Şartlı refleksi metotlaştıran Rus papazı Pavlov’dur. Pavlov ilk deneyini köpekler üzerinde yapmıştır. Aç bir köpeği önce sesten arındırılmış bir odaya kapatır. Arkasından zil çalmaya başlar. Başlangıç da zil sesini duymasına rağmen aç kalan köpek salya salgılamaz. Daha sonra zil sesinin hemen arkasından köpeğe bir parça et verir. Hayvan et yiyince doğal olarak salya akıtmaya başlar. Bu deney defalarca “zil sesi ardından et verme” şeklinde tekrarlanınca köpek “demek ki zil çalacak arkasından et verilecek.” Şeklinde düşünmeye başlar. Önceleri köpeğe istediği defalarca verildi. Köpek de salya salgıladı. Ancak son deneyde yine zil çaldı, fakat zilin ardından köpeğe et verilmemesine rağmen, köpek zil sesinin ardından ete şartlandığı için, artık her zil çalışında, salya akıtmaya başlar.
Çok basitmiş gibi görülen bu deney 2. dünya savaşında Rusya’yı Alman tankları karşısında yok olmaktan kurtardığı gibi, sonraları gelen siyasiler, elitler, patronlar, küresel sermaye Pavlov’un aç köpekleri gibi ellerinde TL ve dolarları tutarak, toplumları bende haline dönüştürdüler. İnsanlar ise düşünmedikleri için, ellerini ovuşturarak iştiha ile bu adamların ellerine baktılar. Unutmamak gerekir ki dünya üzerinde sermayenin tekelleşerek küreselleşmesinde en büyük araç şartlı refleks olmuştur. Bunun sonucu da, dünya üzerinde sömürge ağlarını kuranlar, hem küresel sermayeyi yönetiyor, hem de iktidarları yönetiyor ve tayin ediyor.
Siyasetten maddi ve manevi rant devşiren siyasetçiler, kitleleri etkilemek ve kendilerine oy verenleri devamlı baskı altında tutmak için şartlandırma metodunu en iyi kullanan ve uygulayanlardır. Bilhassa hizmet üretmeden iktidara gelmek isteyen ve iktidar olduktan sonra da, geleceklerini garanti altına almak isteyen liderler, insanoğlunun bu zaafından her zaman faydalanmışlardır. Önceleri, söylem ve faydalı işleri ile halkın gönlünü çelen siyasiler, basın medya ve sanal alemde insanların akıl ve izanlarını bombalayarak, düşünme ve akletme meleklerini karartmışlar, diyalektik akılı köleleştirmişlerdir. İnsan akıl tutulmasına yakalanıp bir defa şartlandı mı, artık ona hakkı ve hakikati anlatmak ve kabul ettirmek de mümkün değildir. Dini hayatımızı yapılandıran, yön ve düzen veren zararlı ve zararsız tarikat ve cemaat gibi oluşumlar hep şartlandırılmışlığın eseridir. Şartlanan insan, çevresine ve dünyaya hep ben dediğimiz egosu üzerinden bakar. Bilahare bu benler toplanır da biz oluşturamadıklarında, o zaman toplum da yıkım başlar. Bu kümeleşme ve kutuplaşma sonucu, insana yaradanın verdiği, iyi hasletler körelir, bizden olanlar ve ötekiler şeklin de toplum şekillenir. Artık gruplaşma ve kutuplaşmanın verdiği saikle, insanlar sağırlaşır, körleşir, ruhunu ve kendini dış dünyaya kapar. Onun aklına, fikrine ve kalbine hitap edemezsiniz. TV alıcıları gibi antenleri, sadece kendi grubundakilere açıktır. İşte bugün ülkemizin geleceğinin altına dinamit gibi yerleştirilen siyasi kutuplaşmalar, tarikat ve mezhep kutuplaşmaları İvan Pavlov’un şartlandırılmış refleks metoduna dayanır.
Türkiye de kamudan ihale alan ve ihale sonunda parsayı kapan şahıs tüzel kişilerinin her ihale sonunda iktidara yakın vakıf ve derneklere yaptıkları bağışlarda, önceleri iyi niyetli bir davranış kabul edilse de, bu bağışların sürekli bir hale gelmesi de, neticede Pavlovun şartlı refleksine dayanır. İhaleyi alan iş adamı, işi bitirdikten sonra bu vakıf ve derneklere belli bir oran üzerinden bağış yapacağına, parayı alan vakıf ve dernekte, ihaleyi alan şahıs ve firmalardan her ihale sonunda belli bir paranın kasasına gireceğine şartlanmıştır.
Günümüz dünyası ve evvelinde bütün diktatörler, siyasiler, sermayedarlar pavlovun zekice uyguladığı bu oyunu oynadılar ve oynattılar. İşin tuhafı bu zevat sanal alemde köpekleşmeyi ve köleliği teşvik ederlerken, kendileri de köpekleşerek kazdıkları kuyuya düştüler. Çünkü kandıran veya kandırdığını zanneden zamanla, kendi kandırmacasının bir nesnesi haline gelebilir. Şartlandıran yalnızca eli altındaki derneklerini değil zamanla kendisi de şartlanır. Yıllarca hayvanlar üzerinde deneyler yaparak onları istediği yönde şartlandıran Pavlov da şartlandı. Bir gün laboratuvarından evine trenle dönerken trenin kampana zilini, duruş zil sesi zannederek tren durmadan atlayınca ölüm meleğine oracıkta can verdi.
Bizleri şartlandırarak kötü emellerine alet eden büyüklerimiz helal haram çizgisini aştılar. Niyetlerinin halisane olduğuna kanaat getirerek, kendilerini, şartlandıranlar, hatalarını idrak edip tövbe etmezlerse, akıbetlerinin de pek hayırlı olmayacağı aşikardır. İman çizgisini bırakarak kaynağını ,sebebini anlama zahmetine katlanmadan, akılları ile değil refleksleri ile hareket eden iş adamalarından her ihale sonucu bağış almaya şartlanmış, bu yöneticiler, unutmasınlar ki, bir gün kendilerinin kazdıkları kuyuya kendilerinin düşeceklerini bilmeleri gerekir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
HEDİYELEŞME Mİ? YOKSA…5
Şartlı refleksi metotlaştıran Rus papazı Pavlov’dur. Pavlov ilk deneyini köpekler üzerinde yapmıştır. Aç bir köpeği önce sesten arındırılmış bir odaya kapatır. Arkasından zil çalmaya başlar. Başlangıç da zil sesini duymasına rağmen aç kalan köpek salya salgılamaz. Daha sonra zil sesinin hemen arkasından köpeğe bir parça et verir. Hayvan et yiyince doğal olarak salya akıtmaya başlar. Bu deney defalarca “zil sesi ardından et verme” şeklinde tekrarlanınca köpek “demek ki zil çalacak arkasından et verilecek.” Şeklinde düşünmeye başlar. Önceleri köpeğe istediği defalarca verildi. Köpek de salya salgıladı. Ancak son deneyde yine zil çaldı, fakat zilin ardından köpeğe et verilmemesine rağmen, köpek zil sesinin ardından ete şartlandığı için, artık her zil çalışında, salya akıtmaya başlar.
Çok basitmiş gibi görülen bu deney 2. dünya savaşında Rusya’yı Alman tankları karşısında yok olmaktan kurtardığı gibi, sonraları gelen siyasiler, elitler, patronlar, küresel sermaye Pavlov’un aç köpekleri gibi ellerinde TL ve dolarları tutarak, toplumları bende haline dönüştürdüler. İnsanlar ise düşünmedikleri için, ellerini ovuşturarak iştiha ile bu adamların ellerine baktılar. Unutmamak gerekir ki dünya üzerinde sermayenin tekelleşerek küreselleşmesinde en büyük araç şartlı refleks olmuştur. Bunun sonucu da, dünya üzerinde sömürge ağlarını kuranlar, hem küresel sermayeyi yönetiyor, hem de iktidarları yönetiyor ve tayin ediyor.
Siyasetten maddi ve manevi rant devşiren siyasetçiler, kitleleri etkilemek ve kendilerine oy verenleri devamlı baskı altında tutmak için şartlandırma metodunu en iyi kullanan ve uygulayanlardır. Bilhassa hizmet üretmeden iktidara gelmek isteyen ve iktidar olduktan sonra da, geleceklerini garanti altına almak isteyen liderler, insanoğlunun bu zaafından her zaman faydalanmışlardır. Önceleri, söylem ve faydalı işleri ile halkın gönlünü çelen siyasiler, basın medya ve sanal alemde insanların akıl ve izanlarını bombalayarak, düşünme ve akletme meleklerini karartmışlar, diyalektik akılı köleleştirmişlerdir. İnsan akıl tutulmasına yakalanıp bir defa şartlandı mı, artık ona hakkı ve hakikati anlatmak ve kabul ettirmek de mümkün değildir. Dini hayatımızı yapılandıran, yön ve düzen veren zararlı ve zararsız tarikat ve cemaat gibi oluşumlar hep şartlandırılmışlığın eseridir. Şartlanan insan, çevresine ve dünyaya hep ben dediğimiz egosu üzerinden bakar. Bilahare bu benler toplanır da biz oluşturamadıklarında, o zaman toplum da yıkım başlar. Bu kümeleşme ve kutuplaşma sonucu, insana yaradanın verdiği, iyi hasletler körelir, bizden olanlar ve ötekiler şeklin de toplum şekillenir. Artık gruplaşma ve kutuplaşmanın verdiği saikle, insanlar sağırlaşır, körleşir, ruhunu ve kendini dış dünyaya kapar. Onun aklına, fikrine ve kalbine hitap edemezsiniz. TV alıcıları gibi antenleri, sadece kendi grubundakilere açıktır. İşte bugün ülkemizin geleceğinin altına dinamit gibi yerleştirilen siyasi kutuplaşmalar, tarikat ve mezhep kutuplaşmaları İvan Pavlov’un şartlandırılmış refleks metoduna dayanır.
Türkiye de kamudan ihale alan ve ihale sonunda parsayı kapan şahıs tüzel kişilerinin her ihale sonunda iktidara yakın vakıf ve derneklere yaptıkları bağışlarda, önceleri iyi niyetli bir davranış kabul edilse de, bu bağışların sürekli bir hale gelmesi de, neticede Pavlovun şartlı refleksine dayanır. İhaleyi alan iş adamı, işi bitirdikten sonra bu vakıf ve derneklere belli bir oran üzerinden bağış yapacağına, parayı alan vakıf ve dernekte, ihaleyi alan şahıs ve firmalardan her ihale sonunda belli bir paranın kasasına gireceğine şartlanmıştır.
Günümüz dünyası ve evvelinde bütün diktatörler, siyasiler, sermayedarlar pavlovun zekice uyguladığı bu oyunu oynadılar ve oynattılar. İşin tuhafı bu zevat sanal alemde köpekleşmeyi ve köleliği teşvik ederlerken, kendileri de köpekleşerek kazdıkları kuyuya düştüler. Çünkü kandıran veya kandırdığını zanneden zamanla, kendi kandırmacasının bir nesnesi haline gelebilir. Şartlandıran yalnızca eli altındaki derneklerini değil zamanla kendisi de şartlanır. Yıllarca hayvanlar üzerinde deneyler yaparak onları istediği yönde şartlandıran Pavlov da şartlandı. Bir gün laboratuvarından evine trenle dönerken trenin kampana zilini, duruş zil sesi zannederek tren durmadan atlayınca ölüm meleğine oracıkta can verdi.
Bizleri şartlandırarak kötü emellerine alet eden büyüklerimiz helal haram çizgisini aştılar. Niyetlerinin halisane olduğuna kanaat getirerek, kendilerini, şartlandıranlar, hatalarını idrak edip tövbe etmezlerse, akıbetlerinin de pek hayırlı olmayacağı aşikardır. İman çizgisini bırakarak kaynağını ,sebebini anlama zahmetine katlanmadan, akılları ile değil refleksleri ile hareket eden iş adamalarından her ihale sonucu bağış almaya şartlanmış, bu yöneticiler, unutmasınlar ki, bir gün kendilerinin kazdıkları kuyuya kendilerinin düşeceklerini bilmeleri gerekir.