Erich Fromm “Çağımızın Özgürlük Sorunları” isimli kitabında, “İnsanoğlu bir hayaller dünyasında yaşar çünkü hayaller hayatın sefaletini dayanabilir hale getirmektedir. Eğer insan, bu hayallerin neler olduğunu anlayabilirse, yani yarı uykudan uyanıp kendine gelebilirse, kendi gücünün sınırlarını görebilirse, gerçeği öylesine değiştirebilir ki, artık (öyle bir dünyada) hayallere ihtiyaç duymaz…” der…
“Özgürlükten Kaçış”, “Sahip Olmak ya da Olmak”, “Sağlıklı Toplum”, “İnsanda Yıkıcılığın Kökenleri” ve Sevme Sanatı gibi kitapların yazarı Erich Fromm, Yahudi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist, sosyolog ve filozoftur. Ruh bilimine Marksist-sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir. Frankfurt Okulu ve okulun genel yaklaşım biçimi olan eleştirel teori için yaptığı katkılar ile de tanınmaktadır…
Ben kendisini, henüz 17 yaşındayken, devrimci idealler, iflah olmaz hayaller ve anarşist tutkularla dolu iken “Sevme Sanatı” isimli kitabıyla tanımıştım…”Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar…” diyen Sigmund Freud’a, sonraları da Irwın Yalom’a geçişim de Frommkitapları sayesinde olmuştur…
Sonra büyüdük…
Albert Camus’un da dediği gibi, “Kazanmak zorunda olduğum bir yaşamım var” dedim ve dayatılan bu yaşama hayat vermeye çalıştım. Hepimizin kazanmak zorunda olduğu bir yaşamı var. Türkiye gibi bir ülkede, öyle bir yaşam ki bu, ayakta kalabilme, biraz daha dayanabilme, hatta asgari oranda bile olsa kazanabilme adına, onlarca güzellikten vazgeçilen yaşamdır bu. İdeallerini, hayallerini, törpülersin, coşkundan, tutkundan feragat edersin, düşüncelerini tırpanlar, herkesin ölmek için yaşadığı bu dünyada, olan bitenlere, daha iyi yaşamlara yutkunarak bakar, vazgeçersin…
Her vazgeçiş bir tercih, her tercih bir vazgeçiştir gerçeğini bilemeden yitip gidersin…
“Yenilerini almak mümkün değil. En sevdiğim yazarların kütüphaneme doldurduğum eski eserlerini, yine ve yeniden okuyorum” diyorum…
“Ne onlar, kim onlar”
“Zülfü Livaneli, Nihat Genç, Zafer Köse, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Tess Gerritsen, Harlan Coben, Stephen King, Dean Kontz, Jane Casey, Ahmet Ümit, İhsan Oktar Anar, Oğuz Atay, Mehmet Uzun, Can Yücel, Nazım Hikmet, James Petterson, Dan Brown, Jean Chriztophe Grange, Charles Bukowski, John Fante, Chuck Palahniuk, Glenn Meade, Osman Aysu, Uğur Mumcu… İyi ki zamanında çokça almışım, eski kitapları yeniden okumayı keşfettim” diyorum…
“Hiç bitmeyecek sandım” diyor.
Susuyorum, sonra ekliyor: “sen yine de yaz!”
“Neyi?” diye soruyorum bir kez daha…
“Emeklileri, asgari ücreti, sefaleti, teğmenlerimize yapılan haksızlığı, eğitimi, eğitimde tarikatlaşmayı, sağlık sorunlarını, bebekleri katleden yeni doğan çetesini, ilaç yokluğunu, madencilerin durumunu, kaz dağlarını, özelleştirilen madenleri, Türk Futbolunun geldiği durumu,sessiz istilayı, sınır güvenliğini, mafyaları, çeteleri, beklenen depremi, kentsel dönüşümü, terör tehdidini… Off ya sıkıldım, ben mi söyleyeceğim, gazeteci sensin, sen yaz işte” diyor…
“Kara Kitap, Cevdet Bey ve Oğulları, dönüşümlü okuyorum. Orhan Pamuk’un en iyi eserleri…”
İç çekiyor. “Az gazeteci az, yaz gazeteci yaz” diyor ve telefonu yüzüme kapatıyor.
Çok geçmeden telefonum yine çalıyor. Yine dost arıyor diye düşünüyorum. Cevdet Bey ve Oğulları Kitabından,Milletvekili Muhtar’ın Atatürk’ün öldüğü dönemde, İsmet Paşa ile Celal Bayar arasındaki iktidar savaşının, kadrolaşma harekâtında kendisine de yer verip, vermeyecekleri konusunda, kurduğu hayaller bölümünü arkadaşıma okumaya karar veriyorum. Kitaplarda da kalsa, hayal kuran birileri var. Bunu ona anlatmak istiyorum.
Arayan o arkadaşım değil, daha kadim bir dost. Anadolu Gazeteciler Birliği Genel Başkanı, Gazeteci ağabeyim Sayın Orhan Efe arıyor bu kez. Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’nın da imtiyaz sahibi olan Orhan Efe, gazete ve internet televizyonunda yeni bir dönemi başlattıklarını vurgulayarak, bana da On Medya Ekranlarında program yapımcılığı, Yeni Marmara Gazetesinde muhabirlik ve köşe yazarlığı teklif ediyor…
Çok değil, on ay öncesine kadar on beş ay şevkle çalıştığım bir kurum On Medya ve Yeni Marmara Gazetesi. Küçük detayları sonra konuşmaya karar verip, kabul ediyorum…
Yeniden hayaller kursam mı acaba diyorum, kütüphaneme gidip, kitapların, dergilerin arasına uzanıyorum.
Telefonum susmuyor, arayan yine eski entelektüel dostum;
“Ha bir de diyor, unutmadan söyleyeyim. Emekliler perişan, sen de emeklisin ve sen de perişansın. Bunu bir daha hatırlatayım istedim. Ayrıca, sahte içki satışları patladı, ölenler var. Üniversite öğrencileri gözaltına alınıyor, Cumhurbaşkanına İsrail ile ticaret devam ediyor eleştirisi getiren gençler gözaltına alınıyor. Kadın Cinayetleri devam ediyor. Bebekler öldürülüyor, bebeklere tecavüz ediliyor. Narin cinayetinden de pis kokular gelmeye devam ediyor. Bunları da yaz” diye haykırıyor…
“Lotus çiçekleri… Lotus çiçekleri bataklıklarda filizlenirler dostum. Bataklıkta yetişmelerine rağmen yaprakları hiç kir tutmazlar. Üzerine konan tozu kendisi temizler. Dünyanın en temiz çiçeğidir. Yakından görsen, bataklıkta yetiştiğine inanamazsın… Hem bizim Nilüfer’e de benzer…”
Telefon bir kez daha suratıma kapanıyor.
Belki şehre bir film gelir, mevsim yaz olur, gülümseriz diye geçiriyorum içimden. Belki Bursa Spor şampiyon olur, deprem gecikir, trafik açılır bu şehirde diyorum. Belki kar yağar, belki yağmur rahmeti iner akşamüstü bu kente, barajlar dolar, susuzluk giderilir, tomruklar kaybolur istiyorum yeniden bu şehirde. Belki üç beş gazete, birkaç dergi, sevdiğim yazarların son kitaplarını alır, okuduktan sonra düşünmeye koyulurum. Belki bir tiyatro, belki bir sinema, ya da konserlerde tutku olur, çıkışta heykele uğrar, çay sohbetleriyle kendimi bulurum, belki bir basın toplantısı, belki bir röportaj, belki bir televizyon buluşmasında yakalanır o yaşama sevinci, belki bir salaş meyhanede son bulur günün gerilimi…
Belki hepsi bir araya gelir, sonra yaşananlar kelimelere dökülüp, yazı olur, sözlere dökülüp, televizyon programı….
Kim bilir?
Bursa Medyasının Lotus Çiçeği Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’ya yeniden hoş buldum…
Bizi okumaya ve izlemeye devam edin.
NOT: On Medya ekranlarında yeniden hayat bulacak olan On’da Son Nokta Programının ilk konuğu, AnadoluGazeteciler Birliği Genel Başkanı, Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’nın imtiyaz sahibi, gazeteci Sayın Orhan Efe olacak. On’da Son Nokta programı 3 Aralık 2024 Salı günü (Bugün) saat 16.00’da yayında olacak…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CEMAL KIRGIZ
BATAKLIKTA FİLİZLENEN LOTUS ÇİÇEĞİ…
Erich Fromm “Çağımızın Özgürlük Sorunları” isimli kitabında, “İnsanoğlu bir hayaller dünyasında yaşar çünkü hayaller hayatın sefaletini dayanabilir hale getirmektedir. Eğer insan, bu hayallerin neler olduğunu anlayabilirse, yani yarı uykudan uyanıp kendine gelebilirse, kendi gücünün sınırlarını görebilirse, gerçeği öylesine değiştirebilir ki, artık (öyle bir dünyada) hayallere ihtiyaç duymaz…” der…
“Özgürlükten Kaçış”, “Sahip Olmak ya da Olmak”, “Sağlıklı Toplum”, “İnsanda Yıkıcılığın Kökenleri” ve Sevme Sanatı gibi kitapların yazarı Erich Fromm, Yahudi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist, sosyolog ve filozoftur. Ruh bilimine Marksist-sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir. Frankfurt Okulu ve okulun genel yaklaşım biçimi olan eleştirel teori için yaptığı katkılar ile de tanınmaktadır…
Ben kendisini, henüz 17 yaşındayken, devrimci idealler, iflah olmaz hayaller ve anarşist tutkularla dolu iken “Sevme Sanatı” isimli kitabıyla tanımıştım…”Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar…” diyen Sigmund Freud’a, sonraları da Irwın Yalom’a geçişim de Frommkitapları sayesinde olmuştur…
Sonra büyüdük…
Albert Camus’un da dediği gibi, “Kazanmak zorunda olduğum bir yaşamım var” dedim ve dayatılan bu yaşama hayat vermeye çalıştım. Hepimizin kazanmak zorunda olduğu bir yaşamı var. Türkiye gibi bir ülkede, öyle bir yaşam ki bu, ayakta kalabilme, biraz daha dayanabilme, hatta asgari oranda bile olsa kazanabilme adına, onlarca güzellikten vazgeçilen yaşamdır bu. İdeallerini, hayallerini, törpülersin, coşkundan, tutkundan feragat edersin, düşüncelerini tırpanlar, herkesin ölmek için yaşadığı bu dünyada, olan bitenlere, daha iyi yaşamlara yutkunarak bakar, vazgeçersin…
Her vazgeçiş bir tercih, her tercih bir vazgeçiştir gerçeğini bilemeden yitip gidersin…
İyi ki dostlar var. Arada sırada, ararlar.
En entelektüel olanı bir gün yine aradı.
“Neden yazmıyorsun?”
“Neyi?”
“Anayasa değişikliği girişimlerini, ekonomiyi, Rusya-Ukrayna Savaşını, İsrail’in Gazze soykırımını…”
“Ekonomiyi düşünüyorum”
“Neyi, neyi, neyi?!”
“Okuyorum” evet okuyorum” diyorum…
“Neyi, neyi okuyorsun?”
“Yenilerini almak mümkün değil. En sevdiğim yazarların kütüphaneme doldurduğum eski eserlerini, yine ve yeniden okuyorum” diyorum…
“Ne onlar, kim onlar”
“Zülfü Livaneli, Nihat Genç, Zafer Köse, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Tess Gerritsen, Harlan Coben, Stephen King, Dean Kontz, Jane Casey, Ahmet Ümit, İhsan Oktar Anar, Oğuz Atay, Mehmet Uzun, Can Yücel, Nazım Hikmet, James Petterson, Dan Brown, Jean Chriztophe Grange, Charles Bukowski, John Fante, Chuck Palahniuk, Glenn Meade, Osman Aysu, Uğur Mumcu… İyi ki zamanında çokça almışım, eski kitapları yeniden okumayı keşfettim” diyorum…
“Hiç bitmeyecek sandım” diyor.
Susuyorum, sonra ekliyor: “sen yine de yaz!”
“Neyi?” diye soruyorum bir kez daha…
“Emeklileri, asgari ücreti, sefaleti, teğmenlerimize yapılan haksızlığı, eğitimi, eğitimde tarikatlaşmayı, sağlık sorunlarını, bebekleri katleden yeni doğan çetesini, ilaç yokluğunu, madencilerin durumunu, kaz dağlarını, özelleştirilen madenleri, Türk Futbolunun geldiği durumu,sessiz istilayı, sınır güvenliğini, mafyaları, çeteleri, beklenen depremi, kentsel dönüşümü, terör tehdidini… Off ya sıkıldım, ben mi söyleyeceğim, gazeteci sensin, sen yaz işte” diyor…
“Kara Kitap, Cevdet Bey ve Oğulları, dönüşümlü okuyorum. Orhan Pamuk’un en iyi eserleri…”
İç çekiyor. “Az gazeteci az, yaz gazeteci yaz” diyor ve telefonu yüzüme kapatıyor.
Çok geçmeden telefonum yine çalıyor. Yine dost arıyor diye düşünüyorum. Cevdet Bey ve Oğulları Kitabından,Milletvekili Muhtar’ın Atatürk’ün öldüğü dönemde, İsmet Paşa ile Celal Bayar arasındaki iktidar savaşının, kadrolaşma harekâtında kendisine de yer verip, vermeyecekleri konusunda, kurduğu hayaller bölümünü arkadaşıma okumaya karar veriyorum. Kitaplarda da kalsa, hayal kuran birileri var. Bunu ona anlatmak istiyorum.
Arayan o arkadaşım değil, daha kadim bir dost. Anadolu Gazeteciler Birliği Genel Başkanı, Gazeteci ağabeyim Sayın Orhan Efe arıyor bu kez. Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’nın da imtiyaz sahibi olan Orhan Efe, gazete ve internet televizyonunda yeni bir dönemi başlattıklarını vurgulayarak, bana da On Medya Ekranlarında program yapımcılığı, Yeni Marmara Gazetesinde muhabirlik ve köşe yazarlığı teklif ediyor…
Çok değil, on ay öncesine kadar on beş ay şevkle çalıştığım bir kurum On Medya ve Yeni Marmara Gazetesi. Küçük detayları sonra konuşmaya karar verip, kabul ediyorum…
Yeniden hayaller kursam mı acaba diyorum, kütüphaneme gidip, kitapların, dergilerin arasına uzanıyorum.
Telefonum susmuyor, arayan yine eski entelektüel dostum;
“Ha bir de diyor, unutmadan söyleyeyim. Emekliler perişan, sen de emeklisin ve sen de perişansın. Bunu bir daha hatırlatayım istedim. Ayrıca, sahte içki satışları patladı, ölenler var. Üniversite öğrencileri gözaltına alınıyor, Cumhurbaşkanına İsrail ile ticaret devam ediyor eleştirisi getiren gençler gözaltına alınıyor. Kadın Cinayetleri devam ediyor. Bebekler öldürülüyor, bebeklere tecavüz ediliyor. Narin cinayetinden de pis kokular gelmeye devam ediyor. Bunları da yaz” diye haykırıyor…
“Lotus çiçeklerini bilir misin dostum” diyorum ona.
“Kitap ismi mi bu?” diye hayıflanıyor.
“Lotus çiçekleri… Lotus çiçekleri bataklıklarda filizlenirler dostum. Bataklıkta yetişmelerine rağmen yaprakları hiç kir tutmazlar. Üzerine konan tozu kendisi temizler. Dünyanın en temiz çiçeğidir. Yakından görsen, bataklıkta yetiştiğine inanamazsın… Hem bizim Nilüfer’e de benzer…”
Telefon bir kez daha suratıma kapanıyor.
Belki şehre bir film gelir, mevsim yaz olur, gülümseriz diye geçiriyorum içimden. Belki Bursa Spor şampiyon olur, deprem gecikir, trafik açılır bu şehirde diyorum. Belki kar yağar, belki yağmur rahmeti iner akşamüstü bu kente, barajlar dolar, susuzluk giderilir, tomruklar kaybolur istiyorum yeniden bu şehirde. Belki üç beş gazete, birkaç dergi, sevdiğim yazarların son kitaplarını alır, okuduktan sonra düşünmeye koyulurum. Belki bir tiyatro, belki bir sinema, ya da konserlerde tutku olur, çıkışta heykele uğrar, çay sohbetleriyle kendimi bulurum, belki bir basın toplantısı, belki bir röportaj, belki bir televizyon buluşmasında yakalanır o yaşama sevinci, belki bir salaş meyhanede son bulur günün gerilimi…
Belki hepsi bir araya gelir, sonra yaşananlar kelimelere dökülüp, yazı olur, sözlere dökülüp, televizyon programı….
Kim bilir?
Bursa Medyasının Lotus Çiçeği Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’ya yeniden hoş buldum…
Bizi okumaya ve izlemeye devam edin.
NOT: On Medya ekranlarında yeniden hayat bulacak olan On’da Son Nokta Programının ilk konuğu, AnadoluGazeteciler Birliği Genel Başkanı, Yeni Marmara Gazetesi ve On Medya’nın imtiyaz sahibi, gazeteci Sayın Orhan Efe olacak. On’da Son Nokta programı 3 Aralık 2024 Salı günü (Bugün) saat 16.00’da yayında olacak…