Dünyanın bilim ve teknolojik çağını yaşadığı bir dönemde yaşıyoruz. Her alanda büyük gelişmelerin ve inkişafların yaşandığına şahit oluyoruz. İnsanoğlu oturduğu yerden bir dokunuşla yer küresinin en ücra köşesine kadar ulaşabiliyor, her türlü olayları izleyebiliyor… Gerektiğinde de anında müdahale edebiliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde insanoğlunun çevresiyle ve ruhuyla olan problemleri de azalıyor gibi… Ama gerçekte ise beden ve ruhtan ibaret olan insan, tek taraflı bir beslenme modeli ile bedenin huzur bulması da mümkün değildir… Bunun içindir ki insanlık tam olarak huzur ve sükûna kavuşamıyor. Her taraf da şiddetin, terörün, zulmün, yalanın, hilenin insan ruhunu karartan her türlü kötülüklerin hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu hengâmede insan yalnızlaşıyor ve kendine de yabancılaşıyor. Aile içi iletişimin koptuğu, ümidimiz ve geleceğimiz olan gençlerimizin uyuşturucu bataklığına saplandığı ve birey ve toplum ahlakının kokuştuğu bir döneme de geldik. Nefsanîliğin alabildiği, meşhur bir atasözümüzü de ifade edildiği gibi, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”. Felsefesi aklı ve kalbi öldürdüğü gibi, nemelazımcılık fikrinden tek çıkış yolu ümit ışığı inanç ve güzel ahlak prensipleridir. Bunun içinde günümüz insanı huzur ve barış istiyorsa Hz Peygamberi yeniden keşfedecek gençlere ve gençliğe bu şuuru verecektir.
Konuşmalarımızda ve yazılarımızda gençlerimizin istikbalimizin teminatı, geleceğe ümitle bakan bir nazar olduğunu iddia ediyor, hayal edipte yapamadıklarımızı gençlerden bekliyoruz. Gençlik bu beklentilerimizi karşılamayınca da onları şikâyet ediyor, yanlış bir düşünce ile felaket habercisi gibi görüyoruz… Gençliğimizi bir felaket habercisi olarak yetiştirmek ve geleceğimizin aydınlık olmasını istiyorsak, aile ve toplum olarak tüm kurumlarımızla birlikte gençlere sahip çıkmalıyız. Tertemiz ve bembeyaz bir levha gibi olan gençlerin ruhlarına, İslam ahlakını, edebini terbiyesini aşılamalıyız.
Seçimlere az bir süre de kalsa siyasi partiler, iktidara geldiklerinde neler yapacaklarına dair plan ve projelerini kapsayan seçim beyannamelerini kamuoyuna açıkladılar. Gerçi beyannamelerin hiçbirinin içinde plan ve proje babında insanımızın ve ülkemizin sorunlarını nasıl çözecekleri hususunda görüşleri yok. Beyannameler sadece vaatleri içermekte, ama vadettiklerini nasıl gerçekleştirecekleri ve ekonomik kaynakları nasıl işletecekleri, vaatlerin temelini teşkil eden parayı nereden ve nasıl temin edeceğini hiçbirisi söylemiyor. Biz bu uçuk kaçık vaatleri defalarca daha önceleri de duyduk. Eski siyasiler vaat konusunda o kadar ileri gitmişlerdi ki, ortada vaat edilecek bir şey kalmayınca da rahmetli Demirel pratik zekasıylaonlar ne verirlerse ben bir fazlasını vereyim.” Diyerek siyasi arenayı müzayede salonuna çevirmişti. Aynı mantalite bu seçimde de hortladı. Artık liderler vadedecek bir şey bulmakta da sıkıntı çekmeye başladılar. Buna rağmen beyannameler de toplum için en lüzumlu olan konular beyannamelere belki de kasıtlı olarak sokulmamış. Ahlak ve maneviyat, dindar gençlik, eğitim politikası, İslam ülkelerinin sorunları, birliği ve işbirliğinin tesisi hususunda neler yapabilirize ait çözümler yok. Bütün partiler hepsi bir ağızdan, maddeyi insanlarımızın ağzına dayamışlar, ahlak ve maneviyatın adı hiç okunmuyor. Bilmek gerekir ki insanın ruhunu beynini ve kalbini doyurmadan, midesini hiç doyuramazsın. Zira eskilerin dediği gibi insanın gözünü ancak kara toprak doyurur. Rahmetli Erbakan her seçim konuşmasında “önce ahlak ve maneviyat” diye basbar bağırdı. Ama onun bugünkü talebeleri bu kutsal mefhumları unutmuşlar, haberleri dahi yok. Bu beyefendiler, bizlerin eskiden iman dediğimiz kavram müteahhit olunca paraya dönüşmüş. Karşımıza alıp eleştirdiğimiz muhalefet partilerin hepsi gençliğin ve insanımızın ağzına maddeyi dayıyor ve hem de senden daha fazlasını vadediyor. Dünya liderine sahibiz,Ayasofyayı biz açtık,başörüsünü biz serbesbıraktık diyerek övündüğümüz bir partinin ,diğer partilerden daha dindar olduğu vurgusunu,enazından küçük bir başlıkla da olsa ahlak ve maneviyat vurgusunu seçim beyannamesinde görmek isterdik.
Elbette ki sen her şeyini paraya bağlarsan, ruhunu şeytana satmış olursun. Her şeyin para olmadığını, para ile çözülmediğini elbette bir gün anlayacağız. Gençlerimizin büyük çoğunluğu 2011 yılına kadar paralel çetenin elinde yoğruldu. Okullarda, kolejlerde ve hatta üniversitelerimizde onlar vardı. Onlar sayesinde gençlerin kafalarında gelenek algısının altı oyuldu. Ülkenin tüm kurumlarının da altı oyuldu. Gelenek yok, ahlak yok, ideal yok bugüne kadar büyüyüp geldiler. Şimdi onların cebine üç beş kuruş koyup tahkim edeceğimizi düşünmek saf dillik olur. Sadece iş-aş ikilemi üzerinde politika geliştirmek AK partiyi, ANAP lılaştırır, dünyevileştirir. Anadolu insanının cebine üç beş kuruş koymakla ikna edemezsiniz. Anadolu insanı bize lüks evlerde oturun, ciplere binin diye oy vermedi. Sadece ekonomik gerekçelerle insanların oyunu almadık. AK partinin ilk zamanlarda ortaya koyduğu ahlak politikasına, yetimin hakkını kimseye yedirtmem söylemine, dindar nesil mefkûresine oy verdi. Şimdi ise AK parti beyannamesinde ümmet bilincinden eser yok. Vatan-Millet ideali yok, yolsuzluklarla mücadele yok. Unutmayalım ki kapitalistlerin kabul ettiği gibi dünyada her şeyin bir fiyatı vardır, ama fiyatla gelen, daha fazla fiyatı vereni gördüğünde gider.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
AHLAK VE MAMENVİYAT NİYE YOK?
Dünyanın bilim ve teknolojik çağını yaşadığı bir dönemde yaşıyoruz. Her alanda büyük gelişmelerin ve inkişafların yaşandığına şahit oluyoruz. İnsanoğlu oturduğu yerden bir dokunuşla yer küresinin en ücra köşesine kadar ulaşabiliyor, her türlü olayları izleyebiliyor… Gerektiğinde de anında müdahale edebiliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde insanoğlunun çevresiyle ve ruhuyla olan problemleri de azalıyor gibi… Ama gerçekte ise beden ve ruhtan ibaret olan insan, tek taraflı bir beslenme modeli ile bedenin huzur bulması da mümkün değildir… Bunun içindir ki insanlık tam olarak huzur ve sükûna kavuşamıyor. Her taraf da şiddetin, terörün, zulmün, yalanın, hilenin insan ruhunu karartan her türlü kötülüklerin hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu hengâmede insan yalnızlaşıyor ve kendine de yabancılaşıyor. Aile içi iletişimin koptuğu, ümidimiz ve geleceğimiz olan gençlerimizin uyuşturucu bataklığına saplandığı ve birey ve toplum ahlakının kokuştuğu bir döneme de geldik. Nefsanîliğin alabildiği, meşhur bir atasözümüzü de ifade edildiği gibi, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”. Felsefesi aklı ve kalbi öldürdüğü gibi, nemelazımcılık fikrinden tek çıkış yolu ümit ışığı inanç ve güzel ahlak prensipleridir. Bunun içinde günümüz insanı huzur ve barış istiyorsa Hz Peygamberi yeniden keşfedecek gençlere ve gençliğe bu şuuru verecektir.
Konuşmalarımızda ve yazılarımızda gençlerimizin istikbalimizin teminatı, geleceğe ümitle bakan bir nazar olduğunu iddia ediyor, hayal edipte yapamadıklarımızı gençlerden bekliyoruz. Gençlik bu beklentilerimizi karşılamayınca da onları şikâyet ediyor, yanlış bir düşünce ile felaket habercisi gibi görüyoruz… Gençliğimizi bir felaket habercisi olarak yetiştirmek ve geleceğimizin aydınlık olmasını istiyorsak, aile ve toplum olarak tüm kurumlarımızla birlikte gençlere sahip çıkmalıyız. Tertemiz ve bembeyaz bir levha gibi olan gençlerin ruhlarına, İslam ahlakını, edebini terbiyesini aşılamalıyız.
Seçimlere az bir süre de kalsa siyasi partiler, iktidara geldiklerinde neler yapacaklarına dair plan ve projelerini kapsayan seçim beyannamelerini kamuoyuna açıkladılar. Gerçi beyannamelerin hiçbirinin içinde plan ve proje babında insanımızın ve ülkemizin sorunlarını nasıl çözecekleri hususunda görüşleri yok. Beyannameler sadece vaatleri içermekte, ama vadettiklerini nasıl gerçekleştirecekleri ve ekonomik kaynakları nasıl işletecekleri, vaatlerin temelini teşkil eden parayı nereden ve nasıl temin edeceğini hiçbirisi söylemiyor. Biz bu uçuk kaçık vaatleri defalarca daha önceleri de duyduk. Eski siyasiler vaat konusunda o kadar ileri gitmişlerdi ki, ortada vaat edilecek bir şey kalmayınca da rahmetli Demirel pratik zekasıylaonlar ne verirlerse ben bir fazlasını vereyim.” Diyerek siyasi arenayı müzayede salonuna çevirmişti. Aynı mantalite bu seçimde de hortladı. Artık liderler vadedecek bir şey bulmakta da sıkıntı çekmeye başladılar. Buna rağmen beyannameler de toplum için en lüzumlu olan konular beyannamelere belki de kasıtlı olarak sokulmamış. Ahlak ve maneviyat, dindar gençlik, eğitim politikası, İslam ülkelerinin sorunları, birliği ve işbirliğinin tesisi hususunda neler yapabilirize ait çözümler yok. Bütün partiler hepsi bir ağızdan, maddeyi insanlarımızın ağzına dayamışlar, ahlak ve maneviyatın adı hiç okunmuyor. Bilmek gerekir ki insanın ruhunu beynini ve kalbini doyurmadan, midesini hiç doyuramazsın. Zira eskilerin dediği gibi insanın gözünü ancak kara toprak doyurur. Rahmetli Erbakan her seçim konuşmasında “önce ahlak ve maneviyat” diye basbar bağırdı. Ama onun bugünkü talebeleri bu kutsal mefhumları unutmuşlar, haberleri dahi yok. Bu beyefendiler, bizlerin eskiden iman dediğimiz kavram müteahhit olunca paraya dönüşmüş. Karşımıza alıp eleştirdiğimiz muhalefet partilerin hepsi gençliğin ve insanımızın ağzına maddeyi dayıyor ve hem de senden daha fazlasını vadediyor. Dünya liderine sahibiz,Ayasofyayı biz açtık,başörüsünü biz serbesbıraktık diyerek övündüğümüz bir partinin ,diğer partilerden daha dindar olduğu vurgusunu,enazından küçük bir başlıkla da olsa ahlak ve maneviyat vurgusunu seçim beyannamesinde görmek isterdik.
Elbette ki sen her şeyini paraya bağlarsan, ruhunu şeytana satmış olursun. Her şeyin para olmadığını, para ile çözülmediğini elbette bir gün anlayacağız. Gençlerimizin büyük çoğunluğu 2011 yılına kadar paralel çetenin elinde yoğruldu. Okullarda, kolejlerde ve hatta üniversitelerimizde onlar vardı. Onlar sayesinde gençlerin kafalarında gelenek algısının altı oyuldu. Ülkenin tüm kurumlarının da altı oyuldu. Gelenek yok, ahlak yok, ideal yok bugüne kadar büyüyüp geldiler. Şimdi onların cebine üç beş kuruş koyup tahkim edeceğimizi düşünmek saf dillik olur. Sadece iş-aş ikilemi üzerinde politika geliştirmek AK partiyi, ANAP lılaştırır, dünyevileştirir. Anadolu insanının cebine üç beş kuruş koymakla ikna edemezsiniz. Anadolu insanı bize lüks evlerde oturun, ciplere binin diye oy vermedi. Sadece ekonomik gerekçelerle insanların oyunu almadık. AK partinin ilk zamanlarda ortaya koyduğu ahlak politikasına, yetimin hakkını kimseye yedirtmem söylemine, dindar nesil mefkûresine oy verdi. Şimdi ise AK parti beyannamesinde ümmet bilincinden eser yok. Vatan-Millet ideali yok, yolsuzluklarla mücadele yok. Unutmayalım ki kapitalistlerin kabul ettiği gibi dünyada her şeyin bir fiyatı vardır, ama fiyatla gelen, daha fazla fiyatı vereni gördüğünde gider.