Öyle bir zaman dilimi içindeyiz ki, gelişmelere anlam vermek, geleceğimiz için tahminde bulunmak, bilmece çözmenin çok ötesinde kalıyor!
Neden mi ? Dünya’nın patronu kisvesi altında, saçma sapan cümleler kuran ve sırtını bilişim sektörünün ağa ve para babalarına dayamış, atalarının yaşadığı dönemde dünyayı ve özellikle Avrupa’yı kana bulamaya yeltenmiş o liderin ikinci versiyonu gibi ortaya çıkan, sarışın bir adam var karşımızda… Çok uzun bir cümle kurduğumun farkındayım. Ama konu bunu gerektiriyordu. Kimi kastettiğimi anlamışsınızdır. Neyse, konumuza dönelim derim…
Sanki dünyayı, saçları gibi karıştırmak için doğmuş, Alman asıllı bu fütursuz adam, akla gelmeyecek icraatları peşi sıra sergiliyor. Aktardan kına alır gibi ülkelerin zenginliklerine el koyma girişimlerinin yanı sıra (Gazze’yi turizm merkezi gibi görüyor) Sovyetler Döneminde ve Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için kurulmuş NATO ve bu ülkelerin ekonomik işbirliği kuruluşu Avrupa Birliği’ni yok sayıp Rusya’ya el uzatarak bir şeyler yapmak istiyor? Anlaması çok güç ve dünya için çok tehlikeli bir durum.… Bir iki ülke dışında kimseyi sallamayan, başka bir ülkenin liderini çocuk gibi azarlayan, bu garip, hadsiz ve tehlikeli lider tipinin, ne yazık ki ikinci patronaj dönemindeyiz.
Bu tip liderliğin ilk örneği veren ve dünyayı kana bulayan o adamın da aynı kökten oluşu çok ilginç değil mi ? Kimi kastettiğimi anlamışsınızdır. Türkiye’nin ve lideri İnönü’nün basiretli politikası ile, söz konusu o liderin başlattığı anlamsız savaşın dışında kaldığı dönemi de unutmamak gerek. Bu gelişmeler eşliğinde diğer ülkeler gibi endişenin kol gezdiği bir Türkiye’de yaşamaya ve geleceği görmeye çalışıyoruz. Gelecek için kaygı duymamızın tek nedeni bu garip adam mı ? Tabii ki değil. İçerdeki gelişmeler de sanki bu dış gelişmelerin ardılı gibi gelip ülkenin başkentine oturuverdi! Siz anladınız onu; ama bunu yorumlamaya ne bilgimiz ne de cesaretimiz yeterli olur. Çünkü, kadim ülkemizde, birkaç yıl önce katil denilenler, şimdilerde nadim olmuş ve ülkeler, toplumlar hayrına birlik, beraberlik yolunu açmak için sevabına araya girmiş bile olabiliyor.Başka bir siyasi topluluktan olan bir politikacı, yanlışlıkla bu hayırsever(!) ara bulucu ile aynı fotoğrafta görünse suç olurdu... Ama , şu anda ülkemizdeki bu en ünlü ve en kıymetli hükümlü zatın, 40 yıldan beri yaptıkları ardından gelse bile, zamanın ruhu gereği, dün onu suçlayan kişiler, bu gün aynı tehlikeli şahsı diplomat kimlikli gibi görerek elçi elbisesi giydirebiliyor.Bu durumda “dün dünde kaldı can cazım, yeni bir şey söylemek lâzım” mı demek gerekiyor? Zaten diyenler en tepedekiler. Bize söz düşmez.
Tüm bu gelişmeleri, geçmişte tek bir sahnesinin kaçırmadığımız, Yeşilçam filmi gibi, tüm aile oturup ekrandan izliyoruz. Bazen hüzünleniyor, bazen de umutla gülümsüyoruz ! Bu sırada, neredeyse unutma aşamasına geldiğimiz, sınır ötesindeki tehlike ile savaşan kahraman bir askerlerimizin, görev başında şehit olduğu haberini görüyoruz ekranda. “Kuzey Irak’ta bölücü hainler ile girdiği çatışmada Piyade er Mustafa Uslu şehit düştü.” Haber aynen böyle…İnsanın içinden öfke ile,” bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu “ diyesi geliyor. Endişe ve ilgimiz bununla kalsa iyi. Ama bir dünya gerçeği ile karşılaşıyoruz hemen. Bir münafık gazete, görev başında şehit olan askerin evine gidiyor ve o bildik kareleri çekiyor. Yani, tam takır, kuru bakır ve de yıkık dökük bir fakir evinin görüntüleri yazılı basına yansıyor. Öyle olmasa, şehit olan gencimiz askerlik görevini yaptığı halde, ailesine destek amaçlı sözleşmeli er sıfatı ile sınır ötesinde görev yapar mıydı? Bundan sonrası Türkiye’nin acı gerçeğini tüm çıplaklığı ile yansıtıyor. Taziye için gelenlerin çok olacağını bilen aile, bir yakınlarının evine geçmiş. Kendi evleri taziye kalabalığını alacak bir durumda olmadığı için...Şimdi yüce devletimiz o evi yenileyecek, oturulabilecek duruma getirecekmiş. Bir hazin şehit haberini duyduğumda, amcası Yemen’de şehit düşen büyük annemin söylediği bir dize aklıma gelir:
“Zenginimiz bedel öder,
Askerimiz fakirdendir…
Aslında bu dize bir türküye aitmiş. Anladığım kadarı ile Osmanlı döneminde, özellikle Yemen çöllerinde savaşırken şehit olanlar için yazılmış.
Söz bitti, sahneyi bu acı gerçekler alıyor artık…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Yeni Marmara Gazetesi
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Bir yanda barış çabası öte yanda şehit haberi
Öyle bir zaman dilimi içindeyiz ki, gelişmelere anlam vermek, geleceğimiz için tahminde bulunmak, bilmece çözmenin çok ötesinde kalıyor!
Neden mi ? Dünya’nın patronu kisvesi altında, saçma sapan cümleler kuran ve sırtını bilişim sektörünün ağa ve para babalarına dayamış, atalarının yaşadığı dönemde dünyayı ve özellikle Avrupa’yı kana bulamaya yeltenmiş o liderin ikinci versiyonu gibi ortaya çıkan, sarışın bir adam var karşımızda… Çok uzun bir cümle kurduğumun farkındayım. Ama konu bunu gerektiriyordu. Kimi kastettiğimi anlamışsınızdır. Neyse, konumuza dönelim derim…
Sanki dünyayı, saçları gibi karıştırmak için doğmuş, Alman asıllı bu fütursuz adam, akla gelmeyecek icraatları peşi sıra sergiliyor. Aktardan kına alır gibi ülkelerin zenginliklerine el koyma girişimlerinin yanı sıra (Gazze’yi turizm merkezi gibi görüyor) Sovyetler Döneminde ve Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için kurulmuş NATO ve bu ülkelerin ekonomik işbirliği kuruluşu Avrupa Birliği’ni yok sayıp Rusya’ya el uzatarak bir şeyler yapmak istiyor? Anlaması çok güç ve dünya için çok tehlikeli bir durum.… Bir iki ülke dışında kimseyi sallamayan, başka bir ülkenin liderini çocuk gibi azarlayan, bu garip, hadsiz ve tehlikeli lider tipinin, ne yazık ki ikinci patronaj dönemindeyiz.
Bu tip liderliğin ilk örneği veren ve dünyayı kana bulayan o adamın da aynı kökten oluşu çok ilginç değil mi ? Kimi kastettiğimi anlamışsınızdır. Türkiye’nin ve lideri İnönü’nün basiretli politikası ile, söz konusu o liderin başlattığı anlamsız savaşın dışında kaldığı dönemi de unutmamak gerek. Bu gelişmeler eşliğinde diğer ülkeler gibi endişenin kol gezdiği bir Türkiye’de yaşamaya ve geleceği görmeye çalışıyoruz. Gelecek için kaygı duymamızın tek nedeni bu garip adam mı ? Tabii ki değil. İçerdeki gelişmeler de sanki bu dış gelişmelerin ardılı gibi gelip ülkenin başkentine oturuverdi! Siz anladınız onu; ama bunu yorumlamaya ne bilgimiz ne de cesaretimiz yeterli olur. Çünkü, kadim ülkemizde, birkaç yıl önce katil denilenler, şimdilerde nadim olmuş ve ülkeler, toplumlar hayrına birlik, beraberlik yolunu açmak için sevabına araya girmiş bile olabiliyor.Başka bir siyasi topluluktan olan bir politikacı, yanlışlıkla bu hayırsever(!) ara bulucu ile aynı fotoğrafta görünse suç olurdu... Ama , şu anda ülkemizdeki bu en ünlü ve en kıymetli hükümlü zatın, 40 yıldan beri yaptıkları ardından gelse bile, zamanın ruhu gereği, dün onu suçlayan kişiler, bu gün aynı tehlikeli şahsı diplomat kimlikli gibi görerek elçi elbisesi giydirebiliyor.Bu durumda “dün dünde kaldı can cazım, yeni bir şey söylemek lâzım” mı demek gerekiyor? Zaten diyenler en tepedekiler. Bize söz düşmez.
Tüm bu gelişmeleri, geçmişte tek bir sahnesinin kaçırmadığımız, Yeşilçam filmi gibi, tüm aile oturup ekrandan izliyoruz. Bazen hüzünleniyor, bazen de umutla gülümsüyoruz ! Bu sırada, neredeyse unutma aşamasına geldiğimiz, sınır ötesindeki tehlike ile savaşan kahraman bir askerlerimizin, görev başında şehit olduğu haberini görüyoruz ekranda. “Kuzey Irak’ta bölücü hainler ile girdiği çatışmada Piyade er Mustafa Uslu şehit düştü.” Haber aynen böyle…İnsanın içinden öfke ile,” bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu “ diyesi geliyor. Endişe ve ilgimiz bununla kalsa iyi. Ama bir dünya gerçeği ile karşılaşıyoruz hemen. Bir münafık gazete, görev başında şehit olan askerin evine gidiyor ve o bildik kareleri çekiyor. Yani, tam takır, kuru bakır ve de yıkık dökük bir fakir evinin görüntüleri yazılı basına yansıyor. Öyle olmasa, şehit olan gencimiz askerlik görevini yaptığı halde, ailesine destek amaçlı sözleşmeli er sıfatı ile sınır ötesinde görev yapar mıydı? Bundan sonrası Türkiye’nin acı gerçeğini tüm çıplaklığı ile yansıtıyor. Taziye için gelenlerin çok olacağını bilen aile, bir yakınlarının evine geçmiş. Kendi evleri taziye kalabalığını alacak bir durumda olmadığı için...Şimdi yüce devletimiz o evi yenileyecek, oturulabilecek duruma getirecekmiş. Bir hazin şehit haberini duyduğumda, amcası Yemen’de şehit düşen büyük annemin söylediği bir dize aklıma gelir:
“Zenginimiz bedel öder,
Askerimiz fakirdendir…
Aslında bu dize bir türküye aitmiş. Anladığım kadarı ile Osmanlı döneminde, özellikle Yemen çöllerinde savaşırken şehit olanlar için yazılmış.
Söz bitti, sahneyi bu acı gerçekler alıyor artık…