Yanılmıyorsam 2014 yerel seçimleri öncesiydi. O dönem çalıştığım kurumda yayınlanmak üzere, hayatta olan eski belediye başkanları ile mevcut Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe’ye bir öneri getirerek, söyleşi isteğimi bildirmiştim.Konular arasında, kırsal mahalleler de vardı.Bu teklif üzerine Altepe de, tarihi Hünkâr Köşkü’nde bir sabah kahvaltısı organize etti ve bu kez bizler davetli olduk.. Eşim ile birlikte ev sahibi konumunda sayılarak katıldığımız bu önemli söyleşiye, eski başkanlar, Mustafa Eroğlu ,Ekrem Barışık ve Erdem Saker de katılmıştı. Bu seçim diğerlerinden farklı olacaktı. Çünkü Bursa merkeze yakın köyler, talepleri halinde “kırsal mahalleye “ dönüşecek ve Büyükşehir Belediyesi’nin olanaklarından yararlanacaktı. Aslında, kent içindeki haneler gibi, bu kırsal mahallelerde yaşayanlar, gelir vergisi ile, su ve elektrik harcama bedeli ile karşılaşacaktı. Buna karşın şehirdekinden farklı olarak bazı vergi, harç veya ödemelerden muaf tutulacaktı. O dönemin mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe bu konuda bir yeniliği anlatmaya çalıştı. Yeni oluşacak bu kırsal mahaller için Büyükşehir bünyesinde bir daire başkanlığı oluşturulacak, onların tarım konusundaki taleplerini karşılamak ve üretimi geliştirmek için yardımcı olunacaktı. Kulağa hoş gelen bir destekti tüm bunlar… Ama kafalarda yine de bir şüphe uyandırıyordu. Bu kahvaltılı toplantıdan kısa bir süre önce, bir tatil günü yakın köylerden birine uğramıştık. Köy kahvesinin dışında oturan bir grup davet etti bizleri ve sohbete başladık. Kırsal mahalle statüsünden söz ettik ve ne yapmak istediklerini sorduk. Verilen cevap çok dikkat çekiciydi. Söz konusu köy sakinleri önlemini almış ve ortak alanların köyde kalması için, bir kooperatif kurmuştu. Gerçekten de güzel ve yerinde bir icraattı. Bunu yapan köyler, meraları, harman yerlerini, diğer ortak alanları kurtarmış oldu. Bunu düşünemeyenler de kendilerini şehirli gibi hissederken, bu ortak alanlarındaki paylarını da kaptırdılar. Bu arada, kırsal mahalleri geliştirmek ve en azından tohum ve ilaç yardımı sağlamak için oluşturulan, bu yeni belediye daireleri süreç içinde neler yaptı, neleri yapamadı en azından benim haberim olmadı. Bazen Nilüfer Belediyesi’nin bu yöndeki icraatlarını yayın organlarında gördüğümü hatırlıyorum o kadar…Bunu başaran başka belediyeler ve şehirler de olmuştur ama bir türlü gündeme gelemedi sanırım... Bursa’da bunlar olurken, diğer bölgeler ve daha küçük illerdekiler daha fazla zarar gördüler zaman içinde…Eskisi kadar tarım ile uğraşamayan köylü, şehir statüsü nedeni ile topraklarını arsa spekülatörlerine sattı ama, bir süre sonra o paralar da eridi gitti. Bu arada,ülkemizin daha farklı bölgelerindeki köy okulları ise daha önce kapatılmaya başlamıştı. Dönemin CHP Bursa milletvekili rahmetli Kemal Demirel’in bu konudaki çabalarından, çok sayıda okulun kapatıldıktan sonra harabeye döndüğünü, yaptığı fotoğraf sergisi ile görmüştük o dönemde…Ardından, kırsal mahalle statüsü ile onlara bu köyler de eklendi okulu kapatılan köyler zincirine... Başlangıçta kapatılan okulları nedeniyle bazı köylere ücretsiz servis sağlanırken, zaman içinde bunlar da kaldırıldı. Çocuklarını okutmak isteyen köy halkının bir bölümü büyük kentlere taşınırken, bir kısmı da çocuklarını okuldan alma pahasına köyünde kaldı. Hatta, bu kırsal mahalle statüsünde de olmayan daha uzak bölgeler ve köylerde ise, hayvan yetiştiriciliği, çoban bulunamaz hale geldiği için sekteye uğradı. Bazı çok uzak ve halen köy olarak kalan yerleşimlerde, Afgan çobanlara bel bağlandı. Sonuçta, Türkiye’nin tarımı ve hayvancılığı sekteye uğradı. Bu boşluk, Türkiye gibi geçmişte kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesinden, ancak ithalat yolu ile ve daha pahalı olarak beslenen bir Türkiye yaratıldı.Bunun sebeplerinden biri de, her şeye rağmen çiftçiliği sürdüren, kırsal kesimdeki üreticiden ucuza alanın mal, kentlerde fahiş fiyata dönüştürülmesiydi. Bu arada köylünün, giderleri enflasyon nedeniyle iyice yükseldi ama satış fiyatı nedense yükselemedi! Sonuç, tarımsal üretim iyice düştü. Bu kez fiyatlar daha da arttı. Köylü kentlere taşınmak zorunda kaldı. Böyle giderse tarımsal üretim tamamen ortadan kalkacak gibi önümüzdeki on yıllarda…Haber bültenleri izliyorsanız, hemen her gün, yetersiz üretim, köyden kente göç, bunun sonucu kentlerdeki suça bulaşmış gençlerin sayısı büyük bir hızla büyüyor. Geçtiğimiz yaz günlerinde, bunun tezahürünü, ekranlara taşınan ürünleri yerlere dökme eylemleri ile bolca gördük. Son noktayı da CHP Tekirdağ milletvekili İlhami Aygın kara mizahın en derinini sergileyerek koydu. TBMM Plan ve Bütçe toplantısına “TEZEK” getirmesi ve ardından yöre şivesi ile “Bunu bulmak için kaç yer gezdim biliyonuz mu” demesi, hayvancılığın da artık bitme noktasına geldiğinin müjdesi oldu! Kırsal mahaller, ardından kapatılan köy okulları ve oralardaki boşlukları sığınmacıların doldurması ile yeni bir süreci yaşıyoruz.
Yani geleceğimiz hiç de parlak değil.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Kırsal mahalleler ve tarım gerçeği!
Yanılmıyorsam 2014 yerel seçimleri öncesiydi. O dönem çalıştığım kurumda yayınlanmak üzere, hayatta olan eski belediye başkanları ile mevcut Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe’ye bir öneri getirerek, söyleşi isteğimi bildirmiştim.Konular arasında, kırsal mahalleler de vardı.Bu teklif üzerine Altepe de, tarihi Hünkâr Köşkü’nde bir sabah kahvaltısı organize etti ve bu kez bizler davetli olduk.. Eşim ile birlikte ev sahibi konumunda sayılarak katıldığımız bu önemli söyleşiye, eski başkanlar, Mustafa Eroğlu ,Ekrem Barışık ve Erdem Saker de katılmıştı. Bu seçim diğerlerinden farklı olacaktı. Çünkü Bursa merkeze yakın köyler, talepleri halinde “kırsal mahalleye “ dönüşecek ve Büyükşehir Belediyesi’nin olanaklarından yararlanacaktı. Aslında, kent içindeki haneler gibi, bu kırsal mahallelerde yaşayanlar, gelir vergisi ile, su ve elektrik harcama bedeli ile karşılaşacaktı. Buna karşın şehirdekinden farklı olarak bazı vergi, harç veya ödemelerden muaf tutulacaktı. O dönemin mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe bu konuda bir yeniliği anlatmaya çalıştı. Yeni oluşacak bu kırsal mahaller için Büyükşehir bünyesinde bir daire başkanlığı oluşturulacak, onların tarım konusundaki taleplerini karşılamak ve üretimi geliştirmek için yardımcı olunacaktı. Kulağa hoş gelen bir destekti tüm bunlar… Ama kafalarda yine de bir şüphe uyandırıyordu. Bu kahvaltılı toplantıdan kısa bir süre önce, bir tatil günü yakın köylerden birine uğramıştık. Köy kahvesinin dışında oturan bir grup davet etti bizleri ve sohbete başladık. Kırsal mahalle statüsünden söz ettik ve ne yapmak istediklerini sorduk. Verilen cevap çok dikkat çekiciydi. Söz konusu köy sakinleri önlemini almış ve ortak alanların köyde kalması için, bir kooperatif kurmuştu. Gerçekten de güzel ve yerinde bir icraattı. Bunu yapan köyler, meraları, harman yerlerini, diğer ortak alanları kurtarmış oldu. Bunu düşünemeyenler de kendilerini şehirli gibi hissederken, bu ortak alanlarındaki paylarını da kaptırdılar. Bu arada, kırsal mahalleri geliştirmek ve en azından tohum ve ilaç yardımı sağlamak için oluşturulan, bu yeni belediye daireleri süreç içinde neler yaptı, neleri yapamadı en azından benim haberim olmadı. Bazen Nilüfer Belediyesi’nin bu yöndeki icraatlarını yayın organlarında gördüğümü hatırlıyorum o kadar…Bunu başaran başka belediyeler ve şehirler de olmuştur ama bir türlü gündeme gelemedi sanırım... Bursa’da bunlar olurken, diğer bölgeler ve daha küçük illerdekiler daha fazla zarar gördüler zaman içinde…Eskisi kadar tarım ile uğraşamayan köylü, şehir statüsü nedeni ile topraklarını arsa spekülatörlerine sattı ama, bir süre sonra o paralar da eridi gitti. Bu arada,ülkemizin daha farklı bölgelerindeki köy okulları ise daha önce kapatılmaya başlamıştı. Dönemin CHP Bursa milletvekili rahmetli Kemal Demirel’in bu konudaki çabalarından, çok sayıda okulun kapatıldıktan sonra harabeye döndüğünü, yaptığı fotoğraf sergisi ile görmüştük o dönemde…Ardından, kırsal mahalle statüsü ile onlara bu köyler de eklendi okulu kapatılan köyler zincirine... Başlangıçta kapatılan okulları nedeniyle bazı köylere ücretsiz servis sağlanırken, zaman içinde bunlar da kaldırıldı. Çocuklarını okutmak isteyen köy halkının bir bölümü büyük kentlere taşınırken, bir kısmı da çocuklarını okuldan alma pahasına köyünde kaldı. Hatta, bu kırsal mahalle statüsünde de olmayan daha uzak bölgeler ve köylerde ise, hayvan yetiştiriciliği, çoban bulunamaz hale geldiği için sekteye uğradı. Bazı çok uzak ve halen köy olarak kalan yerleşimlerde, Afgan çobanlara bel bağlandı. Sonuçta, Türkiye’nin tarımı ve hayvancılığı sekteye uğradı. Bu boşluk, Türkiye gibi geçmişte kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesinden, ancak ithalat yolu ile ve daha pahalı olarak beslenen bir Türkiye yaratıldı.Bunun sebeplerinden biri de, her şeye rağmen çiftçiliği sürdüren, kırsal kesimdeki üreticiden ucuza alanın mal, kentlerde fahiş fiyata dönüştürülmesiydi. Bu arada köylünün, giderleri enflasyon nedeniyle iyice yükseldi ama satış fiyatı nedense yükselemedi! Sonuç, tarımsal üretim iyice düştü. Bu kez fiyatlar daha da arttı. Köylü kentlere taşınmak zorunda kaldı. Böyle giderse tarımsal üretim tamamen ortadan kalkacak gibi önümüzdeki on yıllarda…Haber bültenleri izliyorsanız, hemen her gün, yetersiz üretim, köyden kente göç, bunun sonucu kentlerdeki suça bulaşmış gençlerin sayısı büyük bir hızla büyüyor. Geçtiğimiz yaz günlerinde, bunun tezahürünü, ekranlara taşınan ürünleri yerlere dökme eylemleri ile bolca gördük. Son noktayı da CHP Tekirdağ milletvekili İlhami Aygın kara mizahın en derinini sergileyerek koydu. TBMM Plan ve Bütçe toplantısına “TEZEK” getirmesi ve ardından yöre şivesi ile “Bunu bulmak için kaç yer gezdim biliyonuz mu” demesi, hayvancılığın da artık bitme noktasına geldiğinin müjdesi oldu! Kırsal mahaller, ardından kapatılan köy okulları ve oralardaki boşlukları sığınmacıların doldurması ile yeni bir süreci yaşıyoruz.
Yani geleceğimiz hiç de parlak değil.