Hava Durumu

İNEGÖL BOĞAZOVA ‘RANT İTTİFAKI’

Yazının Giriş Tarihi: 04.08.2024 17:53
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.08.2024 18:58

SÜRGÜN SONRASI, TEKRAR HOŞBULDUK

İNEGÖL ÇAYYAKA BOĞAZOVA YAYLASI’NDA, ARSA YOKTU, MERA ÇOKTU, ORMAN BOLDU! NOLDU BÖYLE?

İNEGÖL BOĞAZOVA ‘RANT İTTİFAKI’

NEDEN SÜRGÜN YEDİK?

Eli öpülesi ninem ile Yeni Marmara Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı eli öpülesi kıymetli patronum Orhan Efe’nin uyarı, ikaz ve tavsiyelerini sürekli çiğnedim. Artistlik yaptım. Tıklanma şöhreti, başımı döndürdü. Editöryal özgürlük ateşinin cazibesine kapıldım.

Ninemin; "Eyy akılsız torunum! Bu kafa ile sen bir baltaya sap olamazsın. Sana kimse kız bile vermez, evde kalırsın. Ben ölürsem; sokaklara düşer, perişan olursun. Yenişehirli Balıkçı Mustafa'nın gözü, seni pek tutmamıştı. 'Bizim Orhan, macırın aksi soyudur ama vicdanlıdır. 30 yıldır akıllıya sahip çıktığı gibi deliye de veliye de miskine de sahip çıkar. Senin torunun biraz kıt akıllı ama söyleyelim bizim Orhan'a, bir iş versin torununa... Yoksa senin torunun sittin sene iş bulamaz' demiş ve beni uyarmıştı. Hatırlasana! Seni gazeteye götürdüğümde ne demiştim patronuna? Hatırlamadın mı eyy akılsız torunum! Dur ben hatırlatayım. 'Evladım Orhan! Bu benim haylaz torunumun, eti de kemiği de senin. İstediğin gibi terbiye et' demiştim. Allah razı olsun, Balıkçı Mustafa'nın ricasını kırmamış, benim de iki büklüm halime dayanamayıp seni işe almış, daha ilk gün sigortanı bile yapmıştı. Şimdi sen utanmadan, patronuna karşı mı geliyon? 'Editöryal özgürlük' diye diye gavur kelimeleri kullanıp, benim canımı sıkma! S.çarım editörlüğüne de özgürlüğüne de" diyerek yaptığı çıkışı, ihtiyarlığına verip ciddiye almadım.

Patronum Orhan Efe’nin; "Bana bak Kuşçubaşı! Şey ederim editöryal özgürlüğünü. Çiçek, böcek yazıları yaz. Dostlarımızı azaltıyor, düşmanlarımızı çoğaltıyorsun” diyerek adeta kükreyen sesini de, çok ciddiye almadım. Halbuki ninem ve patronumun bu uyarıları, köprüden önce son çıkış imiş.

Kısık bir ses tonu ile "Ama patron! 'Bursalı Kuşçubaşı'nın yazıları; Yenişehir, Bursa, İstanbul ve Ankara'daki hukuk müşavirlerimizin, hukuki ve cezai bir sorun oluşturmaz notuyla birlikte onaydan geçip önüme gelirse, beni bile eleştirebilirsin' şeklinde sözün vardı." diyebildim diyebilmesine de 'şeyli şeyli şeyli başlayan, tam olarak neyle bittiği volüm yüksekliğinden pek anlaşılamayan bir sürü cümle' duymamın ardından telefonu yüzüme kapatan patronum Orhan Efe’den intikam almak için; "Eyy Orhan Efe! Başlarım senin patronluğuna. Ben, helal yiyiciler grubundan bir gazeteciyim. Kalemimi kırar, yine de çiçek, böcek yazmam. Ben yazayım da sen ister yayınla, ister yayınlama." şeklindeki çıkışım, köşemin elimden alınmasına ve benim sürgün edilmeme neden oldu.

Önce küçük dayımın yaşadığı Keles Kıranışıklar Köyü’nde, ardından da büyük dayımın yaşadığı Karacabey Hayırlar Köyü’ndeki zorunlu ikametgahım epey uzun sürdü. Hakkını yemeyelim, patronum köşemi elimden aldı ama yerine vekil olarak bıraktığı büyük oğlu Mustafa Efe, açlık sınırı altındaki asgari ücretimi ve sigortamı kesintisiz devam ettirdi. Köşe yazısı yazmam yasaklanmış, yaptığım iş laptopumla internet sitemizin haberlerini düzenlemekten ibaret idi. Ünvanım da ‘İnternet Editörü’. Kim takar internet editörünü? Köşe yazarlığının asaleti ve havası bambaşka. Ama ne yazık ki kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.

Patron Orhan Efe’nin, Bursa’nın mübarek toprakları olarak anılan Yenişehir İlçesi’ndeki Osmaniye Köyü’ne giderek, “Ben köyümü özledim. Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar” türküleri eşliğinde kendini toprağa vermesi, Bursa Medyası’nı başıboş, beni de köşesiz bıraktı.

Sürgün döneminde, benim gazetede işe başlamama vesile olan Yenişehirli Balıkçı Mustafa Çevik abinin vefatı, hepimizi çok üzmüştü. ‘İnternet Editörü’ görevinden hiç memnun olmadığımı, tekrar köşe yazmak istediğimi defalarca Patron Vekili Mustafa Efe’ye bildirdim ama ne yazık ki yıllarca olumlu cevap alamadım.

Asaleti ve havası 10 numara olan köşe yazarlığına dair tüm ümitlerim sona ermeye yüz tutmuşken, geçtiğimiz hafta mübarek Cuma akşamı cep telefonum acı acı çalmaya başladı. Arayan Patron Vekili Mustafa Efe idi. Medyada işten çıkarma furyası yaşanırken, patron vekilinin geç saatlerde beni araması, çok da hayra alamet değildi. İşsiz kalacağım endişesiyle korka korka telefonu açtım. Son derece hızlı konuşan Patron Vekili Mustafa Efe; “Hadi gözün aydın Kuşçubaşı. Babam Orhan Efe, Bursa kamuoyundan gelen, ‘Bursalı Kuşçubaşı’nın yazılarının tekrar başlamasını istiyoruz’ baskılarına daha fazla dayanamamış. Senin tekrar köşe yazıları yazmana izin verdi.” demesiyle birlikte sevinçten oturduğum koltuktan havaya zıpladım. Sevincimi kursağımda bırakan Mustafa Efe; “Maaş artışı filan yok. Asgari ücrete devam. Hem İnternet Editörlüğü’nü hem de köşe yazılarını sakın aksatma.” dedi ve cevabımı bile duymadan telefonu kapattı.

İNEGÖL ÇAYYAKA BOĞAZOVA YAYLASI’NDA, ARSA YOKTU,

MERA ÇOKTU, ORMAN BOLDU! NOLDU BÖYLE?

Sürgün hayatım boyunca ninemin Bursa’daki evine gidemedim. Karacabey Hayırlar Köyü’ndeki büyük dayıma da epey fazla yük olmuştum. Ninemin de Orhan Efe gibi insafa gelmesini beklemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Ama mekan değişikliğine de ihtiyacım vardı. Nasıl olsa sürgünde bitmişti. İnegöl Çayyaka Köyü’nün Boğazova Yaylası’nda ikamet eden halamın davetine hemen icabet ettim etmesine de yaklaşık 25 yıldır görmediğim Boğazova’nın yerinde yeller esiyordu. Gözlerime inanamadım. Sıra sıra villalar ile adeta Bursa’nın Bademlisi, Trabzon’un Uzungöl’ü gibi olmuş. Sinek sekiz olmayan, işi düzgün bütün ‘Beyaz Türkler’in toplanma merkezi haline gelmiş.

Halamın evini zar-zor buldum. Halamın çocukları, torunları hemen etrafımı çevirdiler. Nefes almadan başladılar konuşmaya.

-“Buraları çok değişti yeğen. Çeyrek asırdır, İnegöl’ün kodamanları buraya akın ediyor. İğne atsan yere düşmeyecek. Kaçak yapılara işlem yapılmayınca da, herkes buraya çöktü. Özellikle pandemi dönemiyle birlikte, iş zıvanadan çıktı. En düşük villa fiyatları, 3-5 milyon.”

Şaşkınlıkla sordum?

-“Yahu, İnegöl Çayyaka Boğazova Yaylası’nda bu kadar arsa yoktu, mera çoktu, orman boldu. Noldu böyle?”

Kuzenler hep bir ağızdan cevap verdi;

-“ Boğazova ‘Rant İttifakı’ oldu.”

Devletin ormanına, merasına sıra sıra villa yapanların isimlerini duyunca, küçük dilimi yutacaktım. Tüylerim diken diken oldu. Sağcısı-solcusu, dincisi-dinsizi, kuzeylisi-güneylisi-doğulusu-batılısı hepsi bir araya gelmiş, din, dil, ırk, mezhep, ideoloji farklılıklarını rantın dayanılmaz cazibesi unutturmuş, Boğazova’da devletin ormanına-merasına çökerek Boğazova Rant İttifakı’nı kurmuş.

Dayanamadım sordum; “Peki bütün bunlar olurken, devletin ormanı ve meraları helvacı kağıtlarıyla parsel parsel satılırken, devletin temsilcileri ne yaptı?”

Halamın evine adeta ölüm sessizliği çöktü.

YETİŞ YA VALİ!

Rahmetli Neşet Ertaş’ın hemşehrisi, Bursa Valisi Mahmut Demirtaş’ın konudan haberi olur olmaz, tıpkı benim gibi tüylerinin diken diken olduğu, devletin merasını, ormanını talan edenler ile ilgili gereğinin yapılması için bütün kurumlara talimat verdiği, İnegöl Kaymakamı Eren Arslan’ın, ‘Kaçak Yapılar ile Mücadele Komisyonu’nu acil olarak toplantıya çağırdığını İnegöl’deki kuşlarım bana iletti.

İnegöl Kaymakamı Eren Arslan’a, acilen bir komisyon daha kurmasını tavsiye ediyorum. Komisyonun adı da; ‘Devletin Merası’na, Ormanı’na Çöken Kodamanlar ile Mücadele Komisyonu’ olsun.

‘Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır’ atasözüne, yeni bir atasözü de ben ekliyorum.

‘Sonradan görme zengin; devletin merasını, ormanını talan eder. Asaletli zengin ise işsiz istihdam eder.’

Bu arada, devlet malına çökenlere karşı sessiz kalmayan, yetkisi ve etkisi nispetinde gerekli yasal işlemleri yapan bütün kamu görevlilerinin alınlarından öpüyorum.

AZİZ MİLLETİMİZİN, DEVLETİN EKMEĞİNİ YİYEN ETKİLİ VE YETKİLİ KAMU GÖREVLİLERİNDEN TALEPLERİ:

1-Devletin ormanını-merasını talan edip milyonluk villalar koyarak 80 milyonun hakkını yiyenlere, değil 25 yıl, 25 saat bile geçirmeden hesap sorulmalı. Haklarında yıkım kararı bulunan İnegöllü Siyasi Parti Yöneticileri, Her partiden Belediye Başkan Adayları, İnegöl Belediyesi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeleri, Eski İl Genel Meclis Üyeleri, Sivil Toplum Örgütü Yöneticileri, İş Dünyası’nın önde gelen isimleri; M.Ç., S.Y.,O.K., S.B., H.E., N.Ç., O.V., H.Ç, F.B., S.K., M.A., (Yahu, alfabede harf kalmadı) başta olmak üzere, yüzlerce binanın yıkım kararı derhal uygulanmalı.

2- Geçtiğimiz yıllarda çıkarılan İmar Barışı Yasası’nı istismar edip, sahte belgelerle İmar Kayıt Belgesi alanların, uydu fotoğrafları ile tesbit edilerek kayıt belgeleri iptal edilmeli. 25 Yıl (Çeyrek Asır) boyunca, tapusu kendisine ait olan ancak imar planı bulunmayan tarım arazilerine, ‘uydum kalabalığa’ diyerek kaçak bina yapanlara yönelik işlemler hemen başlamalı.

3- 25 Yıl (Çeyrek Asır) boyunca, devletin ormanını ve merasını talan edenlere göz yuman, görevini ihmal eden ve kötüye kullanan, maaşını devletten alan etkili-yetkili tüm kamu görevlilerine hesap sorulmalı.

4- 25 Yıl (Çeyrek Asır) boyunca, bu talan karşısında ‘Görmedim, duymadım, bilmiyorum’ tavırları ile üç maymunu oynayan çorbacı, köfteci, zarfçı, ihaleci , şantajcı ve köşe yastıklarından oluşan sözde medya mensuplarının yüzüne tükürülmeli.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor; “Kim devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.” (Âl-i İmrân, 3/161)

Kamu hakkı; sadece hayatta olanların değil, henüz dünyaya gelmemiş çocuklarımızın, tüyü bitmemiş yetimlerin, muhtaç, garip ve kimsesizlerin de hakkıdır.

YİYİCİ GAZETECİLER, 5 (BEŞ) GRUBA AYRILIR!..

Yiyici gazeteciler de kendi arasında 5 (beş) gruba ayrılır. Çorbacılar, köfteciler, zarfçılar, ihaleciler ve helalciler.

ÇORBACILAR: En az yiyebilen gazetecilerdir. Çapları ve etki alanları ile mütenasip şekilde sadece çorbaya razıdırlar ve buna şükrederler. Bu gruptaki gazetecilerin bekleme süreleri yaklaşık 6 ay ile 36 ay arasında değişir. Çap ve kapasite yoksa, ömür boyu beklerler.

KÖFTECİLER: Çapları ve etki alanları bakımından çorbacılardan bir tık daha yukarıda olup, her zaman olmasa da köftenin yanında piyaz da yedikleri vakidir. Ne zaman ki köfte ve piyazın yanına kaymaklı tatlı eklendiğinde, jet hızıyla bir üst gruba terfi ederler. Ortalama bekleme süreleri, çaplarına ve kapasitelerine göre 1 yıl ile 5 yıl arasında değişir.

ZARFÇILAR: Oldukça uzun yıllar çorbacı ve köfteci olarak zaman geçiren bu gazeteciler, gelinen noktada sınıf atlayarak zarfçı olmuşlar ve ne yiyeceklerine kendileri karar verme şerefine erişenlerden oluşur. Ziyafet sofrasındaki menünün zenginliği, alınan zarfların kalınlığı ile doğru orantılıdır. Gelen zarfların bir kısmının, gazete patronlarından saklandığı ortaya çıkarsa, küçük kıyamet kopuyor ve zarfçılara kapı gösteriliyor. Eleman çok, köfteci grupta bekleme süresini tamamlayanlar, hemen bu gruba yükseliyorlar.

İHALECİLER: Bunlar emekçilerden olmayıp, patronlar katında yaşamaktadırlar. Medya sektörü dışındaki ticari şirketlerinin, kamu kurumlarından ihale alması, bu gruptakiler için yaşamsal öneme sahiptir. Olmazsa, olmazlarıdır. Ömürleri uzun olmasına uzundur ama huzurları ve ağız tadı nedir hiç bilmezler. Münhal kadrolarında; her zaman kafi miktarda çorbacı, köfteci, zarfçı gazeteci istihdam ederler.

HELALCİLER: Yaptıkları yayıncılığın 'kamu hizmeti' olduğuna inanan ve bu sorumluluk ile hareket ederek aziz milletimizin haber alma hakkının en büyük teminatı olan, tehdit, şantaj ve her türlü pespayelikten uzak duran, toplum mühendisliğine ve siyaseti dizayn etmeye soyunmayan, farklı görüş ve düşüncelere sayfalarını, köşelerini hep açık tutan, kişilik haklarına saldırmayan, hakaret etmeyen, cevap hakkına saygı duyan, kanunlara ve yürürlükteki mevzuata uygun faaliyet gösteren, vergisini, sigorta primlerini, personel maaşlarını zamanında ödeyip (parası olmasa da ata toprağını satıp, büyüklerinden fırça yiyen), kaynağı belli olmayan kirli sermayeleri reddedip, Basın İlan Kurumu'ndan resmi ilan ve reklam desteği alan, gazete satışı ve özel reklam gelirleri ile kıt kanaat geçinen eli öpülesi patronları, sırtı sıvazlanası muhabirleri, editörleri, grafikerleri, düzeltmenleri ve yazarları ile kar-kış demeden gazeteleri abonelere ulaştıran fedakar dağıtıcıları, haberleri ve yazıları dijital dünyaya dağıtan enerjisi bitmek bilmeyen sosyal medya editörleri ve daha birçok isimsiz kahramanlardan oluşan gazete ve gazeteciler de 'Helalciler' grubunu oluşturur. Bunların bekleme süresi yoktur. Vicdan ve cüzdan arasında kalırlarsa, kalemini kırarak satmayanlardan oluşur. Helalci gazetecilerin sayısı, ne yazık ki diğer yiyici gazeteci gruplarına göre çok azdır.

"Eyy Kuşçubaşı! Peki, sen hangi gruptansın?" diye sorduğunuzu hissediyorum. Hemen cevap vereyim. Helalcilerdenim. Açlık sınırının altındaki 17.002 TL (Onyedibiniki) asgari ücret maaşımla (Buna şükür, binlerce işsiz gazeteci var), en kahraman gazeteci! olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Tek tesellim; aynaya baktığımda utanmayacağım bir yüz görüyorum. Bana bu yazılarımı yazma fırsatı veren Yeni Marmara Gazetesi'nin pek sevgili ve kıymetli patronu Orhan Efe'ye, patron vekili Mustafa Efe’ye, kamuoyu baskısı oluşturarak tekrar köşeme kavuşmama vesile olan ağzı dualı okuyucularıma en içten teşekkürlerimi bir defa daha arz ediyor, saygılarımı sunuyorum. Yeni Marmara Gazetesi’nde işe girmeme vesile olan ve sürgün hayatımda vefat eden merhum Yenişehirli Balıkçı Mustafa Çevik abime Yüce Allah’tan gani gani rahmet diliyorum.

Hiçbir zaman unutmamak gerek; az helal, çok haramdan iyidir ve bereketlidir…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.