2019 yılı sonlarında Çin’de ortaya çıkarak bütün dünyaya yayılan ve etkisi altına alan salgın bütün toplumları etkiledi.
Salgın sürecinde alınan önlemler kapsamında salgın sonrası için de ‘Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dendi.
Gerçekten de salgının etkisi azalsa da kimi alışkanlıklarımız değişti.
Daha steril yaşama alışkanlıkları kazandık.
Ama sosyal ilişkilerimizde ise farklılıklar oluşmaya başladı...
En sevdiklerimize bile yakınlaşmada endişeler yaşamaya başladık...
Sosyal ilişkiler duraksadı, seyahatler kısıtlandı, eğlence biçimlerimiz değişti...
Kimilerimiz evde çalışmaya başladı ve evde daha çok zaman geçirmeye başladık. İçimiz, dışımız şişti!..
* * *
Öyle, böyle değil, gerçekten zor bir dönem yaşandı son 3 yıldır.
Tam salgın geçiyor, bitiyor derken Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı devreye girdi.
Zaten, bizde daha çok hissedilen küresel bir ekonomik kriz yaşanmaktaydı dünyada...
Savaş bütün ticari ilişkileri, üretimleri, turizmi olumsuz etkiledi.
Tedarik zincirinde büyük aksamalar oldu, fiyatlar arttı.
Yaşamlar alt-üst oldu, birbirine karıştı.
Hiç alışık olmadığımız bir Mart ayı da tuz biber ekti kar ve soğuklarıyla.
Yollar kapandı, okullar tatil edildi, tedarik zinciri aksadı, fiyatlar aldı başını gitti.
Küçücük bir virüsün varlığından korkarak kendimizi izole etmeye çalışmamızın yanı sıra değişen dünya düzleminde hiç bilmediğimiz konulardan geçmeye çalışıyoruz.
Maddeselliğin içimize açtığı koca boşluğun içindeyiz sanki!
* * *
Ancak elbet geçecek ve gidecek bu günler...
Olumsuz düşünme yerine yaşamın iyi yönlerinden bakmayı başarabilsek belki daha az zararla atlatacağız bu günleri.
Hem ne diyordu Üstat Çetin Altan, ‘İnsanlık geriye gitmez, enseyi karartmayın...’
Karamsar olmamak gerek çok fazla, elbette geçecek bu günler.
Umutlarımızı yitirmemeliyiz.
Bu salgın da, savaş da, soğuk günler de bitecek.
Seyahat özgürlüğümüzü elbette yeniden kazanacağız.
Bu yaşam pahalılığı da elbet geçecek, elbette daha güzel günler gelecek.
Biraz sabır...
Bütün dünya değişiyor, bir alt-üst yaşanıyor ama bilmeliyiz ki bu sür-git sonsuza kadar sürmeyecek.
Durum ne olursa olsun, bizim bunlarla çok güçlü başa çıkacağımızı ve ülkemizin güçleneceğini bilmemiz gerek.
* * *
Evet, salgın ve savaş tehlikesi bitmiş değil henüz ama bu yaşanılanlar
uluslararası sistemdeki bazı ciddi eksiklikleri de ortaya çıkarırken, virüse karşı ortak mücadelemizi kesintiye uğratacak tartışmaları erteleyerek, bu kritik zamanı krizin üstesinden gelmek için birlikte çalışarak kullanmayı da öğrendik.
Birleşmiş Milletler kendi içinde de tartışılmaya başlandı...
BM, dönüşmekte olan küresel sistemin sarsıntılarının en fazla sembolize olduğu yer.
NATO da aynı şekilde, bir değişim yaşanıyor.
Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik ortamın önümüzdeki on yıllık dönem içinde kapsamlı dönüşüm ve kırılmalar yaşama olasılığı çok yüksek.
Her türlü olasılığa hazırlıklı Türkiye, hareket yeteneği yüksek ve esnek bir dış ve güvenlik siyaseti benimsemiş durumda.
Türkiye, alışkın olduğu yüksek tempolu dış ve güvenlik politikası gündemini, bağlantılarını ve araçlarını çeşitlendirerek geliştiriyor.
Bu durum kaçınılmaz bir şekilde Türkiye’nin stratejik esnekliğini ve özerkliğini arttırmakta...
Enseyi karartmayalım yani...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
SON 3 YILDA DÜNYANIN BAŞINA GELMEYEN KALMADI!..
2019 yılı sonlarında Çin’de ortaya çıkarak bütün dünyaya yayılan ve etkisi altına alan salgın bütün toplumları etkiledi.
Salgın sürecinde alınan önlemler kapsamında salgın sonrası için de ‘Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dendi.
Gerçekten de salgının etkisi azalsa da kimi alışkanlıklarımız değişti.
Daha steril yaşama alışkanlıkları kazandık.
Ama sosyal ilişkilerimizde ise farklılıklar oluşmaya başladı...
En sevdiklerimize bile yakınlaşmada endişeler yaşamaya başladık...
Sosyal ilişkiler duraksadı, seyahatler kısıtlandı, eğlence biçimlerimiz değişti...
Kimilerimiz evde çalışmaya başladı ve evde daha çok zaman geçirmeye başladık. İçimiz, dışımız şişti!..
* * *
Öyle, böyle değil, gerçekten zor bir dönem yaşandı son 3 yıldır.
Tam salgın geçiyor, bitiyor derken Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı devreye girdi.
Zaten, bizde daha çok hissedilen küresel bir ekonomik kriz yaşanmaktaydı dünyada...
Savaş bütün ticari ilişkileri, üretimleri, turizmi olumsuz etkiledi.
Tedarik zincirinde büyük aksamalar oldu, fiyatlar arttı.
Yaşamlar alt-üst oldu, birbirine karıştı.
Hiç alışık olmadığımız bir Mart ayı da tuz biber ekti kar ve soğuklarıyla.
Yollar kapandı, okullar tatil edildi, tedarik zinciri aksadı, fiyatlar aldı başını gitti.
Küçücük bir virüsün varlığından korkarak kendimizi izole etmeye çalışmamızın yanı sıra değişen dünya düzleminde hiç bilmediğimiz konulardan geçmeye çalışıyoruz.
Maddeselliğin içimize açtığı koca boşluğun içindeyiz sanki!
* * *
Ancak elbet geçecek ve gidecek bu günler...
Olumsuz düşünme yerine yaşamın iyi yönlerinden bakmayı başarabilsek belki daha az zararla atlatacağız bu günleri.
Hem ne diyordu Üstat Çetin Altan, ‘İnsanlık geriye gitmez, enseyi karartmayın...’
Karamsar olmamak gerek çok fazla, elbette geçecek bu günler.
Umutlarımızı yitirmemeliyiz.
Bu salgın da, savaş da, soğuk günler de bitecek.
Seyahat özgürlüğümüzü elbette yeniden kazanacağız.
Bu yaşam pahalılığı da elbet geçecek, elbette daha güzel günler gelecek.
Biraz sabır...
Bütün dünya değişiyor, bir alt-üst yaşanıyor ama bilmeliyiz ki bu sür-git sonsuza kadar sürmeyecek.
Durum ne olursa olsun, bizim bunlarla çok güçlü başa çıkacağımızı ve ülkemizin güçleneceğini bilmemiz gerek.
* * *
Evet, salgın ve savaş tehlikesi bitmiş değil henüz ama bu yaşanılanlar
uluslararası sistemdeki bazı ciddi eksiklikleri de ortaya çıkarırken, virüse karşı ortak mücadelemizi kesintiye uğratacak tartışmaları erteleyerek, bu kritik zamanı krizin üstesinden gelmek için birlikte çalışarak kullanmayı da öğrendik.
Birleşmiş Milletler kendi içinde de tartışılmaya başlandı...
BM, dönüşmekte olan küresel sistemin sarsıntılarının en fazla sembolize olduğu yer.
NATO da aynı şekilde, bir değişim yaşanıyor.
Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik ortamın önümüzdeki on yıllık dönem içinde kapsamlı dönüşüm ve kırılmalar yaşama olasılığı çok yüksek.
Her türlü olasılığa hazırlıklı Türkiye, hareket yeteneği yüksek ve esnek bir dış ve güvenlik siyaseti benimsemiş durumda.
Türkiye, alışkın olduğu yüksek tempolu dış ve güvenlik politikası gündemini, bağlantılarını ve araçlarını çeşitlendirerek geliştiriyor.
Bu durum kaçınılmaz bir şekilde Türkiye’nin stratejik esnekliğini ve özerkliğini arttırmakta...
Enseyi karartmayalım yani...