Sanat uyum sorununu sever. Uyum sorunu yazarların doğal ruh hallerini kışkırtan ve kelimeler marifetiyle ördükleri münzevi kozalarını çelikleştiren bir koruyucu işlevi görür. Uyum sorunu işlevseldir ve bir poz olarak ehlinin üzerinde her zaman iyi durur. Yazarlar daima sığınaklarına kaçarlar ama sığınakları da tekinsizdir, bu da çok sonraları anlaşılır. Amerikan Edebiyatının Alman asıllı yaşlı serserisi şair-yazar Charles Bukowski'yi de bu steril sığınakların değil, tehlikeli sokakların yani hayatın tam ortasındaki batakhanelerin, hapishanelerin, hastanelerin, fabrikaların, hipodromların, ayyaş hanelerin küçük hikayelerinde saklı bir anti-kahraman olarak konumlandıran uyum sorunu sever okurlarının sayısı bir hayli fazladır. Uyuşturucu, alkol, kadın, kumar silahları ile hedonizmin siperinde "lanet olası" dünyaya ateş ederek benliğini var eden bir yazarın, kalibresi sınırlı, çaresizlik ve çalakalem mahiyete sahip otobiyografik günlükleri sorunlu bir nihilizmle örerek kurduğu kendi kişisel evrenine bu kadar çok müşteri-okuyucu- bulabilmesini anlamak hiç de zor değil. Çünkü yürümeyi seçtiği; teanegelerin ilahı, loserlerin tanrısı ve hedefsiz nefret duyguları güdülenmiş- dünyaya kızgınlığı, kışkırtılmış ergen ruh halinin prozac'ı olmaya doğru giden yolun, planlı kelimelerle inşa edildiği, yoldan vazgeçmememin artık mümkün olmadığı da ortadadır. Bugün Bukowski dili ve edebiyatı bölümünden mezun olarak sosyal medyadaki yerini alan yetişkin ergenlerin estirdiği aforizma fırtınasına en eril haliyle, meze edilmesinin tek suçlusu da dijital teknoloji-internet değildir. Favori filmi Fight Clup olup, Bukuowski'yi çok sevenlerin, pop kültüre kafa dağıtan eğlencelik metinler üretmiş bir yazarın gölgesinden soluklanmalarından daha doğal ne olabilir ki? Hem gerçek yaşantısındaki imajı, hem de otobiyografik olarak pazarlanan metinlerindeki alter egosu Henry (Hank) Chinaski'nin varlığı başka bir ikili gerilimdir. Hank'ın tavırlarındaki ahlak/yasa/kural/kalıp tanımayan boş vermişliğinin gücüyle, sıra dışı bir yazar portresi çizerek şöhretini artıran Bukowski, karısı Linda'ya göre aslında tüm yazdıklarına rağmen ahlakçı (ahlaklı değil, ahlakçı) ve pürüten biriydi. En büyük eleştirilerde Bukuowski'nin plastik bir tanrı olduğu ve ilk yangında hemen tutuşacağı iddia edilmektedir. Ve bu eleştiriye ek olarak da, Nietzche'nin "Tanrı Öldü" derken kastettiği meselenin bahçesine dikilen heykeli için de daha uygun yer aranmalıdır diye edebiyat dünyasına uyarılar yapılmaktadır. Bir eleştiri de paraya tamah etmeyen imajıyla ilgilidir. Amsterdam'da bir bar onun ismini verdiği için yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkûm olmuştur... Belki de sadece kaybedenler kulübü üyeleri için öyküleri iyiydi!
DEVAM EDECEK…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CEMAL KIRGIZ
KAYBEDENLER KULÜBÜNÜN BUKOWSKİ İLE İMTİHANI (2)
Sanat uyum sorununu sever. Uyum sorunu yazarların doğal ruh hallerini kışkırtan ve kelimeler marifetiyle ördükleri münzevi kozalarını çelikleştiren bir koruyucu işlevi görür. Uyum sorunu işlevseldir ve bir poz olarak ehlinin üzerinde her zaman iyi durur. Yazarlar daima sığınaklarına kaçarlar ama sığınakları da tekinsizdir, bu da çok sonraları anlaşılır. Amerikan Edebiyatının Alman asıllı yaşlı serserisi şair-yazar Charles Bukowski'yi de bu steril sığınakların değil, tehlikeli sokakların yani hayatın tam ortasındaki batakhanelerin, hapishanelerin, hastanelerin, fabrikaların, hipodromların, ayyaş hanelerin küçük hikayelerinde saklı bir anti-kahraman olarak konumlandıran uyum sorunu sever okurlarının sayısı bir hayli fazladır. Uyuşturucu, alkol, kadın, kumar silahları ile hedonizmin siperinde "lanet olası" dünyaya ateş ederek benliğini var eden bir yazarın, kalibresi sınırlı, çaresizlik ve çalakalem mahiyete sahip otobiyografik günlükleri sorunlu bir nihilizmle örerek kurduğu kendi kişisel evrenine bu kadar çok müşteri-okuyucu- bulabilmesini anlamak hiç de zor değil. Çünkü yürümeyi seçtiği; teanegelerin ilahı, loserlerin tanrısı ve hedefsiz nefret duyguları güdülenmiş- dünyaya kızgınlığı, kışkırtılmış ergen ruh halinin prozac'ı olmaya doğru giden yolun, planlı kelimelerle inşa edildiği, yoldan vazgeçmememin artık mümkün olmadığı da ortadadır. Bugün Bukowski dili ve edebiyatı bölümünden mezun olarak sosyal medyadaki yerini alan yetişkin ergenlerin estirdiği aforizma fırtınasına en eril haliyle, meze edilmesinin tek suçlusu da dijital teknoloji-internet değildir. Favori filmi Fight Clup olup, Bukuowski'yi çok sevenlerin, pop kültüre kafa dağıtan eğlencelik metinler üretmiş bir yazarın gölgesinden soluklanmalarından daha doğal ne olabilir ki? Hem gerçek yaşantısındaki imajı, hem de otobiyografik olarak pazarlanan metinlerindeki alter egosu Henry (Hank) Chinaski'nin varlığı başka bir ikili gerilimdir. Hank'ın tavırlarındaki ahlak/yasa/kural/kalıp tanımayan boş vermişliğinin gücüyle, sıra dışı bir yazar portresi çizerek şöhretini artıran Bukowski, karısı Linda'ya göre aslında tüm yazdıklarına rağmen ahlakçı (ahlaklı değil, ahlakçı) ve pürüten biriydi. En büyük eleştirilerde Bukuowski'nin plastik bir tanrı olduğu ve ilk yangında hemen tutuşacağı iddia edilmektedir. Ve bu eleştiriye ek olarak da, Nietzche'nin "Tanrı Öldü" derken kastettiği meselenin bahçesine dikilen heykeli için de daha uygun yer aranmalıdır diye edebiyat dünyasına uyarılar yapılmaktadır. Bir eleştiri de paraya tamah etmeyen imajıyla ilgilidir. Amsterdam'da bir bar onun ismini verdiği için yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkûm olmuştur... Belki de sadece kaybedenler kulübü üyeleri için öyküleri iyiydi!
DEVAM EDECEK…