Öyküde anlatılan efsaneye göre, kadının biri bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen gür bir ses duyar:
Ses kendisini çağırmaktadır.
Sürekli şöyle der;
“İçeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma!
Sonra ekler;
‘Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate al… Ancak bu fırsatı kaçırma ama yine de en önemli olan şeyi unutma…’
Kadın dayanamayıp mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Yığınla altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur:
“Yalnız sekiz dakikan var…”
Sekiz dakika çabuk geçer…
Kadın toplamış olduğu değerli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır…
Bu sırada çocuğunu içeride unutmuş olduğunun farkına varır ama iş işten çoktan geçmiştir.
Yitiremeyeceğimiz ve riske sokamayacağımız şeyler vardır yaşamda.
Manevi değerler, doğru inanç, doğru arkadaş, doğru çevre, doğru aile, gerçek dostlar ve sana ayrılan sınırlı hayattır bunlar.
Yakın bir gelecek için projeler yapan, onlar için endişe duyan, uykularını kaçıran, kilo verip zayıflayan, kısacası gelecek endişesi ile kıvranan insanoğlu acaba gerçek gelecek için neler düşünür ve ne gibi hazırlık yapar?
İnsan, yazdan sonra gelecek olan kışı karşılamaya ve önlem almaya kendini zorunlu bilip hazırlık yaptığı gibi, yaşamakta olduğu geçici ve kısacık yaşamdan hemen sonra gelecek olan ölümü de karşılamaya hazır mıdır?
İnsan, madem fanidir, ömür bin yıl da olsa bir gün bitecektir.
Bin yıl ömür sürmüş birine hayattan ne anladığını sorarsak; büyük bir olasılıkla o da gülümseyerek ‘hiçbir şey’ anlamadığını söyleyecektir. Bunca yılın nasıl geçtiğini anlamadığını da ifade edecektir.
Ne kadar başarılı olursak olalım kimi zaman çok basit bir hata cana yahut canlara mal olabilir.
Ve sonuç olarak da geride kalanların canı çok yanabilir.
Kariyerimize olumlu yön verecek şekilde kendimizi geliştirelim, bu tamam.
Gerekirse değişelim ve gelişelim...
Ama önce iş işten geçmeden güvenliği sona değil, başa alalım…
Elimizdekilerin değerini bilelim…
Onlar elimizden uçup gittiğinde ve yapacak bir şey kalmadığında ‘Keşke’ dememek için…
Gündelik yaşamın zorlukları içinde bir şeylere sahip olmak önemli olarak gözükse bile, insanların hayat çizgilerine bakıldığında bu salt çok küçük bir andır.
İnsanlar için asıl önemli olan mutluluktur.
Mutluluk ise içinde yaşanılan günü değerli kılmak ve başka insanların da bu değeri paylaşmasına yardımcı olmaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORHAN KAPLAN
YALNIZ SEKİZ DAKİKAN VAR!
Öyküde anlatılan efsaneye göre, kadının biri bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen gür bir ses duyar:
Ses kendisini çağırmaktadır.
Sürekli şöyle der;
“İçeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma!
Sonra ekler;
‘Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate al… Ancak bu fırsatı kaçırma ama yine de en önemli olan şeyi unutma…’
Kadın dayanamayıp mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Yığınla altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur:
“Yalnız sekiz dakikan var…”
Sekiz dakika çabuk geçer…
Kadın toplamış olduğu değerli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır…
Bu sırada çocuğunu içeride unutmuş olduğunun farkına varır ama iş işten çoktan geçmiştir.
Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak yarar sağlamaz.
Çünkü kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştır...
Varsıllık uzun sürmez ama umutsuzluk hep yaşar.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Bu dünyada yaklaşık 80 senelik ömrümüz vardır ve bir ses daima bize:
“Sakın en önemli şeyi unutma!” der gibidir.
Önemli olan açık, net bir şekilde bellidir, o da;
“Ebedi hayatı kazanmaktır”
Kıssadan Hisse:
Yitiremeyeceğimiz ve riske sokamayacağımız şeyler vardır yaşamda.
Manevi değerler, doğru inanç, doğru arkadaş, doğru çevre, doğru aile, gerçek dostlar ve sana ayrılan sınırlı hayattır bunlar.
Yakın bir gelecek için projeler yapan, onlar için endişe duyan, uykularını kaçıran, kilo verip zayıflayan, kısacası gelecek endişesi ile kıvranan insanoğlu acaba gerçek gelecek için neler düşünür ve ne gibi hazırlık yapar?
İnsan, yazdan sonra gelecek olan kışı karşılamaya ve önlem almaya kendini zorunlu bilip hazırlık yaptığı gibi, yaşamakta olduğu geçici ve kısacık yaşamdan hemen sonra gelecek olan ölümü de karşılamaya hazır mıdır?
İnsan, madem fanidir, ömür bin yıl da olsa bir gün bitecektir.
Bin yıl ömür sürmüş birine hayattan ne anladığını sorarsak; büyük bir olasılıkla o da gülümseyerek ‘hiçbir şey’ anlamadığını söyleyecektir. Bunca yılın nasıl geçtiğini anlamadığını da ifade edecektir.
Ne kadar başarılı olursak olalım kimi zaman çok basit bir hata cana yahut canlara mal olabilir.
Ve sonuç olarak da geride kalanların canı çok yanabilir.
Kariyerimize olumlu yön verecek şekilde kendimizi geliştirelim, bu tamam.
Gerekirse değişelim ve gelişelim...
Ama önce iş işten geçmeden güvenliği sona değil, başa alalım…
Elimizdekilerin değerini bilelim…
Onlar elimizden uçup gittiğinde ve yapacak bir şey kalmadığında ‘Keşke’ dememek için…
Gündelik yaşamın zorlukları içinde bir şeylere sahip olmak önemli olarak gözükse bile, insanların hayat çizgilerine bakıldığında bu salt çok küçük bir andır.
İnsanlar için asıl önemli olan mutluluktur.
Mutluluk ise içinde yaşanılan günü değerli kılmak ve başka insanların da bu değeri paylaşmasına yardımcı olmaktır.