Canlılar ve insan doğduğu andan itibaren belli bir çevre içinde kendini bulur. Ailesinin yaşadığı ev ortamı, sokağı, mahallesi şehri ve en nihayet ülkesi ve dünyası çevre dediğimiz ortamı ifade eder. Çevre canlıların sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda, inancını, örfünü, kültürünü de oluşturan bir değerdir. Bu haliyle çevremiz, bizim hem dış dünyamızı ve hem de iç âlemimizi şekillendirir. Bu ilişkiden hareketle mana ile çevrenin ilişkilerinin birbiriyle paralel gittiğini, manen ve ruhen kendilerini günahlarından arındırmış olanların, yaşadıkları çevreyi de pisliklerden temizlediklerini varsayabiliriz. Çevremiz Cenabı Hak tarafından insanın emrine verilen masum bir emanettir. Ancak ilk insan Hz. Adem (AS)’ın dünyaya gönderilişinden itibaren tertemiz olan bu emaneti zamanla kirleten ve mahveden insanoğlu olmuştur. Demek ki esas mesele insan ve insanın kirlenmesi meselesidir. Gönlü ve kafası kirlenmiş, sevgi, insaf ve merhametten mahrum, gözünü para hırsı bürümüş, aç gözlü bencil insanların yaşadığı bir dünyada, insaftan, ıslahtan, ikramdan, düzen ve ahenkten de bahsedilmez. Bu sebepledir ki, çevrenin kirlenmesi bir bakıma, insanın manen kirlenmesi ile doğru orantılıdır.
1-)Tarihi Gelişim Süreci
Bayındırlık, bayındır kılma, geliştirme ve şenlendirme anlamında kullanılan “İMAR” sözcüğü belediye sınırları içinde ve dışında yapılaşmaya ve yerleşmeye konu yerlerin belirli plan çerçevesinde mamur hale gelmesini anlatır.
İmar faaliyeti insanlık tarihi ile başlar. İlk insanlar toplu yaşamaya başladıkları, küçük klanlar, köyler ve site şehirleri kurdukları andan itibaren, yaşadıkları çevreyi güzelleştirmek namına bir takım kurallar manzumesi kabul ederek, ilk defa çevre insan ilişkilerinin önemini anlamışlardır. Tarihi gelişimi içinde, giderek gelişen ve sürekli bir yükselme trendi gösteren imar hareketleri günümüze kadar ulaşarak en modern halini almıştır. Günümüzde imar faaliyetleri belli bir disipline içinde ve plan çerçevesinde yürütülmektedir.
Tarihi gelişim süreci içerisinde, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, toplu yaşam tarzına geçen insanlar, hayatlarını daha düzenli geçirebilmeleri için aralarında belirleyici kurallar koymuş olabilirler. Her ne kadar günümüzde bazı toplum bilimciler, insanların ilk atalarının mağaralar da yaşadıklarını ileri sürseler de, bu düşünce tarzı sadece bir iddia ve tezdir. Doğruluğu belgelenmemiş bir safsatadır. Zira inancımıza göre yeryüzünde halife olarak yaratılan ilk insan ilk peygamber Hz. Adem’dir. İlk akıl da odur. Cenabı Hak insanı yaratırken de, ona akıl vermiş, fikir vermiş, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt etme iradesini de vermiştir. Peygamberler de bulunması gereken sıfatlar göz önüne alınıp düşünüldüğünde, atası ilk insan ve ilk peygamber olan insanoğlu, daha yaradılıştan itibaren yaratılış kodları gereği yaşadığı çevreyi ve yaşam alanlarını yaşanabilir bir ortam haline getirmesini de bilebilmiştir. Günümüz insanı belki, aklına fazla güvenmesi ve gururundan dolayı, eski çağlarda yaşayan toplumların medeniyet anlayışını küçümsemiş olsa bile, bugün karanlık dediğimiz o çağlarda yaşamış ve bugüne kadar gelmiş eserlerine baktığımızda, bir Hz. Süleyman tahtının olduğu gibi yer ve mekan değiştirmesine, bugün bile insanoğlunun gözlerinin içine giren Mısırdaki piramitlerin yapılış sırlarına, Peru’daki Aztek ve İnkaların yüzyıllar önceki çalışmalarında ortaya çıkan uzay cisim ve havaalanı görünümlü yapılara akıl dahi erdiremiyoruz. İnsanların yaşadıkları ortamı güzelleştirme faaliyeti sayılan medeniyet ve imar olgusu kısaca insanlık tarihi ile başlar. Eski ve yeni arasındaki tek fark bu faaliyetlerin yazılı hale getirilmesinden kaynaklanmaktadır.
ÇEVRE ve İMAR İLİŞKİLERİ (2)
Şehircilik ve imar konularında atalarımızın da başarılı hizmetler ve çalışmalar yaptığını görürüz. Ve hatta bugünkü siyasi idarecilerin imar ve şehirleşme konusunda yaptıkları hatalı düzenlemelere bakarsak, ceddimizin günümüzden fersah fersah ileride olduğu görülür. Osmanlı zaptettiği her şehre girdiğinde, eski mekanları olduğu gibi korumuş, buna ilaveten de kendi mührünü vurmak içinde, camiler kapalı çarşılar, hanlar, hamamlar çeşmeler, imaret haneler ve benzeri binalarla şehirleri donatarak, insanların daha güzel yaşayabilecekleri alanlara dönüştürmüştür. En basitinden bugün içinde yaşadığımız, yeşil Bursa’mızın dün ve bugününü kıyaslarsak eskilerin bizden şehircilik konusunda çok üstlerde olduğunu görürüz. Bursa’mızın Osmanlının hakimiyetine geçtikten sonraki, şehrin ve binaların konumları ve yer seçimleri, tamamen havasının temiz, oksijenin ve temiz sularının bol olduğu, sel sularının rahatça ovaya akabileceği Uludağ’ın eteklerine inşa edilmiştir. Bursa’nın batısındaki Çekirge semtindeki Hamamlar bölgesi Muradiye cami ve Külliyesi, Kale içi, ve Tahtakale, Ulucami, Yeşil, Emirsultan ve Yıldırım camilerinin konumlarını düşünürsek, bu yerleşim yerlerinin hepsi de Uludağ’ın eteğinde ovaya hakim tepe bölgelerindedir. O zamanın insanının hiçbiri gelip de Bursa ovasını işgal etmiş değil.
Bugün ise onların torunları bizler yanlış imar politikaları sonucu, doyduğumuz ovayı işgal etmişiz. Maalesef bu işgali bile düzenli, planlı bir şekilde yapamadık. Bursa da yaşayan eski yaşlılarımız bilirler, daha çok kısa bir zaman önce bugünkü Haşim İşcan caddesinin altı bağlık, bahçelik ve üzerinde ekilip biçilen tarım alanları idi. Beceriksiz ve basiretsiz idarecilerimiz sayesinde artık Bursa’mız Demirtaş ve İsmetiye ile birleşti. Denetimsizlik ve vurdumduymazlık sayesinde karmakarışık binalar, eski bahçeleri işgal etti. Şimdilerde ise hatamızı anlamış olacağız ki, belediyelerimiz bu çarpık yapılaşmayı dönüşüm adı altında telafiye çalışıyoruz.
Yazılı anlamda imar konusunda düzenleme 1848 yılında hazırlanarak uygulamaya konulan “Tarik ve ebniye” yol ve bina nizam namesi çıkarılmıştır. Bu metin, kanun değil bir nizamnamedir. Bu nizamname ile, şehirlerdeki bina ve yolların düzenlemelerin belirli kurallar dahilinde hazırlanarak, yaşanabilir bir şehirleşmenin alt yapısını oluşturma istemidir. Bu nizamnameler 1955 yılına kadar defalarca revize edilmiş, en sonunda da 1955 yıl savaş sonrası imar kanunlarına dönüşmüştür. Osmanlı idaresi tanzimatla birlikte yetkiler padişahtan alınıp, meclise geçtikten sonra, balkanlarda ve Ortadoğu da büyük toprak kayıplarına uğramış, basiretsiz yönetimler sonucu birdenbire küçülmeye ve düşüşe geçince, büyük şehirlere göçler başlamıştır. Bilhassa Kırım savaşından sonra, göçler sayesinde şehirlerde gece kondulaşma başlayınca 2. Abdülhamithan “6. Daire-i Belediye” ismi altında modern anlamla ilk belediyeyi kurmuştur.
İmarla ilgili ilk yerel bazda modern anlamda düzenleme 3194 sayılı imar kanunu ile getirilmiştir. Kanun kapsam itibariyle olumlu yenilikler getirmesine rağmen, teknik ve altyapı eksiklikleri mevcuttur. Bundan dolayıdır ki, günümüze kadar bir dizi değişiklikler yapılmıştır. Yasanın amacı “Bu kanun, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.” şeklin de 1. maddede ifade edilmiştir. Bu tarif kanımca çok eksiktir. En büyük eksikliği içinde “İNSAN” kavramının olmayışıdır. Sadece “Fiziki” şartları yani eşyayı korumayı amaçlamıştır. İnsan olmadan çevre ve çevresel faktörler düşünülemez. Modern anlamda imar planları, insan, toplum, çevre ilişkilerinde, kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma kullanma dengesi en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla yapılır. Coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak ARGE çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, imkânlar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına iyi ve sağlıklı yaşam koşulları sunmak amacıyla, kentin kendine has yaşama biçimi, dinamikleri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri halkın her türlü sosyal ve kültürel ihtiyaçları düşünülerek planlar hazırlanmaktadır.
DEVAM EDECEK…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
ÇEVRE ve İMAR İLİŞKİLERİ (1)
Canlılar ve insan doğduğu andan itibaren belli bir çevre içinde kendini bulur. Ailesinin yaşadığı ev ortamı, sokağı, mahallesi şehri ve en nihayet ülkesi ve dünyası çevre dediğimiz ortamı ifade eder. Çevre canlıların sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda, inancını, örfünü, kültürünü de oluşturan bir değerdir. Bu haliyle çevremiz, bizim hem dış dünyamızı ve hem de iç âlemimizi şekillendirir. Bu ilişkiden hareketle mana ile çevrenin ilişkilerinin birbiriyle paralel gittiğini, manen ve ruhen kendilerini günahlarından arındırmış olanların, yaşadıkları çevreyi de pisliklerden temizlediklerini varsayabiliriz. Çevremiz Cenabı Hak tarafından insanın emrine verilen masum bir emanettir. Ancak ilk insan Hz. Adem (AS)’ın dünyaya gönderilişinden itibaren tertemiz olan bu emaneti zamanla kirleten ve mahveden insanoğlu olmuştur. Demek ki esas mesele insan ve insanın kirlenmesi meselesidir. Gönlü ve kafası kirlenmiş, sevgi, insaf ve merhametten mahrum, gözünü para hırsı bürümüş, aç gözlü bencil insanların yaşadığı bir dünyada, insaftan, ıslahtan, ikramdan, düzen ve ahenkten de bahsedilmez. Bu sebepledir ki, çevrenin kirlenmesi bir bakıma, insanın manen kirlenmesi ile doğru orantılıdır.
1-)Tarihi Gelişim Süreci
Bayındırlık, bayındır kılma, geliştirme ve şenlendirme anlamında kullanılan “İMAR” sözcüğü belediye sınırları içinde ve dışında yapılaşmaya ve yerleşmeye konu yerlerin belirli plan çerçevesinde mamur hale gelmesini anlatır.
İmar faaliyeti insanlık tarihi ile başlar. İlk insanlar toplu yaşamaya başladıkları, küçük klanlar, köyler ve site şehirleri kurdukları andan itibaren, yaşadıkları çevreyi güzelleştirmek namına bir takım kurallar manzumesi kabul ederek, ilk defa çevre insan ilişkilerinin önemini anlamışlardır. Tarihi gelişimi içinde, giderek gelişen ve sürekli bir yükselme trendi gösteren imar hareketleri günümüze kadar ulaşarak en modern halini almıştır. Günümüzde imar faaliyetleri belli bir disipline içinde ve plan çerçevesinde yürütülmektedir.
Tarihi gelişim süreci içerisinde, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, toplu yaşam tarzına geçen insanlar, hayatlarını daha düzenli geçirebilmeleri için aralarında belirleyici kurallar koymuş olabilirler. Her ne kadar günümüzde bazı toplum bilimciler, insanların ilk atalarının mağaralar da yaşadıklarını ileri sürseler de, bu düşünce tarzı sadece bir iddia ve tezdir. Doğruluğu belgelenmemiş bir safsatadır. Zira inancımıza göre yeryüzünde halife olarak yaratılan ilk insan ilk peygamber Hz. Adem’dir. İlk akıl da odur. Cenabı Hak insanı yaratırken de, ona akıl vermiş, fikir vermiş, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt etme iradesini de vermiştir. Peygamberler de bulunması gereken sıfatlar göz önüne alınıp düşünüldüğünde, atası ilk insan ve ilk peygamber olan insanoğlu, daha yaradılıştan itibaren yaratılış kodları gereği yaşadığı çevreyi ve yaşam alanlarını yaşanabilir bir ortam haline getirmesini de bilebilmiştir. Günümüz insanı belki, aklına fazla güvenmesi ve gururundan dolayı, eski çağlarda yaşayan toplumların medeniyet anlayışını küçümsemiş olsa bile, bugün karanlık dediğimiz o çağlarda yaşamış ve bugüne kadar gelmiş eserlerine baktığımızda, bir Hz. Süleyman tahtının olduğu gibi yer ve mekan değiştirmesine, bugün bile insanoğlunun gözlerinin içine giren Mısırdaki piramitlerin yapılış sırlarına, Peru’daki Aztek ve İnkaların yüzyıllar önceki çalışmalarında ortaya çıkan uzay cisim ve havaalanı görünümlü yapılara akıl dahi erdiremiyoruz. İnsanların yaşadıkları ortamı güzelleştirme faaliyeti sayılan medeniyet ve imar olgusu kısaca insanlık tarihi ile başlar. Eski ve yeni arasındaki tek fark bu faaliyetlerin yazılı hale getirilmesinden kaynaklanmaktadır.
ÇEVRE ve İMAR İLİŞKİLERİ (2)
Şehircilik ve imar konularında atalarımızın da başarılı hizmetler ve çalışmalar yaptığını görürüz. Ve hatta bugünkü siyasi idarecilerin imar ve şehirleşme konusunda yaptıkları hatalı düzenlemelere bakarsak, ceddimizin günümüzden fersah fersah ileride olduğu görülür. Osmanlı zaptettiği her şehre girdiğinde, eski mekanları olduğu gibi korumuş, buna ilaveten de kendi mührünü vurmak içinde, camiler kapalı çarşılar, hanlar, hamamlar çeşmeler, imaret haneler ve benzeri binalarla şehirleri donatarak, insanların daha güzel yaşayabilecekleri alanlara dönüştürmüştür. En basitinden bugün içinde yaşadığımız, yeşil Bursa’mızın dün ve bugününü kıyaslarsak eskilerin bizden şehircilik konusunda çok üstlerde olduğunu görürüz. Bursa’mızın Osmanlının hakimiyetine geçtikten sonraki, şehrin ve binaların konumları ve yer seçimleri, tamamen havasının temiz, oksijenin ve temiz sularının bol olduğu, sel sularının rahatça ovaya akabileceği Uludağ’ın eteklerine inşa edilmiştir. Bursa’nın batısındaki Çekirge semtindeki Hamamlar bölgesi Muradiye cami ve Külliyesi, Kale içi, ve Tahtakale, Ulucami, Yeşil, Emirsultan ve Yıldırım camilerinin konumlarını düşünürsek, bu yerleşim yerlerinin hepsi de Uludağ’ın eteğinde ovaya hakim tepe bölgelerindedir. O zamanın insanının hiçbiri gelip de Bursa ovasını işgal etmiş değil.
Bugün ise onların torunları bizler yanlış imar politikaları sonucu, doyduğumuz ovayı işgal etmişiz. Maalesef bu işgali bile düzenli, planlı bir şekilde yapamadık. Bursa da yaşayan eski yaşlılarımız bilirler, daha çok kısa bir zaman önce bugünkü Haşim İşcan caddesinin altı bağlık, bahçelik ve üzerinde ekilip biçilen tarım alanları idi. Beceriksiz ve basiretsiz idarecilerimiz sayesinde artık Bursa’mız Demirtaş ve İsmetiye ile birleşti. Denetimsizlik ve vurdumduymazlık sayesinde karmakarışık binalar, eski bahçeleri işgal etti. Şimdilerde ise hatamızı anlamış olacağız ki, belediyelerimiz bu çarpık yapılaşmayı dönüşüm adı altında telafiye çalışıyoruz.
Yazılı anlamda imar konusunda düzenleme 1848 yılında hazırlanarak uygulamaya konulan “Tarik ve ebniye” yol ve bina nizam namesi çıkarılmıştır. Bu metin, kanun değil bir nizamnamedir. Bu nizamname ile, şehirlerdeki bina ve yolların düzenlemelerin belirli kurallar dahilinde hazırlanarak, yaşanabilir bir şehirleşmenin alt yapısını oluşturma istemidir. Bu nizamnameler 1955 yılına kadar defalarca revize edilmiş, en sonunda da 1955 yıl savaş sonrası imar kanunlarına dönüşmüştür. Osmanlı idaresi tanzimatla birlikte yetkiler padişahtan alınıp, meclise geçtikten sonra, balkanlarda ve Ortadoğu da büyük toprak kayıplarına uğramış, basiretsiz yönetimler sonucu birdenbire küçülmeye ve düşüşe geçince, büyük şehirlere göçler başlamıştır. Bilhassa Kırım savaşından sonra, göçler sayesinde şehirlerde gece kondulaşma başlayınca 2. Abdülhamithan “6. Daire-i Belediye” ismi altında modern anlamla ilk belediyeyi kurmuştur.
İmarla ilgili ilk yerel bazda modern anlamda düzenleme 3194 sayılı imar kanunu ile getirilmiştir. Kanun kapsam itibariyle olumlu yenilikler getirmesine rağmen, teknik ve altyapı eksiklikleri mevcuttur. Bundan dolayıdır ki, günümüze kadar bir dizi değişiklikler yapılmıştır. Yasanın amacı “Bu kanun, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.” şeklin de 1. maddede ifade edilmiştir. Bu tarif kanımca çok eksiktir. En büyük eksikliği içinde “İNSAN” kavramının olmayışıdır. Sadece “Fiziki” şartları yani eşyayı korumayı amaçlamıştır. İnsan olmadan çevre ve çevresel faktörler düşünülemez. Modern anlamda imar planları, insan, toplum, çevre ilişkilerinde, kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma kullanma dengesi en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla yapılır. Coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak ARGE çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, imkânlar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına iyi ve sağlıklı yaşam koşulları sunmak amacıyla, kentin kendine has yaşama biçimi, dinamikleri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri halkın her türlü sosyal ve kültürel ihtiyaçları düşünülerek planlar hazırlanmaktadır.
DEVAM EDECEK…