Yaklaşık iki yıldan beri Bursa’da futbol maçı izlememiştim. Kırk yıllık gazeteci arkadaşlarım beni de yanlarında görmek istediklerini söylediler. Onlar bu sezonun kentimizdeki ilk maçını da izlemişler. Maç seyircisinin coşkusunu ve sayısını bir güzel anlattılar. Merakla ben de, bu haftaki maç için, her zaman yaptığım gibi, yaya olarak stadyumun yolunu tuttum. Bu kadar bilet satıldığına göre, araçların kilometrelerce uzağa bırakılması da normaldi. İlk sinyalleri almıştım. Sonra da yola devam ederken, sinema izleyicisi gibi tüm fertleri ile maç yolunda olan genç aileleri gözlemledim. Hemen hepsinde forma vardı. Küçükler de ne olduğunu anlayamadan, bir bayram sevinci içindeydi. Havanın da çok elverişli olduğu bu sonbahar gününde, piknik veya deniz kenarı yerine bu futbol karşılaşmasını tercih ettiler acaba diyordum ki, üçer beşer kişilik tribün korolarının arkamdan geldiğini ve sağımdan solumdan da stat yoluna çıktıkların gözlemledim. Stadyum çevresi de tam bir ana baba ve çocuk günüydü! Bilet bulamayanlar, karnını doyuranlar falan dekoru tamamlıyordu. Daha da önemlisi, özellikle Z kuşağı denebilecek yaşta olanlar, patlamaya hazır dinamit gibiydiler. Seslerin yükseldiğini yöne doğru hemen vaziyet alıyorlardı. Sonra da her grup kendi tezahüratını sergiliyordu büyük bir ciddiyet içinde…Anladım ki, bu bir maç önü hazırlığı değildi. Ekonomik sıkıntıların hemen her gelir grubunu az da olsa boğazlama aşamasına gelmesi, onların sesini daha da yüksek perdeden çıkarmanın nedeniydi sanki…Ya da bana öyle geldi.Sonra bir kez daha kalabalığa göz gezdirdim ve kendimce bir sonuca vardım. Sanayi ve otomotiv kenti Bursa, yıllardır hiç bir başarısı ve toplum etkileyecek bir habere konu olamadığını anımsadım. Üstelik, böylesi bir tarihe, başarı bir geçmişe ve de sanayi kenti olmasına karşın işsizliğin kol gezdiği bir büyük şehir olduğu kafama dank etti.Bu düşünceleri yorumlayıp adımlarını seyrekleştirdiğim ve içine döndüğüm bir anda, gözüm ve kulağım, mutlu tablolara takıldı.Büyük bir kalabalık ile gençler, stadyuma çıkan sokağın ucunda, bazen de caddenin kenarı değil hatta ortasında, özgürce şarkılarını dillendiriyor ve maçı kendileri oynayacak gibi davranıyorlardı. Bursaspor’un nice şampiyonluklarını başarılarını yaşamış biri olarak bana garip geldi bu durum. Gönül verdikleri takım ve kulüp yaşamının hiçbir döneminde 3.Lig’de oynamamıştı üstelik... Çünkü profesyonel lige alındığında sadece 2.Lig vardı. Sonrasını bizim yaştakilerin tamamı ve kulüp tarihini okuyan hemen herkes bilir, başarı ve üzüntüleri ile…Böylesi bir abartılı coşkuya çok az rastlamıştım kulüp tarihi boyunca… Velhasıl maç öncesi sahne böyleydi.
Bu sahnelerin bana göre neden oluştuğuna gelirsek… Bu sadece benim görüşüm ve yorumum olacak, kimseden de bilgi almadım bu acayip kalabalık hakkında… Önce şunu ortaya koyalım. Şu anda kadim şehrimizde, kimsenin, ses çıkarmayacağı biçimde, slogan atmak veya yeni futbol şarkılarını terennüm etmek konusunda kimsenin itirazı olamaz. Bunu yapmak maç günleri için en önemli ÖZGÜRLÜK nişanesi çünkü… Demek ki, gerekçe ne olursa olsun yaşlısı genci, içini dökmeye hatta haykırmaya bu güne kadar özlem duymuş! Üstelik bir maçı izlemek de o kadar zor değil ve karşılanabilecek bir parasal bedelde…Özgürlüğün yanı sıra, konu futbol, bu nedenle İktidar aleyhine veya bazı oluşumlar lehine slogan atmak gibi de pabuç pahalı değil.Kalabalık çok büyük ve kolluk güçlerinin hemen her yüksek ses veya kötü davranışta yetişmesi çok zor. Konumuz bu olduğu için genelleme yapmadan belirteceğim, sesini yükseltebilmenin, hiç de suç sayılamayacağı tek alan, şimdilerde futbol ve şehrin göz bebeği dediğimiz ama son yıllarda hızla gözden düşen futbol takımına destek için oluşan ortamda mevcut. Tam bir özgürlük abidesi bir durum…Şimdi konunun sosyal yönünden, biraz da “Futbolun Siyaseti” üzerine yorum yapalım. Bu tamlamayı, yıllar önce birlikte çalıştığımız gazetede, Ayhan Barışıcı kardeşim kullanırdı yazılarında... Çünkü, hem futbolun içinden gelmiş biri, hem de politikanın tam ortasında bir yerel siyasetçiydi. Buradan hareketle, Bursaspor’un bu yıl yeniden yaşattığı ve yarattığı bu birlikteliğin arka planına da bakmak gerekir diyorum. Bundan kısa süre önceki bir makalemde, “Genel siyasette değil ama,yerelde İktidar-Muhalefet Koalisyonu” diyerek sizleri biraz eskilere götürmüştüm. Bursa’nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı ile Bursa ve Artvin’in önemli politikacısı, millet vekili olmanın yanı sıra, bir süre bakanlık da yapan kişinin ailece, geçmişte sen-ben çekişmesi olmadan güzel güzel geçindiklerini de biliyoruz. İşte o eski hoşgörü ve birliktelik, bu günkü sinerjiyi ve Bursa atmosferini oluşturdu kanısındayım. Yorum tamamen bana ait, kimseden bu konuda bilgi de almadım. Bu örtülü koalisyonun olması iyi değil mi ? Buna ne söyleyebiliriz ki, yeter ki, kent için sadece futbolda değil, hemen her alanda ve projede de bu yakınlaşmayı gözleyebilelim. Yani iyi niyet ile bunları söylüyorum. Bu anlamda, bu birlikteliğin Bursa’ya daha iyi günleri için el salladığını da, kentimizin önemli varsıllarından birinin yaptığı, o meblağı yüksek ve çok değerli Bursaspor bağışından seziyorum!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Bu bir maç yorumu değildir !
Yaklaşık iki yıldan beri Bursa’da futbol maçı izlememiştim. Kırk yıllık gazeteci arkadaşlarım beni de yanlarında görmek istediklerini söylediler. Onlar bu sezonun kentimizdeki ilk maçını da izlemişler. Maç seyircisinin coşkusunu ve sayısını bir güzel anlattılar. Merakla ben de, bu haftaki maç için, her zaman yaptığım gibi, yaya olarak stadyumun yolunu tuttum. Bu kadar bilet satıldığına göre, araçların kilometrelerce uzağa bırakılması da normaldi. İlk sinyalleri almıştım. Sonra da yola devam ederken, sinema izleyicisi gibi tüm fertleri ile maç yolunda olan genç aileleri gözlemledim. Hemen hepsinde forma vardı. Küçükler de ne olduğunu anlayamadan, bir bayram sevinci içindeydi. Havanın da çok elverişli olduğu bu sonbahar gününde, piknik veya deniz kenarı yerine bu futbol karşılaşmasını tercih ettiler acaba diyordum ki, üçer beşer kişilik tribün korolarının arkamdan geldiğini ve sağımdan solumdan da stat yoluna çıktıkların gözlemledim. Stadyum çevresi de tam bir ana baba ve çocuk günüydü! Bilet bulamayanlar, karnını doyuranlar falan dekoru tamamlıyordu. Daha da önemlisi, özellikle Z kuşağı denebilecek yaşta olanlar, patlamaya hazır dinamit gibiydiler. Seslerin yükseldiğini yöne doğru hemen vaziyet alıyorlardı. Sonra da her grup kendi tezahüratını sergiliyordu büyük bir ciddiyet içinde…Anladım ki, bu bir maç önü hazırlığı değildi. Ekonomik sıkıntıların hemen her gelir grubunu az da olsa boğazlama aşamasına gelmesi, onların sesini daha da yüksek perdeden çıkarmanın nedeniydi sanki…Ya da bana öyle geldi.Sonra bir kez daha kalabalığa göz gezdirdim ve kendimce bir sonuca vardım. Sanayi ve otomotiv kenti Bursa, yıllardır hiç bir başarısı ve toplum etkileyecek bir habere konu olamadığını anımsadım. Üstelik, böylesi bir tarihe, başarı bir geçmişe ve de sanayi kenti olmasına karşın işsizliğin kol gezdiği bir büyük şehir olduğu kafama dank etti.Bu düşünceleri yorumlayıp adımlarını seyrekleştirdiğim ve içine döndüğüm bir anda, gözüm ve kulağım, mutlu tablolara takıldı.Büyük bir kalabalık ile gençler, stadyuma çıkan sokağın ucunda, bazen de caddenin kenarı değil hatta ortasında, özgürce şarkılarını dillendiriyor ve maçı kendileri oynayacak gibi davranıyorlardı. Bursaspor’un nice şampiyonluklarını başarılarını yaşamış biri olarak bana garip geldi bu durum. Gönül verdikleri takım ve kulüp yaşamının hiçbir döneminde 3.Lig’de oynamamıştı üstelik... Çünkü profesyonel lige alındığında sadece 2.Lig vardı. Sonrasını bizim yaştakilerin tamamı ve kulüp tarihini okuyan hemen herkes bilir, başarı ve üzüntüleri ile…Böylesi bir abartılı coşkuya çok az rastlamıştım kulüp tarihi boyunca… Velhasıl maç öncesi sahne böyleydi.
Bu sahnelerin bana göre neden oluştuğuna gelirsek… Bu sadece benim görüşüm ve yorumum olacak, kimseden de bilgi almadım bu acayip kalabalık hakkında… Önce şunu ortaya koyalım. Şu anda kadim şehrimizde, kimsenin, ses çıkarmayacağı biçimde, slogan atmak veya yeni futbol şarkılarını terennüm etmek konusunda kimsenin itirazı olamaz. Bunu yapmak maç günleri için en önemli ÖZGÜRLÜK nişanesi çünkü… Demek ki, gerekçe ne olursa olsun yaşlısı genci, içini dökmeye hatta haykırmaya bu güne kadar özlem duymuş! Üstelik bir maçı izlemek de o kadar zor değil ve karşılanabilecek bir parasal bedelde…Özgürlüğün yanı sıra, konu futbol, bu nedenle İktidar aleyhine veya bazı oluşumlar lehine slogan atmak gibi de pabuç pahalı değil.Kalabalık çok büyük ve kolluk güçlerinin hemen her yüksek ses veya kötü davranışta yetişmesi çok zor. Konumuz bu olduğu için genelleme yapmadan belirteceğim, sesini yükseltebilmenin, hiç de suç sayılamayacağı tek alan, şimdilerde futbol ve şehrin göz bebeği dediğimiz ama son yıllarda hızla gözden düşen futbol takımına destek için oluşan ortamda mevcut. Tam bir özgürlük abidesi bir durum…Şimdi konunun sosyal yönünden, biraz da “Futbolun Siyaseti” üzerine yorum yapalım. Bu tamlamayı, yıllar önce birlikte çalıştığımız gazetede, Ayhan Barışıcı kardeşim kullanırdı yazılarında... Çünkü, hem futbolun içinden gelmiş biri, hem de politikanın tam ortasında bir yerel siyasetçiydi. Buradan hareketle, Bursaspor’un bu yıl yeniden yaşattığı ve yarattığı bu birlikteliğin arka planına da bakmak gerekir diyorum. Bundan kısa süre önceki bir makalemde, “Genel siyasette değil ama,yerelde İktidar-Muhalefet Koalisyonu” diyerek sizleri biraz eskilere götürmüştüm. Bursa’nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı ile Bursa ve Artvin’in önemli politikacısı, millet vekili olmanın yanı sıra, bir süre bakanlık da yapan kişinin ailece, geçmişte sen-ben çekişmesi olmadan güzel güzel geçindiklerini de biliyoruz. İşte o eski hoşgörü ve birliktelik, bu günkü sinerjiyi ve Bursa atmosferini oluşturdu kanısındayım. Yorum tamamen bana ait, kimseden bu konuda bilgi de almadım. Bu örtülü koalisyonun olması iyi değil mi ? Buna ne söyleyebiliriz ki, yeter ki, kent için sadece futbolda değil, hemen her alanda ve projede de bu yakınlaşmayı gözleyebilelim. Yani iyi niyet ile bunları söylüyorum. Bu anlamda, bu birlikteliğin Bursa’ya daha iyi günleri için el salladığını da, kentimizin önemli varsıllarından birinin yaptığı, o meblağı yüksek ve çok değerli Bursaspor bağışından seziyorum!