Lakin her zaman bize tuzaklar kuruyor, ekonomimizi zayıflatmak için kumpaslar kuruyor dediğimiz Batı, 2020 yılında Batı Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü defalarca kınadılar, BM üyesi 39 ülke Çin’i kınayan protesto mektuplarını imzalayarak gönderdiler. Maalesef Dünya liderimiz belki Çin’le swap anlaşması yaparız diyerek bu mektup altına imza dahi koyamadı. 17 Ocak 2021’de ABD bir kararla Çin’in Uygurlara uyguladığı zulmü soykırım kabul ederek, BM nezdinde girişimde bulunarak adalet divanında Çin’in yargılanmasını istedi. ABD’nin arkasından İngiltere, Kanada, Hollanda ve Litvanya da bu zulmü soykırım olarak kabul ederek parlamentolarından karar çıkardılar. İktidarın başı ile kendini Türk milliyetçisi kabul eden muhalefetinin de çoğunluğunu teşkil ettiği parlamentomuzdan bugüne kadar, Çin soykırım kararı çıktı mı? TBM Meclisi’ne ne iktidar ve nede muhalefet partilerinden bir teklif de gelmedi. Sadece yaptıkları Doğu Türkistanlı bir başımızı grup toplantısında konuşturdular. İktidardan bu masum konuşmayı bile homurdanmalar maalesef gördük.
Türk Hükümeti Uygurlara Çin’in uyguladığı zulüm ve soykırımı protesto etmediği gibi, aksine Çin lehine tavır aldı. Sayın Cumhurbaşkanımız 2018 yılında Japonya’yı ziyaretinden sonra Çin’e gittiğinde, kameralar karşısında, Çin Devlet Başkanı ile birlikte çıkıp da “Doğu Türkistan Çin’in iç meselesidir” diyerek, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi tamamen Çin’in insafına terk etti. Bilahare 30 Aralık 2020 tarihinde Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Çin ile “suçluların iadesi” anlaşmasını imzalayarak D. Türkistan’daki bağımsızlık mücadelesi veren ve verecek olanlara en büyük darbeyi de indirdi. Eh Türkiye kendi kanından ve inancından olan soydaş ve dindarlarına yapılan zulme rıza gösterir ve desteklerse, diğer İslam ülkelerinden de bir destek olmaması normaldir. Türkiye’nin Uygur Türklerine uygulanan zulüm karşısında suskun ve hatta Çin politikalarını destekleyen tavrı sonucu diğer İslam ülkeleri, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan, Filistin ve Katar da dahil tüm körfez ülkelerinin D. Türkistan konusunda Çin’i desteklemelerini de normal görmek gerekir.
İslam ümmeti, kendilerini idare eden liderlerinden şerefli bir yaşamın koşullarını oluşturmayı artık istemelidir. İslam ülkelerinin başlarında bulunan bizde dahil liderlerin basiret ve kafa yapıları ortada… Onlardan Kudüs meselesinin çözümünü beklemek tam bir hayaldir. Onlar sadece ülkelerindeki siyonizm karşıtlığını en aza indirmek için bir süspansiyon politikaları uygularlar. Halktan bir karşı duruş geldi mi de, Kudüs meselesinin hallini adı var kendi yok İslam işbirliği teşkilatını toplantıya çağırır, büyük ve güzel laflar edildikten sonra, ortam yatışır ve yine İslam ülkelerinde ölüm uykusu başlar ve halkında narkozlanması sağlanarak İsrail’e olan tepki ve toplantıların önü kesilir. Bazen de İslam ülkelerinin birleşerek çözmesi gereken müşterek sorunlarını, milletlerarası arenaya taşırlar ki; bu arada da amaç “ben sorunu çözmekten acizim, sen çöz” demektir. Kudüs sorununa kalıcı çözüm istemeyenler umumiyetle bu yolu kullanırlar. Zaten Kudüs sorununu B. Milletlere götürürsen, oradan çıkacak kararları da kabul etmek zorunda olduğu için elin ayağını da bağlarsın. B. Milletler de İsrail aleyhine karar çıkması ve yaptırım uygulaması kararı da pek çıkmaz. Çıksa da güvenlik konseyindeki beş üyeden birinin vetosu yüzden fazla üye ülkenin kararının üzerinde olduğu için uygulama kabiliyeti olmaz.
Günümüz Müslüman’ı, gerçek İslam’ı anlamadığı için de çoğu kardeşimiz, Kelime-i Tevhitlerle, Fetih Surelerini okumakla, Hatim indirmekle, Kudüs’ün kurtulacağını ve eski statüsüne kavuşacağını zannediyorlar. Bu mücadele tarzı İslam’ın “Bir kötülüğü def etmede “önce elinizle, olmazsa dilinizle, onu da yapamazsanız, gönlünüzden buğuz ederek” giderme metoduna aykırıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun haksızlık ve zulüm karşısında Müslüman’ın yapacağı ilk davranış tarzı; önce güç ve kuvveti harekete geçirerek zulmün başını ezecek, onu yapamıyorsak, bizim gibi kalem ile zulüm ve zalimi deşifre ederek mücadele edecek o da yoksa kalbinden buğuz edecek, buğuz da imanın en zayıf halkasıdır.
Devam edecek…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
KUDÜS İÇİN NE YAPABİLİRİZ? (2)
Lakin her zaman bize tuzaklar kuruyor, ekonomimizi zayıflatmak için kumpaslar kuruyor dediğimiz Batı, 2020 yılında Batı Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü defalarca kınadılar, BM üyesi 39 ülke Çin’i kınayan protesto mektuplarını imzalayarak gönderdiler. Maalesef Dünya liderimiz belki Çin’le swap anlaşması yaparız diyerek bu mektup altına imza dahi koyamadı. 17 Ocak 2021’de ABD bir kararla Çin’in Uygurlara uyguladığı zulmü soykırım kabul ederek, BM nezdinde girişimde bulunarak adalet divanında Çin’in yargılanmasını istedi. ABD’nin arkasından İngiltere, Kanada, Hollanda ve Litvanya da bu zulmü soykırım olarak kabul ederek parlamentolarından karar çıkardılar. İktidarın başı ile kendini Türk milliyetçisi kabul eden muhalefetinin de çoğunluğunu teşkil ettiği parlamentomuzdan bugüne kadar, Çin soykırım kararı çıktı mı? TBM Meclisi’ne ne iktidar ve nede muhalefet partilerinden bir teklif de gelmedi. Sadece yaptıkları Doğu Türkistanlı bir başımızı grup toplantısında konuşturdular. İktidardan bu masum konuşmayı bile homurdanmalar maalesef gördük.
Türk Hükümeti Uygurlara Çin’in uyguladığı zulüm ve soykırımı protesto etmediği gibi, aksine Çin lehine tavır aldı. Sayın Cumhurbaşkanımız 2018 yılında Japonya’yı ziyaretinden sonra Çin’e gittiğinde, kameralar karşısında, Çin Devlet Başkanı ile birlikte çıkıp da “Doğu Türkistan Çin’in iç meselesidir” diyerek, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi tamamen Çin’in insafına terk etti. Bilahare 30 Aralık 2020 tarihinde Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Çin ile “suçluların iadesi” anlaşmasını imzalayarak D. Türkistan’daki bağımsızlık mücadelesi veren ve verecek olanlara en büyük darbeyi de indirdi. Eh Türkiye kendi kanından ve inancından olan soydaş ve dindarlarına yapılan zulme rıza gösterir ve desteklerse, diğer İslam ülkelerinden de bir destek olmaması normaldir. Türkiye’nin Uygur Türklerine uygulanan zulüm karşısında suskun ve hatta Çin politikalarını destekleyen tavrı sonucu diğer İslam ülkeleri, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan, Filistin ve Katar da dahil tüm körfez ülkelerinin D. Türkistan konusunda Çin’i desteklemelerini de normal görmek gerekir.
İslam ümmeti, kendilerini idare eden liderlerinden şerefli bir yaşamın koşullarını oluşturmayı artık istemelidir. İslam ülkelerinin başlarında bulunan bizde dahil liderlerin basiret ve kafa yapıları ortada… Onlardan Kudüs meselesinin çözümünü beklemek tam bir hayaldir. Onlar sadece ülkelerindeki siyonizm karşıtlığını en aza indirmek için bir süspansiyon politikaları uygularlar. Halktan bir karşı duruş geldi mi de, Kudüs meselesinin hallini adı var kendi yok İslam işbirliği teşkilatını toplantıya çağırır, büyük ve güzel laflar edildikten sonra, ortam yatışır ve yine İslam ülkelerinde ölüm uykusu başlar ve halkında narkozlanması sağlanarak İsrail’e olan tepki ve toplantıların önü kesilir. Bazen de İslam ülkelerinin birleşerek çözmesi gereken müşterek sorunlarını, milletlerarası arenaya taşırlar ki; bu arada da amaç “ben sorunu çözmekten acizim, sen çöz” demektir. Kudüs sorununa kalıcı çözüm istemeyenler umumiyetle bu yolu kullanırlar. Zaten Kudüs sorununu B. Milletlere götürürsen, oradan çıkacak kararları da kabul etmek zorunda olduğu için elin ayağını da bağlarsın. B. Milletler de İsrail aleyhine karar çıkması ve yaptırım uygulaması kararı da pek çıkmaz. Çıksa da güvenlik konseyindeki beş üyeden birinin vetosu yüzden fazla üye ülkenin kararının üzerinde olduğu için uygulama kabiliyeti olmaz.
Günümüz Müslüman’ı, gerçek İslam’ı anlamadığı için de çoğu kardeşimiz, Kelime-i Tevhitlerle, Fetih Surelerini okumakla, Hatim indirmekle, Kudüs’ün kurtulacağını ve eski statüsüne kavuşacağını zannediyorlar. Bu mücadele tarzı İslam’ın “Bir kötülüğü def etmede “önce elinizle, olmazsa dilinizle, onu da yapamazsanız, gönlünüzden buğuz ederek” giderme metoduna aykırıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun haksızlık ve zulüm karşısında Müslüman’ın yapacağı ilk davranış tarzı; önce güç ve kuvveti harekete geçirerek zulmün başını ezecek, onu yapamıyorsak, bizim gibi kalem ile zulüm ve zalimi deşifre ederek mücadele edecek o da yoksa kalbinden buğuz edecek, buğuz da imanın en zayıf halkasıdır.
Devam edecek…