Her yıl bu tarihte, böyle bir gününün kadınlara adanmasının gerekçesi anlatılır. Aslında ilk gündeme gelişi 8 Mart 1857tarihinde Amerika'nın New York kentinde, tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir. Bu grevler sırasında çıkan yangında, çoğu kadın 129 işçi can vermiş, yıllar sonra bu olay nedeni ile, kadınların çalışma hayatında eşit koşullarda ücret ve haklara sahip olması kabul edilmiş. Uzun bir aranın ardından 1975 yılına gelinmiş. Sadece kadınların çalışma koşullarında erkekler ile eşitliği değil, her alanda eşitlik kazanmasını da içeren gelişmeler, söz konusu yılda kadın hakları bağlamında, Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü, “Uluslararası alanda Kadınlar Yılı” olarak ilan etmiş. Bu anlamlı gün iki yıl sonra, yani 1977’de BM Genel Kurulu’nda bir kez daha değişime uğrayarak, 8 Mart günü “Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edilmiş. Bu kabule gerekçe olarak da iki temel neden gösterilmiş. Dünya barışının korunması, sosyal gelişim ve temel insan haklarının kullanılması için kadınların da eşitlik ve kendilerini geliştirmelerine olanak sağlama ihtiyacı olarak belirlenmiş. Böylece kadınlara eşit hakların verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edilmiş.Olumlu gelişmeler sağlansa bile, kadınlar açısından bir çok sorun hala çözülebilmiş değil. Bu bilgilerin ışığında ülkemiz kadınlarına dair geçmişte ve son bir yıl içinde yaşanan olumlu / olumsuz gelişmelere bir göz atalım derim. Gelin önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına bir bakalım. Bu dönemin ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılarak, kadın ve erkek nüfusu belirlenmiş. Ardından 1934 yılına gelinmiş ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış. Hem de Avrupa’nın bir çok ülkesinde henüz bu haklar verilmezken… Bu gelişmelerin kimin gayreti ve ön görüsü ile olduğunu sanırım biliyorsunuz. Laik Cumhuriyet ile başlayan bu yeni dönemin taçlandırılması, kadınlara da erkekler ile aynı hakların tanınmasıdır. Ayrıca, siyasette ve farklı iş kurumlarında kadınlarında rol almasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk’ün getirdiği bu anlamdaki ilk örneklerin, Bursa’dan verilmesi de bizler için, en azından benim için büyük gurur kaynağıdır. Örnekler mi ? Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen… Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir şehri Bursa’daki yerel seçimde, bir kadın, Zehra Budunç’un Bursa Belediyesi Başkan vekili olarak ülkemizde ilk örnek olarak sandıktan çıkmasıdır diğer bir örnek…Ülkemizdeki ilk kadın spor kulübü başkanı da İnegöl İdmanyurdu kulübünün seçiminde belirlenmiştir. Belki bu konuları sürekli gündeme getirmeyi gereksiz görenler de olacaktır ama, konunun önemi bunu gerektiriyor. Aslına bakılırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu örnekler giderek çoğalarak çok sayıda yaşanmıştır. Hatta Kurtuluş Savaşı’nda bile bu anlamda kadın örnekler vardır. Satı Kadın gibi, Kara Fatma gibi…
Şimdi de günümüze gelelim ve de elde edebildiğimiz bazı rakamlar ile kadınların durumuna kısaca bir göz atalım.Önce istihdam…
Türkiye %35,5 kadın istihdamı oranı ile OECD ülkeleri arasında son sırada yer almakta olup, bu durum kadınların işgücüne katılımının çok düşük olduğu sonucunu ortaya çıkarmakta… Bu kez de son yıllarda giderek artan kadın cinayetlerine de bir paragraf açalım.
Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu’nun araştırmalarına göre
Türkiye'de, kadın cinayetleri 2000'li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuş. On yıllık rapora göre 2020 yılında ise erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuş.[5] 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin sayısında sadece, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı yıl olan 2011 yılında düşüş görülmüş. Suçluların işledikleri suçu normalleştirmek adına öne sürdükleri başlıca gerekçeler arasında; kadının ayrılık talebi, namus, aldatma-aldatılma, kıskançlık ön plana çıkmış genel olarak…Bunu farklı biçimde topluma anlatacak olan da bazen şiirler oluyor. Şair Edip Cansever’in dizeleri bunu birkaç cümle ile kitabın tam ortasından şöyle anlatıyor.
İzmir çarşısında bir kadın
Güpegündüz bir kadın
Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
Çocukları olan, ama çocukluğu olmayan
Güpegündüz bir kadın
Tabancayla üç yerinden vurulur.
Fazla söze gerek yok. Bu gün 8 Mart 2025 gününü idrak ediyoruz. Söz bitti yerini rakamlar aldı ne yazık ki… Kadınlar Gününüz gelecek için umutla dolu olsun.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Yeni Marmara Gazetesi
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İSMAİL KEMANKAŞ
Yine bir Dünya Kadınlar Günü ama!!!
Her yıl bu tarihte, böyle bir gününün kadınlara adanmasının gerekçesi anlatılır. Aslında ilk gündeme gelişi 8 Mart 1857tarihinde Amerika'nın New York kentinde, tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir. Bu grevler sırasında çıkan yangında, çoğu kadın 129 işçi can vermiş, yıllar sonra bu olay nedeni ile, kadınların çalışma hayatında eşit koşullarda ücret ve haklara sahip olması kabul edilmiş. Uzun bir aranın ardından 1975 yılına gelinmiş. Sadece kadınların çalışma koşullarında erkekler ile eşitliği değil, her alanda eşitlik kazanmasını da içeren gelişmeler, söz konusu yılda kadın hakları bağlamında, Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü, “Uluslararası alanda Kadınlar Yılı” olarak ilan etmiş. Bu anlamlı gün iki yıl sonra, yani 1977’de BM Genel Kurulu’nda bir kez daha değişime uğrayarak, 8 Mart günü “Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edilmiş. Bu kabule gerekçe olarak da iki temel neden gösterilmiş. Dünya barışının korunması, sosyal gelişim ve temel insan haklarının kullanılması için kadınların da eşitlik ve kendilerini geliştirmelerine olanak sağlama ihtiyacı olarak belirlenmiş. Böylece kadınlara eşit hakların verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edilmiş.Olumlu gelişmeler sağlansa bile, kadınlar açısından bir çok sorun hala çözülebilmiş değil. Bu bilgilerin ışığında ülkemiz kadınlarına dair geçmişte ve son bir yıl içinde yaşanan olumlu / olumsuz gelişmelere bir göz atalım derim. Gelin önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına bir bakalım. Bu dönemin ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılarak, kadın ve erkek nüfusu belirlenmiş. Ardından 1934 yılına gelinmiş ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış. Hem de Avrupa’nın bir çok ülkesinde henüz bu haklar verilmezken… Bu gelişmelerin kimin gayreti ve ön görüsü ile olduğunu sanırım biliyorsunuz. Laik Cumhuriyet ile başlayan bu yeni dönemin taçlandırılması, kadınlara da erkekler ile aynı hakların tanınmasıdır. Ayrıca, siyasette ve farklı iş kurumlarında kadınlarında rol almasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk’ün getirdiği bu anlamdaki ilk örneklerin, Bursa’dan verilmesi de bizler için, en azından benim için büyük gurur kaynağıdır. Örnekler mi ? Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen… Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir şehri Bursa’daki yerel seçimde, bir kadın, Zehra Budunç’un Bursa Belediyesi Başkan vekili olarak ülkemizde ilk örnek olarak sandıktan çıkmasıdır diğer bir örnek…Ülkemizdeki ilk kadın spor kulübü başkanı da İnegöl İdmanyurdu kulübünün seçiminde belirlenmiştir. Belki bu konuları sürekli gündeme getirmeyi gereksiz görenler de olacaktır ama, konunun önemi bunu gerektiriyor. Aslına bakılırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu örnekler giderek çoğalarak çok sayıda yaşanmıştır. Hatta Kurtuluş Savaşı’nda bile bu anlamda kadın örnekler vardır. Satı Kadın gibi, Kara Fatma gibi…
Şimdi de günümüze gelelim ve de elde edebildiğimiz bazı rakamlar ile kadınların durumuna kısaca bir göz atalım.Önce istihdam…
Türkiye %35,5 kadın istihdamı oranı ile OECD ülkeleri arasında son sırada yer almakta olup, bu durum kadınların işgücüne katılımının çok düşük olduğu sonucunu ortaya çıkarmakta… Bu kez de son yıllarda giderek artan kadın cinayetlerine de bir paragraf açalım.
Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu’nun araştırmalarına göre
Türkiye'de, kadın cinayetleri 2000'li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuş. On yıllık rapora göre 2020 yılında ise erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuş.[5] 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin sayısında sadece, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı yıl olan 2011 yılında düşüş görülmüş. Suçluların işledikleri suçu normalleştirmek adına öne sürdükleri başlıca gerekçeler arasında; kadının ayrılık talebi, namus, aldatma-aldatılma, kıskançlık ön plana çıkmış genel olarak…Bunu farklı biçimde topluma anlatacak olan da bazen şiirler oluyor. Şair Edip Cansever’in dizeleri bunu birkaç cümle ile kitabın tam ortasından şöyle anlatıyor.
İzmir çarşısında bir kadın
Güpegündüz bir kadın
Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
Çocukları olan, ama çocukluğu olmayan
Güpegündüz bir kadın
Tabancayla üç yerinden vurulur.
Fazla söze gerek yok. Bu gün 8 Mart 2025 gününü idrak ediyoruz. Söz bitti yerini rakamlar aldı ne yazık ki… Kadınlar Gününüz gelecek için umutla dolu olsun.