MERKEZİ VE GÜÇLÜ OTORİTELER HER KONUDA DAHA MI BAŞARILI?
Yazının Giriş Tarihi: 20.06.2020 16:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.06.2020 16:57
Covid 19 karşısında gösterdiği başarı, son yıllarda yıldızı parlayan, özellikle ekonomik açıdan çok hızlı büyüme kaydeden Çin üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Yanı sıra Rusya’da da benzer göstergeler mevcut. Yani hem siyasi hem ekonomik olarak başarılı sonuçlar elde ediliyor. Tabi Türkiye bu iki ülkeye nazaran çok daha demokratik bir yönetim biçimi olmasına rağmen 20 yıla yakın bir süredir tek parti tarafından yönetiliyor, tabi ki bu süre zarfında yönetimin başını çeken ve başarıların da sahibi Recep Tayyip Erdoğan. Bu açıdan, yani uzun süre bir kişinin yönetiminde bulunmasından dolayı Çin ve Rusya’ya benzetilir. Hele hele Rusya ile nerede ise paralel gidiyoruz.
Putin, görev süresi dolunca bir süre başbakanlık yapmış tekrar cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Şimdi de mevcut yasalarda bazı değişiklikler yaptırarak biraz daha cumhurbaşkanlığı görevini yürütme hakkını elde etmiştir. Putin, demokrasiden vazgeçmemekle birlikte elinde bulundurduğu gücü de kullanmaktan çekinmiyor. Gerektiği engel olan yasaları değiştirip önünü açabiliyor.
Türkiye dönecek olursak, benzer şekilde demokrasiden vazgeçmeden biraz da yönetim biçimini değiştirerek daha güçlü tek adam yönetimini kabul etmiştir. Nitekim bu değişiklikler halkoyuna sunulmuş ve kabul görmüştür. Nitekim tek ve güçlü bir yönetici ile daha başarılı olabileceğine halkımız da inanmıştır.
Burada vurgulamaya çalıştığımız şey, Diktatörlük ve benzeri yönetimlerin başarılı olduğu değil, halkından destek bulan güçlü yönetimlerin çok daha başarılı olabileceğidir. Hele hele demokrasi adı altında birçok lüzumsuz STK’lar, Dernekler ve bilumum örgütlere tanınan haklar yüzünden devletler adeta işlemez oldular. Yine Hukuk sisteminde iyi bir şeyler yapılmak istenirken bazı savcılara veya bazı özel mahkemelere verilen yetkiler yüzünden hükümetler icraat yapamıyorlar. Bu makamlar ve örgütler ise başındaki kişinin ruh haline veya insafına kalmıştır. Örneğin ABD’de Trump’ın icraatlarını sevmeyen bir savcı hemen dava açabiliyor ve Trump’ı “azletmek” ile tehdit ediyor. Yine Bir Eyalet Valisi Trump’ın yapmak istediği işleri kendi bölgesinde rahatlıklar engelleyebiliyor.
Türkiye’de benzer durumlar çok yaşandı. Köprü yapmak istersin, filanca dernek veya oda mahkemeye başvurur ve senelerce projeni engelleyebilir. Mahkeme de mevcut dernek ve oda ile aynı ideolojiye sahipse, mevcut projenin halkın ve devletin faydasına olup olmaması hiç önemli değildir, hemen iptal edilir. Bu şekilde çok önemli projelerin yapılamadığı biliyoruz.
Oysa Adil, çalışkan, milletini ve devletini seven güçlü liderler, ülkesini her zaman çok daha iyi yönetmişlerdir. Bu geçmişte böyle olmuştur. Günümüzde de böyledir. Çin örneği günümüzde bunun hala geçerli olduğunu ispatlamaktadır. Geçmişte, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar tüm bu imparatorluklar güçlü ve adil yöneticiler zamanında yükselmişlerdir. Daha da ötesi Geçmişte yaşamış, Roma, Bizans, Moğol, veya çok daha eskilerde tarihi gerçekler bize hep aynı şeyi anlatıyor. Güçlü ve adil liderler ülkelerini büyütmüşlerdir.
Son olarak Arap Ülkelerinin nerede ise tamamı zengindirler. Tabi petrol sahibi oldukları için böyledir denilebilir ancak karşılığında şunu söyleyebiliriz, Venezuela Arap ülkelerinin çoğundan daha fazla Petrol ve Doğalgaz’a sahip olmasına rağmen halkı fakirlikten ve Devlet ise ekonomik buhrandan bir türlü kurtulamıyor. Çünkü Ülke de sözde demokrasi var. Sadece BAE 5 milyon civarında nüfusuna rağmen sahip olduğu ekonomik güç yönetimin şeklinin bir miktar da olsa önem arzettiği gösteriyor. Oysa Lübnan hem nüfus hem de toprak ve imkânlar açısından BAE’den daha iyi fırsatlara sahip olmasına rağmen ekonomik buhran içerisinde bocalamaktadır.
Evet, Kötü idarecilerin elinde bir ülke elbette felah bulmaz, lakin seçimini milletin yaptığı bir sistemde kötü idarecilerin seçilme olasılığı oldukça düşük olacaktır. Ki, gelecek bu tür yönetimlere gebe olduğunu göstermektedir. Nitekim AB ülkeleri başta olmak üzere birçok demokrasi ile yönetilen ancak artık iyice hantallaşmış ve sürekli koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalmış ve işlemez olmuşlardır. Bu talep şu anda milliyetçilik duygularını körüklemekte ancak gerçek anlamda güçlü idareci ile yönetilme isteğidir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ERKAN HAKVERDİ
MERKEZİ VE GÜÇLÜ OTORİTELER HER KONUDA DAHA MI BAŞARILI?
Covid 19 karşısında gösterdiği başarı, son yıllarda yıldızı parlayan, özellikle ekonomik açıdan çok hızlı büyüme kaydeden Çin üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Yanı sıra Rusya’da da benzer göstergeler mevcut. Yani hem siyasi hem ekonomik olarak başarılı sonuçlar elde ediliyor. Tabi Türkiye bu iki ülkeye nazaran çok daha demokratik bir yönetim biçimi olmasına rağmen 20 yıla yakın bir süredir tek parti tarafından yönetiliyor, tabi ki bu süre zarfında yönetimin başını çeken ve başarıların da sahibi Recep Tayyip Erdoğan. Bu açıdan, yani uzun süre bir kişinin yönetiminde bulunmasından dolayı Çin ve Rusya’ya benzetilir. Hele hele Rusya ile nerede ise paralel gidiyoruz.
Putin, görev süresi dolunca bir süre başbakanlık yapmış tekrar cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Şimdi de mevcut yasalarda bazı değişiklikler yaptırarak biraz daha cumhurbaşkanlığı görevini yürütme hakkını elde etmiştir. Putin, demokrasiden vazgeçmemekle birlikte elinde bulundurduğu gücü de kullanmaktan çekinmiyor. Gerektiği engel olan yasaları değiştirip önünü açabiliyor.
Türkiye dönecek olursak, benzer şekilde demokrasiden vazgeçmeden biraz da yönetim biçimini değiştirerek daha güçlü tek adam yönetimini kabul etmiştir. Nitekim bu değişiklikler halkoyuna sunulmuş ve kabul görmüştür. Nitekim tek ve güçlü bir yönetici ile daha başarılı olabileceğine halkımız da inanmıştır.
Burada vurgulamaya çalıştığımız şey, Diktatörlük ve benzeri yönetimlerin başarılı olduğu değil, halkından destek bulan güçlü yönetimlerin çok daha başarılı olabileceğidir. Hele hele demokrasi adı altında birçok lüzumsuz STK’lar, Dernekler ve bilumum örgütlere tanınan haklar yüzünden devletler adeta işlemez oldular. Yine Hukuk sisteminde iyi bir şeyler yapılmak istenirken bazı savcılara veya bazı özel mahkemelere verilen yetkiler yüzünden hükümetler icraat yapamıyorlar. Bu makamlar ve örgütler ise başındaki kişinin ruh haline veya insafına kalmıştır. Örneğin ABD’de Trump’ın icraatlarını sevmeyen bir savcı hemen dava açabiliyor ve Trump’ı “azletmek” ile tehdit ediyor. Yine Bir Eyalet Valisi Trump’ın yapmak istediği işleri kendi bölgesinde rahatlıklar engelleyebiliyor.
Türkiye’de benzer durumlar çok yaşandı. Köprü yapmak istersin, filanca dernek veya oda mahkemeye başvurur ve senelerce projeni engelleyebilir. Mahkeme de mevcut dernek ve oda ile aynı ideolojiye sahipse, mevcut projenin halkın ve devletin faydasına olup olmaması hiç önemli değildir, hemen iptal edilir. Bu şekilde çok önemli projelerin yapılamadığı biliyoruz.
Oysa Adil, çalışkan, milletini ve devletini seven güçlü liderler, ülkesini her zaman çok daha iyi yönetmişlerdir. Bu geçmişte böyle olmuştur. Günümüzde de böyledir. Çin örneği günümüzde bunun hala geçerli olduğunu ispatlamaktadır. Geçmişte, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve nihayet Osmanlılar tüm bu imparatorluklar güçlü ve adil yöneticiler zamanında yükselmişlerdir. Daha da ötesi Geçmişte yaşamış, Roma, Bizans, Moğol, veya çok daha eskilerde tarihi gerçekler bize hep aynı şeyi anlatıyor. Güçlü ve adil liderler ülkelerini büyütmüşlerdir.
Son olarak Arap Ülkelerinin nerede ise tamamı zengindirler. Tabi petrol sahibi oldukları için böyledir denilebilir ancak karşılığında şunu söyleyebiliriz, Venezuela Arap ülkelerinin çoğundan daha fazla Petrol ve Doğalgaz’a sahip olmasına rağmen halkı fakirlikten ve Devlet ise ekonomik buhrandan bir türlü kurtulamıyor. Çünkü Ülke de sözde demokrasi var. Sadece BAE 5 milyon civarında nüfusuna rağmen sahip olduğu ekonomik güç yönetimin şeklinin bir miktar da olsa önem arzettiği gösteriyor. Oysa Lübnan hem nüfus hem de toprak ve imkânlar açısından BAE’den daha iyi fırsatlara sahip olmasına rağmen ekonomik buhran içerisinde bocalamaktadır.
Evet, Kötü idarecilerin elinde bir ülke elbette felah bulmaz, lakin seçimini milletin yaptığı bir sistemde kötü idarecilerin seçilme olasılığı oldukça düşük olacaktır. Ki, gelecek bu tür yönetimlere gebe olduğunu göstermektedir. Nitekim AB ülkeleri başta olmak üzere birçok demokrasi ile yönetilen ancak artık iyice hantallaşmış ve sürekli koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalmış ve işlemez olmuşlardır. Bu talep şu anda milliyetçilik duygularını körüklemekte ancak gerçek anlamda güçlü idareci ile yönetilme isteğidir.