Bu günün tarihi 18 Mart 2023…Her yıl, coşku ve gururla kutlanan yeni bir 18 Mart gününde içimiz hüzün dolu. Nedeni belli, insan ihmali ve doğanın hata affetmeyen yanı ile, yaptıkları bir ortak yapım ve on binlerce vatandaşımız toprak altında… Üstelik Çanakkale kahramanlarının aksine kendi insanın silahı ile vurularak yaşama veda ettiler ! Bu nedenle yaşadığımız son deprem felaketinin suçlusunu aradım ve buldum, şimdi sizinle paylaşacağım.
Adı imza…
Neyin suçlusu, neden suçlu ve sadece bu dört harflik bir kelime neden her şeyin en baş sorumlusu,tüm ayrıntısı ile anlatacağım. Ama önce bir selamla yapalım, içinde bulunduğumuz “Mart Ayı” ve önemine…Çünkü neredeyse her yol , pardon her başarı ya da başarısızlık ona çıkıyor. Garip bir durum, sanki kış aylarından çıkıp, bahara erdikçe insanoğlunun galiba bir başka oluyor ruh hali… İşte örnekler…8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…Öyküsünü sanırım biliyorsunuz. Hak arama savaşı verirken yüz yıl önce yanarak ölen kadınların anıldığı gün. Yanı sıra “Tıp Bayramı”için, ne olduğunu söylememe gerek yok. Bu alandaki ilk yüksek okulun açılış tarihi, o da yüz yıllık.
12 Mart demeye de dilim varmıyor, o da demokrasinin askıya alındığı bir gün.
Bir yanda Çanakkale Zaferi diğer yanda deprem
Bir de vergi ayıdır Mart… Hatta “Mart ayı dert ayı” denir ve kısaca durum özetlenir. İşte bunun gibi sıralanıp gider mart ayına dair gelişmeler. Ama biri var ki, sadece yurdumuzu değil tüm dünyayı ilgilendiren bir başarı hikayesidir. Ama hüzünlü bir yanı da vardır gözlerimizi yaşartır.
Sayısı tam olarak bilinmeyecek kadar her şehirden, kasabadan şehit vererek kazanılmıştır. Yani 18 Mart Çanakkale Zaferi’dir onun adı.
Türk milleti destansı bir zafere imza atarak İngiliz-Fransız güçlerine Çanakkale'yi dar etmeyi başarır. Bu sayede Çarlık Rusyasının yıkılmasına yol açmış, onların sıcak denizlere inme hayallerini suya düşürmüştür.
Türk tarihinin değil bütün dünya tarihinin akışını etkileyecek derecede önemlidir bu zafer. Bu kadar mı ? Değil tabii…Sonuç; Bu savaştan sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor ve bu gün tam yüz yaşında..Ve de dağlara yazılıdır bu azim ve kararlılık, Çanakkale geçilmez diye…İşte böyle bir günü yaşıyoruz ama içimiz buruk. Karşımızda düşman ordusu yok ama, hasım da çok güçlü. Öyle ki, insan ihmalini hiç affetmiyor. Çünkü en yıkıcı doğal afet, yani deprem…
Bir tapu için 32 imza
İmza ile ne demek istediğimi ayrıntılı biçimde anlatacağım.
Önce, son günlerin bizi kendimizden geçiren, bazen de göz yaşımızı akıtan, çaresizliğimizi de yüzümüze vuran doğal felaketler ile bir yüzleşeyim, eksiğim olur da yüzüme vururlarsa helalleşeyim !
Felaket kelimesini çoğul kullanma nedenim de gayet açık. İçimizi yakan, bu kez de onlarca canı alıp götüren, deprem bölgesindeki sel felaketi oldu. Türkü acı bir olaydan derlenmiştir büyük ihtimalle. Hani “Çarşambayı sel aldı” diye başlar ya, bu kez Adıyaman ve Urfa’yı sel aldı götürdü. Hem de deprem çadırlarının içinde yaşam savaşı verenlerin gözü önünde. Deprem kurbanlarının henüz kırkı çıkmadan… Şimdi bizim ülke halkı olarak ne yapacağımız önemli. Acıları bastırıp “Allah’ın bir hikmeti” mi diyeceğiz, yoksa yol, köprü ve binaların yapımı sırasında yetkili olan yöneticileri mi sorgulayacağız ? Can alıcı soru da bu. Aslında bu gibi felaketlerin önlenmesi için yazılacak reçetede iki ilaç var; önlem ve işlem. İkisi de sihirli kelime. Yazılışları kısa ama içeriği sayfalar almayacak biçimde dolu. İş bilir yöneticiniz varsa, ikisi birbirini tam anlamıyla tamamlıyor…Ekranda konuşan bir politikacıdan duydum. Daha önce bu satırlarda da belirtmiştim. Örneğin, tek başına Türkiye Cumhuriyeti’nin Yürütme Organı’ görevini sürdüren Sayın Cumhurbaşkanı, yanılmıyorsam bir aylık sürede yaklaşık veya ortalama 36 bin imza atıyormuş talimatları için.
Bu kadar imza içinde bu felaketlere dair imzalar da vardır herhalde!
O imzaları Akşener yakalamış
Bu habere tekrar baktım ve hatırladım. İYİ Parti lideri Meral Akşener söylemiş ve ardından “o kadar imzayı atamaz kardeşim” demişti. Bir haber kanalı da bu iddianın ardına düşmüş sanırım. Ama son durum henüz açıklanmamış. Neyse rakamlara fazla takılmayalım diyeceğim ! Konuya dair bir bilgiyi yine ekrandan aldım. Bu yaşıma kadar bina falan yaptırmadığım için bu manada bir tecrübem yoktu. Sanırım o da politikacıydı ve bu işlere hakim bir şahıs olmalı. Kendinden çok emin olarak, bir binanın temel aşamasından içine girilinceye kadar geçen süreçte evraklara 32 imza atılıyormuş. Bilemiyorum, bir yetkili birden fazla mı imza atıyor, yoksa her biri başkasına mı ait bu imzaların bu konu muğlak. Yine de ilginç değil mi ? Şimdi geriye dönelim ve Kahramanmaraş, ya da Hatay’da kağıt gibi yırtılıp gitmiş, ya da olduğu yere çökmüş tek katlı pasta gibi olmuş binaların yapımında acaba toplam kaç imza vardı ? Bunları atanlar bizim gibi bu felaketi evlerinin sıcak ortamında rahatça oturup, ekran başında mı izliyor ? Hiç mi sorumlulukları yok? Onlarda sorumluluk yoksa bu yönetmelikleri yapanlar, evrakı hazırlayanlar kim ? Neden hazırlıyor. Bu şahıslar başka bir gezegende mi yaşıyor ?
Hiçbir başarısızlık ödülsüz kalmaz!
Çok sordum sanırım… Bizim toplum, soruyu, araştırmayı, incelemeyi sevmez. Hele, bir suçun vebalini ödemek gibi bir huyu da yoktur bizim insanımızın! Örnek mi istersiniz, işte Hatay Valisi…Milletvekilliği için aday olabilmiş. Depremdeki üstün başarısı nedeniyle görevden affını istemiş olabilir! Demek ki kabul edilmiş ki, o da milletvekili aday adayı oluvermiş. Masal da burada bitivermiş ! Ama bu olaya bir isim de koymak gerek. Örneğin “istifa” değil, bu bir “istifade” denebilir mi ?
Onun bu adaylık sürecinde imzası olanlar kimler acaba ?
Bu yazıyı kaleme almadan bir iki gün önce olup biteni düşünüyordum. Televizyonum da açıktı. Bir ayda ortalama 36 bin imza attığı iddia edilen Sayın Cumhurbaşkanı, partisinin grup toplantısında konuşuyor ve de bir yıl içinde yüz binlerce konut yaparak, hak sahiplerine nasıl vereceklerini anlatıyordu. Bunu güçlendirecek bir de video ekrana gelmişti. Ben de rastlantı sonucu başka bir bir kanala dönmüştüm. Bir de ne göreyim, deprem bölgesinin sel felaketi sırasındaki halini ve bir insan kurtarma çalışmasını canlı yayında veriyordu. Hemen gazeteci alışkanlığı ile, ana akım başta olmak üzere diğer kanallara tek tek baktım. Hiç biri yayını keserek, Urfa’daki, o canlı yayında insan kurtarma görüntüsünü veremedi. İşte o zaman anladım, bu tür olaylarda hakikaten kimsenin suçu yoktu. Tüm önlemi “imza” gibi efsane bir çözüme bağlayanların yanı sıra, evrak ve de o dolma kalemi de suçlu ilan ediyorum !
Altına imza atarım diyecektim, aklıma geldi benim öyle bir yetkim de yok!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
FELAKETLERDEKİ SUÇLUYU BULDUM !
Bu günün tarihi 18 Mart 2023…Her yıl, coşku ve gururla kutlanan yeni bir 18 Mart gününde içimiz hüzün dolu. Nedeni belli, insan ihmali ve doğanın hata affetmeyen yanı ile, yaptıkları bir ortak yapım ve on binlerce vatandaşımız toprak altında… Üstelik Çanakkale kahramanlarının aksine kendi insanın silahı ile vurularak yaşama veda ettiler ! Bu nedenle yaşadığımız son deprem felaketinin suçlusunu aradım ve buldum, şimdi sizinle paylaşacağım.
Adı imza…
Neyin suçlusu, neden suçlu ve sadece bu dört harflik bir kelime neden her şeyin en baş sorumlusu,tüm ayrıntısı ile anlatacağım. Ama önce bir selamla yapalım, içinde bulunduğumuz “Mart Ayı” ve önemine…Çünkü neredeyse her yol , pardon her başarı ya da başarısızlık ona çıkıyor. Garip bir durum, sanki kış aylarından çıkıp, bahara erdikçe insanoğlunun galiba bir başka oluyor ruh hali… İşte örnekler…8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü…Öyküsünü sanırım biliyorsunuz. Hak arama savaşı verirken yüz yıl önce yanarak ölen kadınların anıldığı gün. Yanı sıra “Tıp Bayramı”için, ne olduğunu söylememe gerek yok. Bu alandaki ilk yüksek okulun açılış tarihi, o da yüz yıllık.
12 Mart demeye de dilim varmıyor, o da demokrasinin askıya alındığı bir gün.
Bir yanda Çanakkale Zaferi diğer yanda deprem
Bir de vergi ayıdır Mart… Hatta “Mart ayı dert ayı” denir ve kısaca durum özetlenir. İşte bunun gibi sıralanıp gider mart ayına dair gelişmeler. Ama biri var ki, sadece yurdumuzu değil tüm dünyayı ilgilendiren bir başarı hikayesidir. Ama hüzünlü bir yanı da vardır gözlerimizi yaşartır.
Sayısı tam olarak bilinmeyecek kadar her şehirden, kasabadan şehit vererek kazanılmıştır. Yani 18 Mart Çanakkale Zaferi’dir onun adı.
Türk milleti destansı bir zafere imza atarak İngiliz-Fransız güçlerine Çanakkale'yi dar etmeyi başarır. Bu sayede Çarlık Rusyasının yıkılmasına yol açmış, onların sıcak denizlere inme hayallerini suya düşürmüştür.
Türk tarihinin değil bütün dünya tarihinin akışını etkileyecek derecede önemlidir bu zafer. Bu kadar mı ? Değil tabii…Sonuç; Bu savaştan sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor ve bu gün tam yüz yaşında..Ve de dağlara yazılıdır bu azim ve kararlılık, Çanakkale geçilmez diye…İşte böyle bir günü yaşıyoruz ama içimiz buruk. Karşımızda düşman ordusu yok ama, hasım da çok güçlü. Öyle ki, insan ihmalini hiç affetmiyor. Çünkü en yıkıcı doğal afet, yani deprem…
Bir tapu için 32 imza
İmza ile ne demek istediğimi ayrıntılı biçimde anlatacağım.
Önce, son günlerin bizi kendimizden geçiren, bazen de göz yaşımızı akıtan, çaresizliğimizi de yüzümüze vuran doğal felaketler ile bir yüzleşeyim, eksiğim olur da yüzüme vururlarsa helalleşeyim !
Felaket kelimesini çoğul kullanma nedenim de gayet açık. İçimizi yakan, bu kez de onlarca canı alıp götüren, deprem bölgesindeki sel felaketi oldu. Türkü acı bir olaydan derlenmiştir büyük ihtimalle. Hani “Çarşambayı sel aldı” diye başlar ya, bu kez Adıyaman ve Urfa’yı sel aldı götürdü. Hem de deprem çadırlarının içinde yaşam savaşı verenlerin gözü önünde. Deprem kurbanlarının henüz kırkı çıkmadan… Şimdi bizim ülke halkı olarak ne yapacağımız önemli. Acıları bastırıp “Allah’ın bir hikmeti” mi diyeceğiz, yoksa yol, köprü ve binaların yapımı sırasında yetkili olan yöneticileri mi sorgulayacağız ? Can alıcı soru da bu. Aslında bu gibi felaketlerin önlenmesi için yazılacak reçetede iki ilaç var; önlem ve işlem. İkisi de sihirli kelime. Yazılışları kısa ama içeriği sayfalar almayacak biçimde dolu. İş bilir yöneticiniz varsa, ikisi birbirini tam anlamıyla tamamlıyor…Ekranda konuşan bir politikacıdan duydum. Daha önce bu satırlarda da belirtmiştim. Örneğin, tek başına Türkiye Cumhuriyeti’nin Yürütme Organı’ görevini sürdüren Sayın Cumhurbaşkanı, yanılmıyorsam bir aylık sürede yaklaşık veya ortalama 36 bin imza atıyormuş talimatları için.
Bu kadar imza içinde bu felaketlere dair imzalar da vardır herhalde!
O imzaları Akşener yakalamış
Bu habere tekrar baktım ve hatırladım. İYİ Parti lideri Meral Akşener söylemiş ve ardından “o kadar imzayı atamaz kardeşim” demişti. Bir haber kanalı da bu iddianın ardına düşmüş sanırım. Ama son durum henüz açıklanmamış. Neyse rakamlara fazla takılmayalım diyeceğim ! Konuya dair bir bilgiyi yine ekrandan aldım. Bu yaşıma kadar bina falan yaptırmadığım için bu manada bir tecrübem yoktu. Sanırım o da politikacıydı ve bu işlere hakim bir şahıs olmalı. Kendinden çok emin olarak, bir binanın temel aşamasından içine girilinceye kadar geçen süreçte evraklara 32 imza atılıyormuş. Bilemiyorum, bir yetkili birden fazla mı imza atıyor, yoksa her biri başkasına mı ait bu imzaların bu konu muğlak. Yine de ilginç değil mi ? Şimdi geriye dönelim ve Kahramanmaraş, ya da Hatay’da kağıt gibi yırtılıp gitmiş, ya da olduğu yere çökmüş tek katlı pasta gibi olmuş binaların yapımında acaba toplam kaç imza vardı ? Bunları atanlar bizim gibi bu felaketi evlerinin sıcak ortamında rahatça oturup, ekran başında mı izliyor ? Hiç mi sorumlulukları yok? Onlarda sorumluluk yoksa bu yönetmelikleri yapanlar, evrakı hazırlayanlar kim ? Neden hazırlıyor. Bu şahıslar başka bir gezegende mi yaşıyor ?
Hiçbir başarısızlık ödülsüz kalmaz!
Çok sordum sanırım… Bizim toplum, soruyu, araştırmayı, incelemeyi sevmez. Hele, bir suçun vebalini ödemek gibi bir huyu da yoktur bizim insanımızın! Örnek mi istersiniz, işte Hatay Valisi…Milletvekilliği için aday olabilmiş. Depremdeki üstün başarısı nedeniyle görevden affını istemiş olabilir! Demek ki kabul edilmiş ki, o da milletvekili aday adayı oluvermiş. Masal da burada bitivermiş ! Ama bu olaya bir isim de koymak gerek. Örneğin “istifa” değil, bu bir “istifade” denebilir mi ?
Onun bu adaylık sürecinde imzası olanlar kimler acaba ?
Bu yazıyı kaleme almadan bir iki gün önce olup biteni düşünüyordum. Televizyonum da açıktı. Bir ayda ortalama 36 bin imza attığı iddia edilen Sayın Cumhurbaşkanı, partisinin grup toplantısında konuşuyor ve de bir yıl içinde yüz binlerce konut yaparak, hak sahiplerine nasıl vereceklerini anlatıyordu. Bunu güçlendirecek bir de video ekrana gelmişti. Ben de rastlantı sonucu başka bir bir kanala dönmüştüm. Bir de ne göreyim, deprem bölgesinin sel felaketi sırasındaki halini ve bir insan kurtarma çalışmasını canlı yayında veriyordu. Hemen gazeteci alışkanlığı ile, ana akım başta olmak üzere diğer kanallara tek tek baktım. Hiç biri yayını keserek, Urfa’daki, o canlı yayında insan kurtarma görüntüsünü veremedi. İşte o zaman anladım, bu tür olaylarda hakikaten kimsenin suçu yoktu. Tüm önlemi “imza” gibi efsane bir çözüme bağlayanların yanı sıra, evrak ve de o dolma kalemi de suçlu ilan ediyorum !
Altına imza atarım diyecektim, aklıma geldi benim öyle bir yetkim de yok!