Yeni literatürde “ölümü gösterip, sıtmaya razı olmak” diye bir terim. Kısaca çok kötü bir zarar karşısında daha azına razı olma durumunu ifade eder. Biraz eskilere gidersek, “Ehveni Şer’in bugünkü karşılığıdır.
Ehven’i Şer lafını siyasi hayatımız da ilk kullanan kişi 1918 yılında, İstiklal savaşı sırasında vatan müdafaasının mukaddes bir görev olduğu hususunda mitingler düzenleyen yazar Halide Edip ADIVAR olmuştur. 1918 yılında ülke İstiklal savaşından yenilmiş kabul edilerek çıkmış. Millet yıllar süren savaşların etkisi ile perişan bir vaziyette. Ülkede üreten yok, fabrika yok. Velhasıl insanlarımız karınlarını dahi doyuramayacak hale gelmiş. Ülkenin aydınların da, sözde büyük devletlerin himayesi altına girme münakaşaları başlamış. Bir kısım aydınlar İngiliz, bir kısmı da Amerikan mandası altına girmek veya yok olmak ve işgal edilmek tehlikesi karşısında, Halide Edip ADIVAR “Bütün eski yeni hudutlarına şamil olmak üzere, İngiliz mandası karşısında geçici bir Amerikan mandasını “Ehven-i Şer olarak görüyoruz.” Sözleri ile, ilk o tarihler de ABD yularını boynumuza geçirme fikrinin tohumlarını atmıştır. Aynı mihvalde Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasından sonra düzenlenen Sivas Kongresinde Ali Vasıf Bey konuşmasında “Mandanın isminden korkmayalım, müzaheret diyelim. Büyük bir harpten mağlup olarak çıktık, memleket perişan, 500 milyondan fazla borcumuz var. Bunu nasıl ödeyeceğiz, gelirimiz yok, işte bu sebeplerden dolayı İngiltere’yi kendimize ebedi düşman, ABD’yi de şerrin ehveni olarak saymalıyız.” Diyerek Amerikan mandası altına girmeyi ülke menfaatine olacağını savunmuştur.
Halbuki adı üstünde “şer” her zaman şerdir. Bunun küçüğü büyüğü veya daha ehveni olmaz.
Fakat aynı kongrede Mustafa Kemal “Ehveni Şer, şerlerin en kötüsüdür.” Diyerek mandacılık fikrine karşı çıkmıştır.
“Ehveni Şerin şimdiki versiyonu “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek deyimini, her başarısızlığının akabinde bizim üzerimize iktidar tarafından uygulandığını görüyoruz. Hükümet her yıl artırılan vergi ve harçların miktarını, olması gerekenin çok üstünde artırarak vatandaşın tepkisinin olumlu yada olumsuz mu olacak, önce test ediyor. Sonra da kamu oyundan fazla tepki geldiğinde ise artış oranını üç beş puan aşağı çekmek suretiyle, önce ölümü gösteriyor, daha sonra da üç beş puan düşürmek suretiyle sıtmaya razı ediyor. Örneğin 2006 yılında hükümet aracı olan herkesten evinin önünde de olsa günlük yedi lira ödemesi için kanun tasarısı hazırladı. Bu tasarı basına sızınca tepkiler üzerine, caddelerle şamil olmak üzere karar aldılar. Bugün Bursamızdaki cadde kenarlarına park edilen araçlardan Burulaş görevlilerin aldığı otopark paraları hep bu hinliğin sonucu olup, artık vatandaş tarafından da kanıksanmaya başlamıştır. 1950 lerden sonra basın ve yayın organları vasıtası ile kominizmi ölüm olarak gösterip, soygun düzeni olan emperyalizme bu milleti razı etmediler mi? Daha dün hükümet MTV yi 2022 yılı için %36.2 artırma kararı aldı, tepki gelince de sayın cumhurbaşkanımız himmet göstererek artış oranını %25 indirdi. Bu hareketi ile de ne kadar halkın menfaatini gözeten bir başkan olduğunu da ispatlamış oldu. Bir haftada döviz fiyatlarını sekiz liradan 18 liraya çıkartarak yüzde yüzelli artırıp, sonra da bir gece de doları on üç TL ye düşürmek suretiyle ölümü gösterip yüzde atmış artışı başarı gibi göstererek ekonomiyi bilen, deha izlenimini de yarattı.
Millet bir yere kadar hükümetin bu tür atraksiyonlarına inansa da, son zamanlar da elektrik, doğalgaz, petrol ve gıda maddelerine gelen yüzde yüz elliye varan zamlar karşısında vatandaş yüksek sesle homurdanmaya başlayınca, kıytırık yüzde yedilik KDV indirimleri ile piyasayı yatırştırmaya çalışması da yetmedi. Bu sefer de eskiden olduğu gibi dünyada petrol doğlagaz ve enerji fiyatlarının Türkiyedekinden daha yüksek olduğundan dem vurmaya başladılar. Hiç utanmadan sıkılmadan bu milletle alay edercesine Ak Parti genel Başkan Yardımcısı ÖZHASEKİ’nin dünkü beyanlarında tüy dikti. Efendim doğalgazda ödediğimiz her bin liranın maliyeti aslında dörtbin liraymış, aradaki üçbin lirayı devlet ödüyormuş. Yani piyasaya zamlar yağdıkça devletimiz bize lütuf ve ihsanda bulunuyormuş. Bu kafa, bozulan ekonomik sorunlara çare bulamayınca hemen Avrupa’yı örnek veriyor ama Avrupa da bir işçinin aldığı asgari ücretin ikibin Euro civarlarında olduğunu katiyen söylemiyor. Bir asgari ücretle Avrupa işçisi kaç litre benzin alıyor, Türk işçisi kaç litre benzin alıyor? Sorusu nedense hiç akıllarına gelmiyor. Olumlu her işi kendileri yapıyor, olumsuz her işi de dış güçlere havale etmek artık adetleri oldu. Pekala her şeyi dış güçler yapıyorsa, sen ne yapıyorsun? Bu millet niye seni iktidara getirdi? Sizin elleriniz armut mu topluyor? Hala iktidar hayalleri görüyorsanız bu teffessüh etmiş fikirlerden kurtulun artık ,yoksa bu millete ve bu ülkeye yazık edersiniz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
EHVEN-İ ŞER
Yeni literatürde “ölümü gösterip, sıtmaya razı olmak” diye bir terim. Kısaca çok kötü bir zarar karşısında daha azına razı olma durumunu ifade eder. Biraz eskilere gidersek, “Ehveni Şer’in bugünkü karşılığıdır.
Ehven’i Şer lafını siyasi hayatımız da ilk kullanan kişi 1918 yılında, İstiklal savaşı sırasında vatan müdafaasının mukaddes bir görev olduğu hususunda mitingler düzenleyen yazar Halide Edip ADIVAR olmuştur. 1918 yılında ülke İstiklal savaşından yenilmiş kabul edilerek çıkmış. Millet yıllar süren savaşların etkisi ile perişan bir vaziyette. Ülkede üreten yok, fabrika yok. Velhasıl insanlarımız karınlarını dahi doyuramayacak hale gelmiş. Ülkenin aydınların da, sözde büyük devletlerin himayesi altına girme münakaşaları başlamış. Bir kısım aydınlar İngiliz, bir kısmı da Amerikan mandası altına girmek veya yok olmak ve işgal edilmek tehlikesi karşısında, Halide Edip ADIVAR “Bütün eski yeni hudutlarına şamil olmak üzere, İngiliz mandası karşısında geçici bir Amerikan mandasını “Ehven-i Şer olarak görüyoruz.” Sözleri ile, ilk o tarihler de ABD yularını boynumuza geçirme fikrinin tohumlarını atmıştır. Aynı mihvalde Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasından sonra düzenlenen Sivas Kongresinde Ali Vasıf Bey konuşmasında “Mandanın isminden korkmayalım, müzaheret diyelim. Büyük bir harpten mağlup olarak çıktık, memleket perişan, 500 milyondan fazla borcumuz var. Bunu nasıl ödeyeceğiz, gelirimiz yok, işte bu sebeplerden dolayı İngiltere’yi kendimize ebedi düşman, ABD’yi de şerrin ehveni olarak saymalıyız.” Diyerek Amerikan mandası altına girmeyi ülke menfaatine olacağını savunmuştur.
Halbuki adı üstünde “şer” her zaman şerdir. Bunun küçüğü büyüğü veya daha ehveni olmaz.
Fakat aynı kongrede Mustafa Kemal “Ehveni Şer, şerlerin en kötüsüdür.” Diyerek mandacılık fikrine karşı çıkmıştır.
“Ehveni Şerin şimdiki versiyonu “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek deyimini, her başarısızlığının akabinde bizim üzerimize iktidar tarafından uygulandığını görüyoruz. Hükümet her yıl artırılan vergi ve harçların miktarını, olması gerekenin çok üstünde artırarak vatandaşın tepkisinin olumlu yada olumsuz mu olacak, önce test ediyor. Sonra da kamu oyundan fazla tepki geldiğinde ise artış oranını üç beş puan aşağı çekmek suretiyle, önce ölümü gösteriyor, daha sonra da üç beş puan düşürmek suretiyle sıtmaya razı ediyor. Örneğin 2006 yılında hükümet aracı olan herkesten evinin önünde de olsa günlük yedi lira ödemesi için kanun tasarısı hazırladı. Bu tasarı basına sızınca tepkiler üzerine, caddelerle şamil olmak üzere karar aldılar. Bugün Bursamızdaki cadde kenarlarına park edilen araçlardan Burulaş görevlilerin aldığı otopark paraları hep bu hinliğin sonucu olup, artık vatandaş tarafından da kanıksanmaya başlamıştır. 1950 lerden sonra basın ve yayın organları vasıtası ile kominizmi ölüm olarak gösterip, soygun düzeni olan emperyalizme bu milleti razı etmediler mi? Daha dün hükümet MTV yi 2022 yılı için %36.2 artırma kararı aldı, tepki gelince de sayın cumhurbaşkanımız himmet göstererek artış oranını %25 indirdi. Bu hareketi ile de ne kadar halkın menfaatini gözeten bir başkan olduğunu da ispatlamış oldu. Bir haftada döviz fiyatlarını sekiz liradan 18 liraya çıkartarak yüzde yüzelli artırıp, sonra da bir gece de doları on üç TL ye düşürmek suretiyle ölümü gösterip yüzde atmış artışı başarı gibi göstererek ekonomiyi bilen, deha izlenimini de yarattı.
Millet bir yere kadar hükümetin bu tür atraksiyonlarına inansa da, son zamanlar da elektrik, doğalgaz, petrol ve gıda maddelerine gelen yüzde yüz elliye varan zamlar karşısında vatandaş yüksek sesle homurdanmaya başlayınca, kıytırık yüzde yedilik KDV indirimleri ile piyasayı yatırştırmaya çalışması da yetmedi. Bu sefer de eskiden olduğu gibi dünyada petrol doğlagaz ve enerji fiyatlarının Türkiyedekinden daha yüksek olduğundan dem vurmaya başladılar. Hiç utanmadan sıkılmadan bu milletle alay edercesine Ak Parti genel Başkan Yardımcısı ÖZHASEKİ’nin dünkü beyanlarında tüy dikti. Efendim doğalgazda ödediğimiz her bin liranın maliyeti aslında dörtbin liraymış, aradaki üçbin lirayı devlet ödüyormuş. Yani piyasaya zamlar yağdıkça devletimiz bize lütuf ve ihsanda bulunuyormuş. Bu kafa, bozulan ekonomik sorunlara çare bulamayınca hemen Avrupa’yı örnek veriyor ama Avrupa da bir işçinin aldığı asgari ücretin ikibin Euro civarlarında olduğunu katiyen söylemiyor. Bir asgari ücretle Avrupa işçisi kaç litre benzin alıyor, Türk işçisi kaç litre benzin alıyor? Sorusu nedense hiç akıllarına gelmiyor. Olumlu her işi kendileri yapıyor, olumsuz her işi de dış güçlere havale etmek artık adetleri oldu. Pekala her şeyi dış güçler yapıyorsa, sen ne yapıyorsun? Bu millet niye seni iktidara getirdi? Sizin elleriniz armut mu topluyor? Hala iktidar hayalleri görüyorsanız bu teffessüh etmiş fikirlerden kurtulun artık ,yoksa bu millete ve bu ülkeye yazık edersiniz.