Bugün tarih 14 Mart 2023…Her zamanki gibi Tıp Bayramı diye bildiriler yayınlanacak, kutlamalar yapılacak. Çünkü yakın geçmişte yaşadığımız Covid 19 salgını sonrası kaybettiğimiz yirmi bin küsur insanının yanı sıra, çok daha fazlasını sağlığına kavuşturdu sağlık ordumuz. Bu nedenle bu gün hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına“haklarınız ödenmez” denerek mutlu edilecek. Oysa onların kamuda çalışanlarına gerçekten de bazı hak ediş ücretleri ödenmiyor veya ödenemiyor. Türkçemizde bazı kelime ve cümlelerimiz hem olumlu, hem de olumsuz yönde çok iyi kullanılıyor ! Bu gerçeği vurgulamak için bu kadar cümle sarf etmedim aslında…
İki gün önce idrak ettiğimiz bir 12 Mart gününe ve de aynı güne denk gelen önemli gelişmelerin anlamlarına değinecektim.
Evet, 12 Mart diyordum.Bu günün en önemli yanı, bağımsızlık savaşı veren halkımızın bu yoldaki çabasını çok iyi anlatan İstiklâl Marşı güftesinin kabul tarihiydi. 12 Mart 1921 günü Meclis oturumunda Hamdullah Suphi Bey tarafından okunarak çok beğenilerek ve hep bir ağızdan terennüm edilerek kabul edilmişti bu sözler.Beste için de birkaç çalışma yapılmış. Marş, farklı bestelerde, farklı yerlerde uzun süre çalınmış ve 1930 sonrası, Cumhuriyet Senfoni Orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 yılında yaptığı beste kesin olarak kabul edilmiş. Bu nedenle İstiklal Marşı denildiğinde akla ilk gelen isim vatan şairi unvanlı Mehmet Akif Ersoy oluyor.
Deprem ve de seçim telaşı arasında , İstiklâl Marşı ve şairi günümüzde de hak ettiği ve anlamına uygun biçimde gündemdeki yeri aldı. Toplumda birleştirici bir etki yarattı mı diye bir soru yöneltilse, cevabını vermem oldukça güç oacak. Toplumu bilmem ama, İktidar-Muhalefet çekişmesine hiç etkisi olmadığı kesin.
12 Mart Muhtırası bilerek mi unutuldu ?
Siyasetçilerin sıkıştığı anlarda, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri hemen devreye sokulur. Bu servisi siyasetin her iki ucu da çekinmeden yapar. Demokrasiye çok büyük bir darbe vurularak askıya alındığı ifade edilir. Genelde bütün politikacılar bu argümana ölesiye sarılır! Hele “Gezi olayları” ve “15 Temmuz darbe girişimi” ve “28 Şubat” , özellikle ülkemizi 21 yıldan beri kesintisiz yöneten İktidar Cenahı için can simidi gibidir. Sıkıştıkları anda demokrasi hamlesi yaparak bu iki girişimi öne alır ve de 27 Mayıs ile 12 Eylül’ü de unutmadan dolaşıma sürerler. Onların da, toplumun da 12 Mart Muhtırası ile pek ilgisi, arası yoktur! O dönemi yaşayanlar bile ne olduğunu unutmuş olabilir. 12 Mart 1971 günü öğleyin okuldan geldiğim sırada, muhtıra için radyoda yapılan bir anonsu duydum ama bir lise öğrencisi olarak ne olduğunu pek de anlamamıştım. Aslında bu darbe sağ siyaset yapan partiler için de kullanışa çok elverişlidir ! Çünkü Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi iktidardadır ve Başbakan da Süleyman Demirel’dir.Yani, Adalet Partisi Hükümeti’ne muhtıra verilerek görevden uzaklaştırır askerler…Güya demokrasi kesintiye uğramasın diye, eski politikacılar bulunarak sırasıyla başbakanlık yaptırılıp, hükümet kurdururlar. Özetle 12 Mart 1971 tarihinden 1973 genel seçimine kadar demokrasiyi askıya alarak sürdürürler. Muhtıra sahipleri, bu süre içinde kurulan hükümetlere birkaç da yurt dışından getirilen ve halk tarafından seçilmediği gibi tanınmayan kişilere bakanlık yaptırırlar. 1971-73 arasında da, düzeni değiştirmek isteyen üniversite gençliği ile, çalışma koşullarını iyileştirmek amaçlısendika mensupları iyice baskı altına alınır. İdare de, insan avını başlatır. Karşılıklı suikast girişimleri arasında geçen olaylı günler birbirini kovalar.(1977 Taksim Faciası) Sonunda Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı idam edilerek, halkın yorumladığı gibi, 1961 yılındaki Menderes ve iki arkadaşının idamının rövanşı alınmış olur. Aslında 12 Mart darbesi, sol görüşlü generaller tarafından planlanırken, girişim sızar ve tam tersi ve yeni bir model olan “muhtıra” devreye girerek, sağ görüşlü bir darbeci anlayış yerini alır. Sonra da Türkiye için 7 yıl sürecek siyah yıllar başlar. Gençler birbirini öldürür, olaylar tüm yurtta her kesimden can alır ve sonunda 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ni yaratır. Lise öğrencisi iken radyoda dinleyerek anlam veremediğim 12 Mart 1971 Muhtırası gününde, bu vahim darbe girişiminin izlerini bulabilmek için 12 Mart 2023’ü idrak ederken TV kanallarına baktım.
Türkiye tarihi için “siyah yılların” başlangıç gününe ait bir izi bulamadım. Demek ki neymiş, herkesin darbesi, herkesin demokrasi anlayışı farklıymış. Neyse pek de önemli olmayan bir konuya değindim sanırım. Kıymetli vaktinizi almayayım, biz yine önümüzdeki maçlara pardon günlere bakalım! Nasıl olsa “demokrasinin kesintiye uğradığı günler geride kaldı” der rahatça yaşarız.
AFAD çadırı Bursa’nın üstüne düştü
Bu kez odak noktası bizim şehir Bursa… Milli Eğitim Bakanlığı çadır satın almış ama logosuz. Çünkü MEB yaptığı hayrın görünmesini istiyor. Yöneticiler ne yapsın? Düşünüyorlar, taşınıyorlar formülü buluyorlar. AFAD marifeti ile çadır alınacak, araçlara yüklenecek ve istikamet Bursa denecek.
Çünkü Bursa’daki bir meslek okulunun atölyesinde çadırların üstüne “şıp diye” MEB yazılacak. Sonra da meslek lisesi öğrencilerimizin marifeti ile çadırda yapıldı diyerek yaftalanacak. Ama Bursa’daki bir sendikacı kadın, üşenmemiş olayı araştırmış ve bir hafiye gibi iz sürmüş. Sonra da bulduklarını basın toplantısı ile tüm yurdumuzla paylaşmış. MEB önce bu iddiayı yalanlamış. Ama yöneticiler bakmışlar ki “güneş balçıkla sıvanmıyor”, çadırlar da dillenmiş, “bizi deprem bölgesi yerine önce Bursa’ya gezmeye götürdüler” demiş.
Ama MEB çok dürüst olmak ve gençlere bunu öğretmek ile yükümlü devasa bir kurum. Bunun altında kalır mı,“olayı inkar” maddesini silip, durduk yerde Bursa İl Milli Eğitim Müdürü’nün defterden silmiş!Müdür de usulen affını beyan etmiş ve masal da burada bitmiş.Söylenip duruyordum, bu kadar gelişme içinde Bursa bir türlü yaygın medyada görünmüyor diye...
Keşke bu kadar üzülmeseydim !
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
FARKLI BİR 12 MART YAŞADIK
Bugün tarih 14 Mart 2023…Her zamanki gibi Tıp Bayramı diye bildiriler yayınlanacak, kutlamalar yapılacak. Çünkü yakın geçmişte yaşadığımız Covid 19 salgını sonrası kaybettiğimiz yirmi bin küsur insanının yanı sıra, çok daha fazlasını sağlığına kavuşturdu sağlık ordumuz. Bu nedenle bu gün hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına“haklarınız ödenmez” denerek mutlu edilecek. Oysa onların kamuda çalışanlarına gerçekten de bazı hak ediş ücretleri ödenmiyor veya ödenemiyor. Türkçemizde bazı kelime ve cümlelerimiz hem olumlu, hem de olumsuz yönde çok iyi kullanılıyor ! Bu gerçeği vurgulamak için bu kadar cümle sarf etmedim aslında…
İki gün önce idrak ettiğimiz bir 12 Mart gününe ve de aynı güne denk gelen önemli gelişmelerin anlamlarına değinecektim.
Evet, 12 Mart diyordum.Bu günün en önemli yanı, bağımsızlık savaşı veren halkımızın bu yoldaki çabasını çok iyi anlatan İstiklâl Marşı güftesinin kabul tarihiydi. 12 Mart 1921 günü Meclis oturumunda Hamdullah Suphi Bey tarafından okunarak çok beğenilerek ve hep bir ağızdan terennüm edilerek kabul edilmişti bu sözler.Beste için de birkaç çalışma yapılmış. Marş, farklı bestelerde, farklı yerlerde uzun süre çalınmış ve 1930 sonrası, Cumhuriyet Senfoni Orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 yılında yaptığı beste kesin olarak kabul edilmiş. Bu nedenle İstiklal Marşı denildiğinde akla ilk gelen isim vatan şairi unvanlı Mehmet Akif Ersoy oluyor.
Deprem ve de seçim telaşı arasında , İstiklâl Marşı ve şairi günümüzde de hak ettiği ve anlamına uygun biçimde gündemdeki yeri aldı. Toplumda birleştirici bir etki yarattı mı diye bir soru yöneltilse, cevabını vermem oldukça güç oacak. Toplumu bilmem ama, İktidar-Muhalefet çekişmesine hiç etkisi olmadığı kesin.
12 Mart Muhtırası bilerek mi unutuldu ?
Siyasetçilerin sıkıştığı anlarda, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri hemen devreye sokulur. Bu servisi siyasetin her iki ucu da çekinmeden yapar. Demokrasiye çok büyük bir darbe vurularak askıya alındığı ifade edilir. Genelde bütün politikacılar bu argümana ölesiye sarılır! Hele “Gezi olayları” ve “15 Temmuz darbe girişimi” ve “28 Şubat” , özellikle ülkemizi 21 yıldan beri kesintisiz yöneten İktidar Cenahı için can simidi gibidir. Sıkıştıkları anda demokrasi hamlesi yaparak bu iki girişimi öne alır ve de 27 Mayıs ile 12 Eylül’ü de unutmadan dolaşıma sürerler. Onların da, toplumun da 12 Mart Muhtırası ile pek ilgisi, arası yoktur! O dönemi yaşayanlar bile ne olduğunu unutmuş olabilir. 12 Mart 1971 günü öğleyin okuldan geldiğim sırada, muhtıra için radyoda yapılan bir anonsu duydum ama bir lise öğrencisi olarak ne olduğunu pek de anlamamıştım. Aslında bu darbe sağ siyaset yapan partiler için de kullanışa çok elverişlidir ! Çünkü Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi iktidardadır ve Başbakan da Süleyman Demirel’dir.Yani, Adalet Partisi Hükümeti’ne muhtıra verilerek görevden uzaklaştırır askerler…Güya demokrasi kesintiye uğramasın diye, eski politikacılar bulunarak sırasıyla başbakanlık yaptırılıp, hükümet kurdururlar. Özetle 12 Mart 1971 tarihinden 1973 genel seçimine kadar demokrasiyi askıya alarak sürdürürler. Muhtıra sahipleri, bu süre içinde kurulan hükümetlere birkaç da yurt dışından getirilen ve halk tarafından seçilmediği gibi tanınmayan kişilere bakanlık yaptırırlar. 1971-73 arasında da, düzeni değiştirmek isteyen üniversite gençliği ile, çalışma koşullarını iyileştirmek amaçlısendika mensupları iyice baskı altına alınır. İdare de, insan avını başlatır. Karşılıklı suikast girişimleri arasında geçen olaylı günler birbirini kovalar.(1977 Taksim Faciası) Sonunda Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı idam edilerek, halkın yorumladığı gibi, 1961 yılındaki Menderes ve iki arkadaşının idamının rövanşı alınmış olur. Aslında 12 Mart darbesi, sol görüşlü generaller tarafından planlanırken, girişim sızar ve tam tersi ve yeni bir model olan “muhtıra” devreye girerek, sağ görüşlü bir darbeci anlayış yerini alır. Sonra da Türkiye için 7 yıl sürecek siyah yıllar başlar. Gençler birbirini öldürür, olaylar tüm yurtta her kesimden can alır ve sonunda 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ni yaratır. Lise öğrencisi iken radyoda dinleyerek anlam veremediğim 12 Mart 1971 Muhtırası gününde, bu vahim darbe girişiminin izlerini bulabilmek için 12 Mart 2023’ü idrak ederken TV kanallarına baktım.
Türkiye tarihi için “siyah yılların” başlangıç gününe ait bir izi bulamadım. Demek ki neymiş, herkesin darbesi, herkesin demokrasi anlayışı farklıymış. Neyse pek de önemli olmayan bir konuya değindim sanırım. Kıymetli vaktinizi almayayım, biz yine önümüzdeki maçlara pardon günlere bakalım! Nasıl olsa “demokrasinin kesintiye uğradığı günler geride kaldı” der rahatça yaşarız.
AFAD çadırı Bursa’nın üstüne düştü
Bu kez odak noktası bizim şehir Bursa… Milli Eğitim Bakanlığı çadır satın almış ama logosuz. Çünkü MEB yaptığı hayrın görünmesini istiyor. Yöneticiler ne yapsın? Düşünüyorlar, taşınıyorlar formülü buluyorlar. AFAD marifeti ile çadır alınacak, araçlara yüklenecek ve istikamet Bursa denecek.
Çünkü Bursa’daki bir meslek okulunun atölyesinde çadırların üstüne “şıp diye” MEB yazılacak. Sonra da meslek lisesi öğrencilerimizin marifeti ile çadırda yapıldı diyerek yaftalanacak. Ama Bursa’daki bir sendikacı kadın, üşenmemiş olayı araştırmış ve bir hafiye gibi iz sürmüş. Sonra da bulduklarını basın toplantısı ile tüm yurdumuzla paylaşmış. MEB önce bu iddiayı yalanlamış. Ama yöneticiler bakmışlar ki “güneş balçıkla sıvanmıyor”, çadırlar da dillenmiş, “bizi deprem bölgesi yerine önce Bursa’ya gezmeye götürdüler” demiş.
Ama MEB çok dürüst olmak ve gençlere bunu öğretmek ile yükümlü devasa bir kurum. Bunun altında kalır mı,“olayı inkar” maddesini silip, durduk yerde Bursa İl Milli Eğitim Müdürü’nün defterden silmiş!Müdür de usulen affını beyan etmiş ve masal da burada bitmiş.Söylenip duruyordum, bu kadar gelişme içinde Bursa bir türlü yaygın medyada görünmüyor diye...
Keşke bu kadar üzülmeseydim !