Geçtiğimiz hafta, BUYAZ (Bursa Yazın ve Sanat Derneği ) adına ve değerli dostum Zeki Baştürk öğretmenimin önerisiyle, emekli sınıf öğretmeni, yazar Ahmet Koçak benimle bir söyleşi yaptı.
Koçak’ın özenle hazırladığı sorulara içtenlikle yanıtlar vermeye çalıştım.
*****************************
Okurum olmasından onur duyduğum Zeki Baştürk bana daima moral verir, teşvik eder. O yüce, o cömert gönlüyle; “bilge yazar’’ der mesela.
Ah keşke “bilge’’ olabilsem Zeki öğretmenim; bilgelik üst bir insanlık hali. Ben kendimi şöyle tanımlıyorum; “hayatın haylaz bir öğrencisiyim.’’
******************************
Okumayı, bilgi edinmeyi çocukluğumdan beri çok sevdim. İçimde bitmeyen bir merakla okuyorum; evreni, hayatı, insanı, toplumu anlamaya çalışıyorum. Okur olmak gerek yazar olmadan önce.
Ve eğer okuduklarınız sizi alçak gönüllü yapmamışsa, egonuzu törpülememişse; darılmayın ama okuduklarınızdan hiçbir şey anlamamışsınızdır.
Bilginin bir güzel yanı da şu; sevgi gibi o da paylaşıldıkça çoğalır.
AHMET KOÇAK
Ahmet Koçak’ı kendi ifadeleriyle tanıtayım size; “1959 yılında Yozgat ili, Sarıkaya ilçesinde doğdum. Emekli sınıf öğretmeniyim. Üç yıl önce arkadaş gruplarında anılarımı yazarak başladım yazmaya. Doğduğum ilçede yayımlanan Sarıkaya Yöre Haber Gazetesi’nde iki yıldır haftada bir yazım yayımlanıyor. “Samanlıktaki İğne” ve “Çıtalı Uçurtma” adlarında iki kitabım yayımlandı. Yeni iki kitabımı da basıma hazırlıyorum.’’
Sağ olsun, söyleşi esnasında duyarlı, ince kişiliğiyle Koçak bana “Çıtalı Uçurtma’’ kitabını imzalayarak armağan etti.
******************************
Gazeteciliğin en güzel yanlarındandır; iyi, güzel, doğru insanları tanıma, onlarla dostluk geliştirme olanağı sağlaması.
Tıpkı Ahmet Koçak gibi.
Ahmet Koçak ile aynı yaştayız, aynı kuşaktanız; 78 kuşağı. Hemen kaynaştık, sanki yeni tanışmamışız da uzun yıllara yayılan bir dostluğumuz varmış gibi.
Onun bana değer verişiyle, okurum oluşuyla öyle mutlu oldum yazma hevesim öyle arttı ki.
Koçak; “en sevdiğim yanınız duyguları, anıları yazmanız ve içtenliğiniz’’ deyince içime bir huzur yayıldı. Doğru anlaşılmış olmama sevindim.
Çünkü yazmak zor iş; anlaşılmamak var, daha kötüsü yanlış anlaşılmak var. Ve sizi okumadan anlayanlar, klişelerle size bakanlar, ön yargılarla silip atanlar bol.
Çok okunmaktan daha çok önemserim kimlerce okunduğumu. Ve yazarken okurlarımı seçerim.
***********************************
Nilüfer’de Ülkü Pastanesi’nde buluştuğumuzda Koçak’la nelerden mi konuştuk.
Medyanın işlevi; bir yazıyı değerli yapan nedir; hatıralar; aile; eski Yeşil Bursa; siyaset; müzik; sanatın, bilginin, sevginin değeri.
*********************
Ahmet Koçak; “Güzel bir köşe yazısı sizce neleri içermelidir?’’ diye sorunca şu yanıtı verdim:
“Önce Türkçeye hâkimiyet; sadelik; samimiyet; gerçeğe sadakat; bilimden, felsefeden, sanattan beslenme; tutarlılık ve bir dünya görüşü ekseninden yazma benim köşe yazılarında aradığım özellikler.’’
Ve bir güzel soru daha: Bana içinde üç rengin (mavi, beyaz, yeşil) de bulunduğu bir çocukluk anınızı anlatır mısınız?
‘’Yeşil erik ağaçlarıdır benim için. Beyaz Bursa’nın karlı kışlarıdır ve mavi yazları gittiğimiz Trilye’nin denizidir. Çocukluğum her anında bu üç renk var. En güzel çocukluk anılarım kışla ilgili. Kardan adam yapmak; kartopu oynamak; kızak kaymak; akşamları bozacının sesini bekleyip boza almak; sobanın üzerine, maşaya çizilmiş kestane koyup pişirmek. O kestane çıtırtısını, kokusunu hep anımsarım. Annemle sinemaya, babamla maçlara gidişim. Çocukluk bir yazarın (Manuel Scorza) dediği gibi insanın anayurdudur.’’
******************
Ahmet Koçak’la tanışmak büyük mutluluk, dostluğunu kazanmak büyük onur.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CAN ERTAN
AHMET KOÇAK’LA… İNSANIN ANAYURDU ÇOCUKLUĞUDUR
Geçtiğimiz hafta, BUYAZ (Bursa Yazın ve Sanat Derneği ) adına ve değerli dostum Zeki Baştürk öğretmenimin önerisiyle, emekli sınıf öğretmeni, yazar Ahmet Koçak benimle bir söyleşi yaptı.
Koçak’ın özenle hazırladığı sorulara içtenlikle yanıtlar vermeye çalıştım.
*****************************
Okurum olmasından onur duyduğum Zeki Baştürk bana daima moral verir, teşvik eder. O yüce, o cömert gönlüyle; “bilge yazar’’ der mesela.
Ah keşke “bilge’’ olabilsem Zeki öğretmenim; bilgelik üst bir insanlık hali. Ben kendimi şöyle tanımlıyorum; “hayatın haylaz bir öğrencisiyim.’’
******************************
Okumayı, bilgi edinmeyi çocukluğumdan beri çok sevdim. İçimde bitmeyen bir merakla okuyorum; evreni, hayatı, insanı, toplumu anlamaya çalışıyorum. Okur olmak gerek yazar olmadan önce.
Ve eğer okuduklarınız sizi alçak gönüllü yapmamışsa, egonuzu törpülememişse; darılmayın ama okuduklarınızdan hiçbir şey anlamamışsınızdır.
Bilginin bir güzel yanı da şu; sevgi gibi o da paylaşıldıkça çoğalır.
AHMET KOÇAK
Ahmet Koçak’ı kendi ifadeleriyle tanıtayım size; “1959 yılında Yozgat ili, Sarıkaya ilçesinde doğdum. Emekli sınıf öğretmeniyim. Üç yıl önce arkadaş gruplarında anılarımı yazarak başladım yazmaya. Doğduğum ilçede yayımlanan Sarıkaya Yöre Haber Gazetesi’nde iki yıldır haftada bir yazım yayımlanıyor. “Samanlıktaki İğne” ve “Çıtalı Uçurtma” adlarında iki kitabım yayımlandı. Yeni iki kitabımı da basıma hazırlıyorum.’’
Sağ olsun, söyleşi esnasında duyarlı, ince kişiliğiyle Koçak bana “Çıtalı Uçurtma’’ kitabını imzalayarak armağan etti.
******************************
Gazeteciliğin en güzel yanlarındandır; iyi, güzel, doğru insanları tanıma, onlarla dostluk geliştirme olanağı sağlaması.
Tıpkı Ahmet Koçak gibi.
Ahmet Koçak ile aynı yaştayız, aynı kuşaktanız; 78 kuşağı. Hemen kaynaştık, sanki yeni tanışmamışız da uzun yıllara yayılan bir dostluğumuz varmış gibi.
Alçakgönüllü, sevecen, nezaket sahibi, saygılı insanlardan Koçak; içten, doğal.
Onun bana değer verişiyle, okurum oluşuyla öyle mutlu oldum yazma hevesim öyle arttı ki.
Koçak; “en sevdiğim yanınız duyguları, anıları yazmanız ve içtenliğiniz’’ deyince içime bir huzur yayıldı. Doğru anlaşılmış olmama sevindim.
Çünkü yazmak zor iş; anlaşılmamak var, daha kötüsü yanlış anlaşılmak var. Ve sizi okumadan anlayanlar, klişelerle size bakanlar, ön yargılarla silip atanlar bol.
Çok okunmaktan daha çok önemserim kimlerce okunduğumu. Ve yazarken okurlarımı seçerim.
***********************************
Nilüfer’de Ülkü Pastanesi’nde buluştuğumuzda Koçak’la nelerden mi konuştuk.
Medyanın işlevi; bir yazıyı değerli yapan nedir; hatıralar; aile; eski Yeşil Bursa; siyaset; müzik; sanatın, bilginin, sevginin değeri.
*********************
Ahmet Koçak; “Güzel bir köşe yazısı sizce neleri içermelidir?’’ diye sorunca şu yanıtı verdim:
“Önce Türkçeye hâkimiyet; sadelik; samimiyet; gerçeğe sadakat; bilimden, felsefeden, sanattan beslenme; tutarlılık ve bir dünya görüşü ekseninden yazma benim köşe yazılarında aradığım özellikler.’’
Ve bir güzel soru daha: Bana içinde üç rengin (mavi, beyaz, yeşil) de bulunduğu bir çocukluk anınızı anlatır mısınız?
‘’Yeşil erik ağaçlarıdır benim için. Beyaz Bursa’nın karlı kışlarıdır ve mavi yazları gittiğimiz Trilye’nin denizidir. Çocukluğum her anında bu üç renk var. En güzel çocukluk anılarım kışla ilgili. Kardan adam yapmak; kartopu oynamak; kızak kaymak; akşamları bozacının sesini bekleyip boza almak; sobanın üzerine, maşaya çizilmiş kestane koyup pişirmek. O kestane çıtırtısını, kokusunu hep anımsarım. Annemle sinemaya, babamla maçlara gidişim. Çocukluk bir yazarın (Manuel Scorza) dediği gibi insanın anayurdudur.’’
******************
Ahmet Koçak’la tanışmak büyük mutluluk, dostluğunu kazanmak büyük onur.