Çünkü kendi egosunu tanrı gibi gören lider, karşısında çatlak ses çıkarmasını istemez, kendisini eleştiriye tahammül edemez. Hukuk onlar için bir argümandır, yeri geldiğinde kullanabilecekleri bir metadır. Gerektiğinde kendileri hukuka uymadıkları gibi, hukuku kendilerine uydururlar. Böyle bir liderin sultasında milletten maaşını alan bürokratlar, hukuka göre değil, liderin ağzından çıkacak söze hareket ederler.
Türkiye, bugüne kadar, bu tip liderleri ve parti tiranlarını çok gördü. Cumhuriyettin kuruluşundan itibaren devleti idare eden parti liderlerinin hepsi tabiri caizse “dediğim dedik” öttürdüğüm düdük” diyen cinstendi. Amblemlerinde görülen okların temsil ettiği umdelerin hiçbirisinin ifade ettikleri manalara bağlı kalınmadı. Yine lider hem partisini ve hem de devleti tek başına idare etti. Maalesef çok partili sisteme geçildikten sonra da bir şey değişmedi. Ve hatta uygulamalar ve baskılar nedeniyle devleti tağut görenlerin, zamanla güç zehirlenmesine uğraması ve akabinde kendileri ile birlikte, devletleşen partilerini ya da partileşen devleti tabulaştırmaya başlamaları ilginç bir paradokstur.
Dini ve siyasi putlaştırma tehlikeli olmakla beraber, en korkuncu, dini ve siyasi kişiliği kendinde birleştirdiğini zanneden, siyasi gücü elinde tuttuğundan etrafı dalkavuklarca çevrelenen, tüm dost uyarılarına kulağını kapayan, meczup olduğunun dahi farkında olmayan tiplerdir. Allah (CC) bir Müslümanın kimi, nasıl ve ne kadar seveceği, sevgisinin hudutlarını açıkça vaaz etmiştir. Bakara süresi 165. Ayetinde “İnsanlardan bazıları da Allah’tan başkasını eş, ortak edinir ve Allah’ı seviyor gibi onları severler. İman edenlerin Allah’a olan muhabbeti ise daha fazladır.”
Aşırı sevgi insan da putlaştırma olgusunu doğurur. Bununda ilk aşaması hafi (gizli) şirktir. Zira şirk önce masumane niyetlerin perdesi arkasına gizlenerek başlar. Onun içindir ki peygamberimiz, (SAV) yüze karşı övülme gibi masumane davranışı hoş karşılamamıştır. Çünkü yüze karşı övgü kişideki kibir mikrobunu canlandırır. Allah’ın rızasını unutup, insanlara riya ve gösterişte bulunmak, Allah’ın insanların yaşaması için araç kıldığı mahlûkata olduğundan fazla önem vererek amaç edinmek, onları tesir gücüne sahip olduğunu zannetmek, İman açısındantehlikeli ve gizli şirkin ilk adımıdır. Unutmayalım ki İslam’dan önce Kâbe içinde bulunan Hubel, lat, menat ve uzza isimli putlar Hz. Nuh devrinde yaşayan iyi huylu, cömert ve Salih insanların adıdır. Bu insanlar ölünce onların resimleri sonra heykelleri yapılmış ve zaman geçtikçe halk onlara tapınmaya başlamıştı. İşte sevgi ve saygı da aşırılığa gidip ilahi çizgi aşılınca, iş Allah’a şirk koşmaya kadar gidebilmektedir.
Virüs, önce Çin’in teknoloji şehri olarak kabul edilen Wuhan şehrinde başladı. Oradan da bütün dünyaya yayıldı. Başlangıcı biraz eskiye dayansa da 20 Ocak 2020 yılında resmen Dünya Sağlık Örgütü bu salgını kabul etti. Bazı devletler bu salgını ciddiye aldılar. Bu virüsle mücadele edebilecek ilaç, maske kit ve yoğun bakım ünitelerini kurdurlar. Araç gereçlerini de stokladılar. Bu virüsün bir gün bize geleceğini 20 Ocak da görmüş olmamıza rağmen Türkiye olarak bizler ne yaptık? Virüsün yayılmasını önleyici tedbirler aldık mı? Bu konuda hükümetimizin tek olumlu yaptığı işlerden birisi olan “Bilim Kurulunu” oluşturması çok olumlu bir davranış oldu. Kurulun başında bulunan sağlık bakanı, her türlü tedbiri aldık, mücadele için gerekli her türlü araç gereç ve tedaviler için gerekli yoğun bakım ünitelerinin bulunduğunu, TV ekranlarında yumuşak lisanıyla kamuoyuna anlattı. Hatta sayın büyüklerimiz, Türkiye de üretimi yapılan beşyüzbin adet hızlı tanıma kitinin yurtdışına ihraç bile edildiği, gazete sayfalarında yer aldı. Laf da bu virüsün hakkından gelinebileceğine sayın büyüklerimiz o kadar inanmışlardı ki; ne zaman vaka sayısı arttı, millet hastanelere tahlil yaptırmak üzere yığılınca, kazın ayağının söylenenler gibi olmadığı anlaşıldı. Alelacele Çin den beşyüz bin adet tanıma kiti sipariş edildi, ilaç stoku olmadığı içinde haberlerde gördük. Özel uçaklarla Çin’den tedavi amaçlı ilaç getirmeye başladık. Olay bizde patladığında dikkat ederseniz, sağlık bakanının, daha önceleri 17 kuruş olan basit ağız maskeleri, Kolonya, antiseptik maddeler dezenfektan sular birden bire piyasadan yok oldu. 17 kuruşluk maskeler tezgah altından dört liraya satılmaya başlandı. Virüsle alakası olsun olmasın ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında üç beş kat arttı. Bir kısım insanlar aç kalmış kurtlar gibi marketlerdeki reyonlara saldırmadılar mı? Sorsanız marketleri yağmalamayanlar, temel ihtiyaç maddeleri ile, virüsle mücadele de kullanılması gereken araç ve gereçleri stoklayanlar, krizi fırsata çevirerek fiyatları bir günde üç beş misli yukarı çekenler, Müslümanız da derler. Hani bizim peygamberimiz, “komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir.” Buyuruyordu. Kriz de sen evinde, apartmanında stokladığın malzemeleri tüketirken, yan komşun çocuklarına bir dilim ekmek bulamıyorsa, seni stokladığın bu yiyecekler kurtarabilecek mi?
DEVAM EDECEK
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
BİR VİRÜSÜN ETTİKLERİ (4)
Çünkü kendi egosunu tanrı gibi gören lider, karşısında çatlak ses çıkarmasını istemez, kendisini eleştiriye tahammül edemez. Hukuk onlar için bir argümandır, yeri geldiğinde kullanabilecekleri bir metadır. Gerektiğinde kendileri hukuka uymadıkları gibi, hukuku kendilerine uydururlar. Böyle bir liderin sultasında milletten maaşını alan bürokratlar, hukuka göre değil, liderin ağzından çıkacak söze hareket ederler.
Türkiye, bugüne kadar, bu tip liderleri ve parti tiranlarını çok gördü. Cumhuriyettin kuruluşundan itibaren devleti idare eden parti liderlerinin hepsi tabiri caizse “dediğim dedik” öttürdüğüm düdük” diyen cinstendi. Amblemlerinde görülen okların temsil ettiği umdelerin hiçbirisinin ifade ettikleri manalara bağlı kalınmadı. Yine lider hem partisini ve hem de devleti tek başına idare etti. Maalesef çok partili sisteme geçildikten sonra da bir şey değişmedi. Ve hatta uygulamalar ve baskılar nedeniyle devleti tağut görenlerin, zamanla güç zehirlenmesine uğraması ve akabinde kendileri ile birlikte, devletleşen partilerini ya da partileşen devleti tabulaştırmaya başlamaları ilginç bir paradokstur.
Dini ve siyasi putlaştırma tehlikeli olmakla beraber, en korkuncu, dini ve siyasi kişiliği kendinde birleştirdiğini zanneden, siyasi gücü elinde tuttuğundan etrafı dalkavuklarca çevrelenen, tüm dost uyarılarına kulağını kapayan, meczup olduğunun dahi farkında olmayan tiplerdir. Allah (CC) bir Müslümanın kimi, nasıl ve ne kadar seveceği, sevgisinin hudutlarını açıkça vaaz etmiştir. Bakara süresi 165. Ayetinde “İnsanlardan bazıları da Allah’tan başkasını eş, ortak edinir ve Allah’ı seviyor gibi onları severler. İman edenlerin Allah’a olan muhabbeti ise daha fazladır.”
Aşırı sevgi insan da putlaştırma olgusunu doğurur. Bununda ilk aşaması hafi (gizli) şirktir. Zira şirk önce masumane niyetlerin perdesi arkasına gizlenerek başlar. Onun içindir ki peygamberimiz, (SAV) yüze karşı övülme gibi masumane davranışı hoş karşılamamıştır. Çünkü yüze karşı övgü kişideki kibir mikrobunu canlandırır. Allah’ın rızasını unutup, insanlara riya ve gösterişte bulunmak, Allah’ın insanların yaşaması için araç kıldığı mahlûkata olduğundan fazla önem vererek amaç edinmek, onları tesir gücüne sahip olduğunu zannetmek, İman açısındantehlikeli ve gizli şirkin ilk adımıdır. Unutmayalım ki İslam’dan önce Kâbe içinde bulunan Hubel, lat, menat ve uzza isimli putlar Hz. Nuh devrinde yaşayan iyi huylu, cömert ve Salih insanların adıdır. Bu insanlar ölünce onların resimleri sonra heykelleri yapılmış ve zaman geçtikçe halk onlara tapınmaya başlamıştı. İşte sevgi ve saygı da aşırılığa gidip ilahi çizgi aşılınca, iş Allah’a şirk koşmaya kadar gidebilmektedir.
Virüs, önce Çin’in teknoloji şehri olarak kabul edilen Wuhan şehrinde başladı. Oradan da bütün dünyaya yayıldı. Başlangıcı biraz eskiye dayansa da 20 Ocak 2020 yılında resmen Dünya Sağlık Örgütü bu salgını kabul etti. Bazı devletler bu salgını ciddiye aldılar. Bu virüsle mücadele edebilecek ilaç, maske kit ve yoğun bakım ünitelerini kurdurlar. Araç gereçlerini de stokladılar. Bu virüsün bir gün bize geleceğini 20 Ocak da görmüş olmamıza rağmen Türkiye olarak bizler ne yaptık? Virüsün yayılmasını önleyici tedbirler aldık mı? Bu konuda hükümetimizin tek olumlu yaptığı işlerden birisi olan “Bilim Kurulunu” oluşturması çok olumlu bir davranış oldu. Kurulun başında bulunan sağlık bakanı, her türlü tedbiri aldık, mücadele için gerekli her türlü araç gereç ve tedaviler için gerekli yoğun bakım ünitelerinin bulunduğunu, TV ekranlarında yumuşak lisanıyla kamuoyuna anlattı. Hatta sayın büyüklerimiz, Türkiye de üretimi yapılan beşyüzbin adet hızlı tanıma kitinin yurtdışına ihraç bile edildiği, gazete sayfalarında yer aldı. Laf da bu virüsün hakkından gelinebileceğine sayın büyüklerimiz o kadar inanmışlardı ki; ne zaman vaka sayısı arttı, millet hastanelere tahlil yaptırmak üzere yığılınca, kazın ayağının söylenenler gibi olmadığı anlaşıldı. Alelacele Çin den beşyüz bin adet tanıma kiti sipariş edildi, ilaç stoku olmadığı içinde haberlerde gördük. Özel uçaklarla Çin’den tedavi amaçlı ilaç getirmeye başladık. Olay bizde patladığında dikkat ederseniz, sağlık bakanının, daha önceleri 17 kuruş olan basit ağız maskeleri, Kolonya, antiseptik maddeler dezenfektan sular birden bire piyasadan yok oldu. 17 kuruşluk maskeler tezgah altından dört liraya satılmaya başlandı. Virüsle alakası olsun olmasın ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında üç beş kat arttı. Bir kısım insanlar aç kalmış kurtlar gibi marketlerdeki reyonlara saldırmadılar mı? Sorsanız marketleri yağmalamayanlar, temel ihtiyaç maddeleri ile, virüsle mücadele de kullanılması gereken araç ve gereçleri stoklayanlar, krizi fırsata çevirerek fiyatları bir günde üç beş misli yukarı çekenler, Müslümanız da derler. Hani bizim peygamberimiz, “komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir.” Buyuruyordu. Kriz de sen evinde, apartmanında stokladığın malzemeleri tüketirken, yan komşun çocuklarına bir dilim ekmek bulamıyorsa, seni stokladığın bu yiyecekler kurtarabilecek mi?
DEVAM EDECEK