Türk köylüsü kendi haklarını ede etmek istiyorsa, öncelikle ürününü değerinde satmak düşüncesinde ise öncelikle kooperatifleşecek ve kendini hakkıyla temsil edecek birlikleri oluşturacaktır. Ziraat odaları, aidat toplama mekanları değil, temsil ettiği kitleye hizmet götürme kurumları haline getirmelidir. Bu birimlerin başına adam seçerken de, gerçekten liyakat ehli ve hizmet aşığı insanları seçmeli, ömür boyu birlik başkanlığı yapan, baronlara itibar etmemeli, seçtiklerinin yaptıklarını ve yapamadıklarını da denetlemelidir. Sadece başkan seçmekle sorumluluğu üzerinden atmamalıdır. Daha doğrusu artık köylü, kendisine dost olan ile dost görüneni ayırmalı, dostlarına değer vermeli, dost gibi görünenleri kalbinden söküp atmalıdır.
Türkiye de hükümetler bugüne kadar köylünün dostu olmadılar, sadece dost göründüler. Hâlbuki dostlarımız bizim için en büyük dayanak ve yardımcımızdır. Dostlar, dostuna kazık atmaz, kandırmaz, onun elindeki avucundakini bila bedel kendi kasasına aktarmaz, dar gününde elinden tutar düştüğü yerden kaldırır, gerektiğinde kendi yemez, yedirir. Görüldü ki hükümetler nazarında köylümüzün hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Köylü kazanmıyormuş, batmış hiç kimsenin umurunda değil. Ama görüyoruz ki, araba fabrikaları, beyaz eşya, mobilya vs. gibi işletmeler, karları düşünce dövizden etkilendiklerinde, hükümetin sırf bu beyefendilerin hatırı için hemen toplanıp, ÖTV, KDV ve gelir vergisi, kurumlar vergisi oranlarını bir çırpı da düşürüveriyor. Piyasa da köylünün malı biraz para ettiğinde ise, fiyatları düşürmek için yurt dışından ithalatta bir beis görmüyor.
Velhasıl köylünün dertleri ve sorunları çok. Bu sorunlar, yukarda bizim saydıklarımızla da sınırlı değil. artık bazı sorunlar kangren halini de almış vaziyette. Ama biz yine de bizi idare edenlerden ümit varız. Belki Cenabı Hak, idarecilerin gönlüne merhamet verir de belki köylüyü hatırlarlar diye, kalben iyi niyet besliyoruz.
Anadolu köylüsü, alim değildir ama ariftir. Arif’e tarif gerekmez. Köylü ve çiftçi bugün kendine karşı oynanan oyunların farkındadır. Küçük görmek amacıyla “köylü milletin efendisidir.” Diyenlerin içindeki gerçek niyetlerini de bilmektedir. Herkes yeri geldiğinde köylüyü efendi yapar. Ama hadi git biraz da efendinin yanında yaşa da biraz da sana efendilik bulaşsın diye köye gönderecek olsan, “ben bu işkenceyi hak edecek ne yaptım” diyeceklerdir. Maalesef köyünü terk edip de şehire gelip emekli olmuş insanlar bile, emekli olduktan sonra kendi köylerine dönüp de efendi olmak istemiyorlar. Köylümüz şu anda efendilikten beyefendiliğe terfi etmek istiyorsa,bundan sonra önüne gelecek bir seçimde, eline geçmiş olan oy silahını iyi kullanması lazım. Aksi takdir de, bu köle düzeni sürüp gider maazallah. (Son)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
KÖYLÜ OLMAK KOLAY MI? (8)
Türk köylüsü kendi haklarını ede etmek istiyorsa, öncelikle ürününü değerinde satmak düşüncesinde ise öncelikle kooperatifleşecek ve kendini hakkıyla temsil edecek birlikleri oluşturacaktır. Ziraat odaları, aidat toplama mekanları değil, temsil ettiği kitleye hizmet götürme kurumları haline getirmelidir. Bu birimlerin başına adam seçerken de, gerçekten liyakat ehli ve hizmet aşığı insanları seçmeli, ömür boyu birlik başkanlığı yapan, baronlara itibar etmemeli, seçtiklerinin yaptıklarını ve yapamadıklarını da denetlemelidir. Sadece başkan seçmekle sorumluluğu üzerinden atmamalıdır. Daha doğrusu artık köylü, kendisine dost olan ile dost görüneni ayırmalı, dostlarına değer vermeli, dost gibi görünenleri kalbinden söküp atmalıdır.
Türkiye de hükümetler bugüne kadar köylünün dostu olmadılar, sadece dost göründüler. Hâlbuki dostlarımız bizim için en büyük dayanak ve yardımcımızdır. Dostlar, dostuna kazık atmaz, kandırmaz, onun elindeki avucundakini bila bedel kendi kasasına aktarmaz, dar gününde elinden tutar düştüğü yerden kaldırır, gerektiğinde kendi yemez, yedirir. Görüldü ki hükümetler nazarında köylümüzün hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Köylü kazanmıyormuş, batmış hiç kimsenin umurunda değil. Ama görüyoruz ki, araba fabrikaları, beyaz eşya, mobilya vs. gibi işletmeler, karları düşünce dövizden etkilendiklerinde, hükümetin sırf bu beyefendilerin hatırı için hemen toplanıp, ÖTV, KDV ve gelir vergisi, kurumlar vergisi oranlarını bir çırpı da düşürüveriyor. Piyasa da köylünün malı biraz para ettiğinde ise, fiyatları düşürmek için yurt dışından ithalatta bir beis görmüyor.
Velhasıl köylünün dertleri ve sorunları çok. Bu sorunlar, yukarda bizim saydıklarımızla da sınırlı değil. artık bazı sorunlar kangren halini de almış vaziyette. Ama biz yine de bizi idare edenlerden ümit varız. Belki Cenabı Hak, idarecilerin gönlüne merhamet verir de belki köylüyü hatırlarlar diye, kalben iyi niyet besliyoruz.
Anadolu köylüsü, alim değildir ama ariftir. Arif’e tarif gerekmez. Köylü ve çiftçi bugün kendine karşı oynanan oyunların farkındadır. Küçük görmek amacıyla “köylü milletin efendisidir.” Diyenlerin içindeki gerçek niyetlerini de bilmektedir. Herkes yeri geldiğinde köylüyü efendi yapar. Ama hadi git biraz da efendinin yanında yaşa da biraz da sana efendilik bulaşsın diye köye gönderecek olsan, “ben bu işkenceyi hak edecek ne yaptım” diyeceklerdir. Maalesef köyünü terk edip de şehire gelip emekli olmuş insanlar bile, emekli olduktan sonra kendi köylerine dönüp de efendi olmak istemiyorlar. Köylümüz şu anda efendilikten beyefendiliğe terfi etmek istiyorsa,bundan sonra önüne gelecek bir seçimde, eline geçmiş olan oy silahını iyi kullanması lazım. Aksi takdir de, bu köle düzeni sürüp gider maazallah. (Son)