Geldiği kasabayı düşündü. “Aşk hakkında konuşmakla ne konuşmuş oluruz?”… “Ya hayatının 40 yılının geçtiği kasabayı konuşmakla ne konuşmuş oluruz?” … Tarihini mi? Coğrafyasını mı? Tarihine ve coğrafyasına kimsenin eleştiri getirebileceğini sanmıyordu taşra kasabasının ünlü yazarı. Ancak, tarihine ve coğrafyasına sahip çıkacak bilince erişmemeye hep eleştirel bakmıştı. Ekonomik olarak, siyasetin egemenliğine geçmiş, istihdamın siyasi erkler lütfederse sağlandığı, sosyal yaşamı siyasete kurban edilmiş, beşeri ilişkileri dedikoduların belirlediği, samimiyetten uzak, sahte bir kentte, daha fazla barınamayacağını anladığı için, kalabalıklar arasındaki yalnızlığını, kimsenin bilmediği başka bir yerde yaşamak için kasabayı terk etmişti yazar.
Yaklaşık beş kilometredir yürüyordu yazar. Yokuşlar iniyor, yokuşlar çıkıyor, tanımadığı esnaflara “Günaydın”, “Hayırlı İşler” nidaları gönderiyor, her bir kilometrede denk geldiği kahvehanelerde, çay ocaklarında birer çay molası veriyor, her molada şaşkınlığı daha da artıyordu. Bu mahallenin kahvehanelerinde ve çay ocaklarında gazete yoktu. Bakkallarında ve marketlerinde de öyle. Kime sorsa, “Buralarda gazete, dergi satılmaz.
Ana caddedeki büfelerde veya büyük marketlerde belki bulabilirsiniz” demişlerdi.
Geldiği taşra kasabasına göre çok daha muhafazakâr bir mahalleye taşındığının farkına varmıştı yazar. O her zaman karşılaştığı insanların coğrafi ve kültürel kökenlerine dikkat eder ancak etnik ve toplumsal köken konusunda hiçbir ön yargı beslemezdi. Hiç kimsenin yaşam tarzı, etnik, coğrafik kökeni umurunda olmazdı ama gazete ve dergi satılmaması da enteresan bir olguydu. Geldiği taşra kasabasının ünlü yazarı bir beş kilometre de tersi yönde yürüdü. Rutinini yaptı, kuş aradı, kedi aradı, köpek aradı, gazete aradı, dergi aradı, esnaflarla selamlaştı ve yürüdü. Sadece yürüdü.
Gazete, dergi satan tek bir dükkâna rastlamadı.
Büyük şehrin ünlü caddesine geldiğinde de şaşkınlığı gitmedi. Yaklaşık yedi kilometrelik kalabalık ve akışkan caddede, sadece iki büfede gazete satılıyordu. Oralarda da dergi bulunmuyordu. Hazır gelmişken, altı tane gazete satın aldı. Cumhuriyet, Sözcü, Karar, Birgün, Evrensel ve Sabah gazetelerini…
Eve otobüsle döndü yazar. Mahalle bakkalına uğrayıp ekmek, yoğurt almayı ihmal etmeden.
Kapıyı, kişisel tarihinin asırlık aşkı biricik karısı açtı. Önce, “Nerede kaldın, kaç saat oldu?” ince fırçası geldi, ardından da “Doğalgaz, Elektrik ve Su faturalı” kalın badana….
Geldiği taşra kasabasının ünlü yazarı, her fatura gördüğünde yaptığını yapıp, söylediklerini söyledi.
Faturalara göz atıp, koltuğa fırlatırken, “!!! !!! !!! !!! !!!”
“Burası geldiğimiz kasaba değil aşkım” dedi, kişisel tarihinin asırlık aşkı. “Burada küfür edemezsin!”
“Faturaların dini, dili, ırkı, cinsiyeti, siyasi görüşü, felsefesi ve memleketi yok aşkım” dedi yazar. “Bu ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir halk bu kadar faturayı ödemiyor, yine dünyanın hiçbir yerinde insanlar sırf kira ve fatura ödemek adına çalışmıyor ve yaşamıyordur”
“Yine de küfür edemezsin, komşulara ayıp, apartmanda akrabalarımız da var. Onlara ayıp, üstelik küfür etmek günah” diye haykırdı karısı. (Devam edecek)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CEMAL KIRGIZ
YAZAR (2)
Geldiği kasabayı düşündü. “Aşk hakkında konuşmakla ne konuşmuş oluruz?”… “Ya hayatının 40 yılının geçtiği kasabayı konuşmakla ne konuşmuş oluruz?” … Tarihini mi? Coğrafyasını mı? Tarihine ve coğrafyasına kimsenin eleştiri getirebileceğini sanmıyordu taşra kasabasının ünlü yazarı. Ancak, tarihine ve coğrafyasına sahip çıkacak bilince erişmemeye hep eleştirel bakmıştı. Ekonomik olarak, siyasetin egemenliğine geçmiş, istihdamın siyasi erkler lütfederse sağlandığı, sosyal yaşamı siyasete kurban edilmiş, beşeri ilişkileri dedikoduların belirlediği, samimiyetten uzak, sahte bir kentte, daha fazla barınamayacağını anladığı için, kalabalıklar arasındaki yalnızlığını, kimsenin bilmediği başka bir yerde yaşamak için kasabayı terk etmişti yazar.
Yaklaşık beş kilometredir yürüyordu yazar. Yokuşlar iniyor, yokuşlar çıkıyor, tanımadığı esnaflara “Günaydın”, “Hayırlı İşler” nidaları gönderiyor, her bir kilometrede denk geldiği kahvehanelerde, çay ocaklarında birer çay molası veriyor, her molada şaşkınlığı daha da artıyordu. Bu mahallenin kahvehanelerinde ve çay ocaklarında gazete yoktu. Bakkallarında ve marketlerinde de öyle. Kime sorsa, “Buralarda gazete, dergi satılmaz.
Ana caddedeki büfelerde veya büyük marketlerde belki bulabilirsiniz” demişlerdi.
Geldiği taşra kasabasına göre çok daha muhafazakâr bir mahalleye taşındığının farkına varmıştı yazar. O her zaman karşılaştığı insanların coğrafi ve kültürel kökenlerine dikkat eder ancak etnik ve toplumsal köken konusunda hiçbir ön yargı beslemezdi. Hiç kimsenin yaşam tarzı, etnik, coğrafik kökeni umurunda olmazdı ama gazete ve dergi satılmaması da enteresan bir olguydu. Geldiği taşra kasabasının ünlü yazarı bir beş kilometre de tersi yönde yürüdü. Rutinini yaptı, kuş aradı, kedi aradı, köpek aradı, gazete aradı, dergi aradı, esnaflarla selamlaştı ve yürüdü. Sadece yürüdü.
Gazete, dergi satan tek bir dükkâna rastlamadı.
Büyük şehrin ünlü caddesine geldiğinde de şaşkınlığı gitmedi. Yaklaşık yedi kilometrelik kalabalık ve akışkan caddede, sadece iki büfede gazete satılıyordu. Oralarda da dergi bulunmuyordu. Hazır gelmişken, altı tane gazete satın aldı. Cumhuriyet, Sözcü, Karar, Birgün, Evrensel ve Sabah gazetelerini…
Eve otobüsle döndü yazar. Mahalle bakkalına uğrayıp ekmek, yoğurt almayı ihmal etmeden.
Kapıyı, kişisel tarihinin asırlık aşkı biricik karısı açtı. Önce, “Nerede kaldın, kaç saat oldu?” ince fırçası geldi, ardından da “Doğalgaz, Elektrik ve Su faturalı” kalın badana….
Geldiği taşra kasabasının ünlü yazarı, her fatura gördüğünde yaptığını yapıp, söylediklerini söyledi.
Faturalara göz atıp, koltuğa fırlatırken, “!!! !!! !!! !!! !!!”
“Burası geldiğimiz kasaba değil aşkım” dedi, kişisel tarihinin asırlık aşkı. “Burada küfür edemezsin!”
“Faturaların dini, dili, ırkı, cinsiyeti, siyasi görüşü, felsefesi ve memleketi yok aşkım” dedi yazar. “Bu ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir halk bu kadar faturayı ödemiyor, yine dünyanın hiçbir yerinde insanlar sırf kira ve fatura ödemek adına çalışmıyor ve yaşamıyordur”
“Yine de küfür edemezsin, komşulara ayıp, apartmanda akrabalarımız da var. Onlara ayıp, üstelik küfür etmek günah” diye haykırdı karısı. (Devam edecek)