu, yumurtayı, sütü getirenler hep bizim gibi Türkiye Türkçesi konuşanlar; tipleri de ortalama Anadolu insanı gibi. Sordum soruşturdum ki bunlar bizim Ahıskalılarmış.

Türkiye’den yaklaşık beş bin kilometre ötede, Türkiye’yi hiç görmemiş ve hiç Türkçe eğitim almamış, üstüne üstlük yıllarca Rus asimilasyonuna tabi olmuş ve Türk kamuoyunun ilgisinden de uzak kalmış bu insanlar dillerini ve Türklük şuurlarını hiç kaybetmemişler. Bu olağan üstü bir durumdu düşündükçe gözlerim yaşardı, onlarla gururlandım. Bunca yıldır gerekli ilgi ve alakayı gösteremediğimiz için kendimizi ayıplayıp, üzüldüm.

Şimdi Türkiye Türk’üne, özellikle kendini Türkçü addeden bizlere düşen görev çevremizde, yan ve yakınımızda komşu olarak, işçi olarak, çalışma arkadaşımız, öğrencimiz olarak ne kadar Ahıskalı varsa onlara iyi sahip çıkmalı, yıllarca unutup, ihmal ettiğimiz fakat içlerindeki Türklük ateşi hiç sönmeyen bu kardeşlerimize kendimizi affettirmeliyiz.Sadece Ahıskalılarla da sınırlı kalmamalıyız. Nerede esir bir Türk varsa ilgimiz, sevgimiz onlarla olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle başta 14 Kasım 1944 tehciri mağdurları Ahıskalılar ve Kırım Türkleri olmak üzere ve Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin bir önce hürriyetlerine kavuşmalarını yüce tanrıdan bir daha niyaz ederim.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)

Eline, beline ve diline sahip ol

17.04.2025 19:15

Değerli okurlarım öyle bir dönemde yaşıyoruz ki he şey mümkün. Dilersek abat, dilersek berbat oluruz. Teknolojinin almış başını gidiyor. Bilgiye ulaşmak hem kolay hem de ucuz hale gelmiş. Fabrika veya ofise gitmeden evden, bilgisayar başında üretime katkıda bulunulabiliyoruz. Telefonumuzun bir iki

Türk Gençliğine;

10.04.2025 21:19

Tarih sayfalarını çevirdiğimizde, geçmişten günümüze pek çok sayı ve türde mücadelenin yaşandığına tanık oluyoruz. Önceleri boy ve kabileler arasında başlayan mücadele, daha sonra din veya mezhepler arası çatışmalar tarzında devam etmiş, bir ara sınıf çatışmalarına dönüşmüş ve nihayet milletleşme sü

İçindeki Türklük ruhunun hiç sönmediği toplum: Ahıskalılar

04.04.2025 20:47

Toplu sürgün deyince nedense akla ilk gelen genellikle Yahudiler olur. Çoğumuz Yahudilerin yerlerinden sürülmeleri ile ilgili bir iki kitap okumuş, birkaç film seyretmişizdir. Türk Milleti belki de tarihte en çok yer ve yurtlarından edilen bir millet olmasına rağmen bırakın dünya kamuoyunu Türk ka

Lenin’in heykelinin altında Bayram Namazı

27.03.2025 19:57

Kırgızistan’a ikinci gidişim Eylül 2010’da idi. Büyük bir heyecan içindeydim. İçim içime sığmıyor, Kırgızistan ve Kırgızları tanıma arzusuyla Bişkek sokaklarını arşınlıyordum. İki ay içinde misafirliğimi unutmuş neredeyse Kırgız vatandaşı olmuştum. Atavatan’a olan kalbi muhabbetimiz, Kırgızlar bir y

Rusya’daki Türkleri ve gerçekleşen bir hayal

20.03.2025 21:11

Çocukluğumdan beri Tarihe ve Türkiye dışındaki Türklere karşı hep ilgi duymuşumdur. Tarih benim için hep merak konusu olmuşumdur. Okumayı seçtiğim romanlar çoğunlukla tarihi romanlar olmuştur. Gün gelmiş Atsız’ın romanlarıyla demir dağları eritmiş, Bozkurt’un peşine takılmış Ergenekon’dan çıkmı

Isık Köl

13.03.2025 16:34

Manas üniversitesindeki görevim kesinleştiğinde haritada Orta Asya coğrafyasına şöyle bir göz atmıştım ve “ Ali Bahadır bu görev senin Türk coğrafyasını gezip görmen için tam bir fırsat, bunu iyi değerlendirmelisin.” demiştim. Hatta ilk olarak Doğu Türkistan’a, gidersin Turfan-Urumçi bölgesini görme

Hoca Ahmet Yesevi

07.03.2025 13:56

Eylül 2010 başında, Bişkek’e gelirken aklımda üç önemli ziyaret vardı. Kendi kendime “Ali Bahadır hazır Atayurt’a gelmişken Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin Dergâhını, buram buram Türk ve İslam kokan Taşkent, Buhara ve Semerkant şehirlerinin de içinde bulunduğu Özbek diyarını ve Urumçi, Turfan, Kaşka

Adım adım Turan’a

27.02.2025 19:18

Ziya Gökalp Turan isimli şiirinde; “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” diyor. Bizim çocukluk ve gençliğimiz de bu hayallerle geçti. Bu büyük ve müebbet ülkeyi hep merak ettik. Türkiye’yi az çok biliyorduk, Türkistan neresiydi onun da ötesi “ Tu

Ellerinden öperim öğretmenim

23.02.2025 21:09

Merhaba Yeni Marmara Okurları, Sayın Mustafa Efe Beyin ısrarlı davetleri üzerine haftanın bir gününde sizin misafiriniz olacağım. Allah sağlık verdikçe, sizler de ilgi gösterdikçe birlikte olacağız. Bugünkü yazımızın başlığı; Ellerinden öperim öğretmenim. Herkesin hayatında dönüm noktaları ve bu d

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Yeni Marmara Gazetesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.