Eğitim sistemimize en büyük darbe 1997 yılında 5+3 dediğimiz sekiz yıllık eğitim kararı ile vuruldu. Türkiye’nin gerçekleri ile uzak, sadece İH Liselerinin önünü kesebilmek için çıkarılmış bir yasadır. Bu yasa ile köy ilk okullarımızın bir çoğu kapatılmış, binlerce köy ilk okulu binalarımız atıl vaziyete düşürülmüş, metruk ve viraneliğe dönüşmüş, halkı aydınlatma görevi olan öğretmenden köylümüz mağdur edilmiştir. Bu yasadan önce köy okullarımızda bulunan kaynaklar demirbaşlar heba edilmiş, kamu malları korunamadığı gibi onca kaynak bir hiç uğruna heba edilmiştir. Yerine konulan taşımalı eğitim denilen sistemle altı yaşındaki çocuklarımız, kışın sert geçtiği bölgelerde kötü hava koşulları nedeniyle, okullarına gidememişler, bunun sonucu olarak, köylünün fakir, fukaranın çocukları, büyük şehirlerde kaliteli okullarda okuyan elit sınıfın çocukları ile rekabetten yoksun bırakılmışlardır.
Bugünkü sistemde okullar çocuklarımızı eğitmiyor. Onları sadece maddi ihtiyaçlarını tatmin için robotlaştırıyor. Onun içindir ki çocuklarımızın tek amacı iyi bir okulda okuduktan sonra, üniversitenin bol para getiren bir bölümüne girip, okul bittikten sonra köşeyi dönme sevdası ve amacında oluyor. Onlar için önce vatan, millet, hizmet gibi ülküler değil maddiyat ön plana çıkıyor. Öğrenci kendini ve dünyaya gönderiliş gayesinden uzak, ruhsuz, ülküsüz, faziletsiz bir varlık haline geliyor.
Günümüz insanının problemlerinin çözümünde ortaya koyduğu çözüm yollarının en önemlisi, insanın ruhunun doyurulmasına yönelik bir eğitimdir. Bunun içindir ki dinimiz kadın erkek ayrımı yapmadan eğitim de fırsat eşitliğini getirmiştir.
Dinimize göre eğitimin gayesi mükemmel insan yetiştirme ve faziletli bir toplum oluşturmaktır. Hz. Ali (R.A) nın “çocuklarımızı kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin” sözleri ile ileriye dönük eğitimin verilmesini tavsiye etmiştir. Milletimizin dini, ahlaki, insani ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını yaşadığı toplumunu seven ve onları yükseltmeye çalışan gençleri yetiştirmemiz gerekir. Aksi takdirde hem geleceğimiz karanlık ve hem de ahretimiz de hüsrana uğrarız.
Şurası bir gerçektir ki, bugün okullarımızda tatbik ettiğimiz sistemin adı eğitim olsa da, aslında sistemin geneline baktığımızda eğitimden eser yoktur. Adı ve bakanlığı Milli Eğitimdir ama, ne millilikten ve ne de eğitimden eser yoktur. Asırlardır var etmeye çalıştığımız eğitimin köküne kibrit suyu dökmek ve insanımızı okumuş zırcahil konumuna düşürmek amacıyla uygulanan ne idiğü belirsiz bir sistemdir. Müfredatında millikten ve eğitimden eser yoktur.
Kişinin, ilgi ve merakı başta olmak üzere, istidat ve kabiliyetlerini uyandırmak, geliştirmek, zihnimiz başta olmak üzere onlara belirli beceriler kazandırmaya yönelik faaliyetlerine literatürde eğitim denmektedir. Eğitim sayesinde insan hem “kalu belada” rabbinin kendine yüklediği kendini bilme ve tanıma fonksiyonlarına gerçekleştirir ve hem de içinde yaşadığı toplumun bekasını sağlayarak, yaşadığı toplumun kültür kodlarını da geleceğe taşır. Bizde eğitim denince hemen aklımıza okullarımız ve öğrenme geliyor. Aslında eğitim sadece öğrenmek değildir. Bugüne kadar Türk toplumunda okumuş okul bitirmiş insanların eğitimli olduğu, okulun insanı eğittiği fikri hakim olmuştur. Ama bu algı tamamen doğru değildir. Pekala hiç okul yüzü görmediği halde hayat eğitimini tamamlayan bir sürü insan mevcuttur. Hatta bu insanlar işlerinde, davranışlarında binlerce kitap yutmuş, fakültelerden mezun olmuş insanlardan daha da eğitimli ve hayata hazırlıklı olduğu çokça görülmektedir. Öğrenim bir yerde teori, eğitim ise pratiktir. Okulda ve kitaplarda öğrenilen bilgilerin, hayata geçirilmesidir Eğitim. Bir yerde eğitimle hayata geçiremediğimiz bilgi, faydalı bir bilgi değildir. Zaten Türkiye’nin en büyük sorunu eğitimsizliktir. Ülkemizde bir sürü ilköğretim okulu, liseler her ilde bir veya birkaç üniversite, yüksek okullar ilçelere kadar yaygınlaşmış ama, ülkede hala dünyada isim yapmış patentli bir ürünümüz yok. Bu üniversitelerden mezun olmuş, isminin önünde bir sürü unvanı olan okumuşlarımız var, ama kullandığımız cep telefonu, bilgisayarımız, otomobilimizin hepsi yabancı… Böyle bir eğitim sistemi bilimde teknolojide, sanayide bağımlılıktan kurtulup özgürlüğü getireceği yerde, dışa bağımlılığı daha da artırıyor. Ortalık okumuş, öğrenim görmüş cahillerden geçilmiyor. DEVAM EDECEK
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
ÖĞRENİYOR MUYUZ YOKSA EĞİTİYOR MUYUZ? (2)
Eğitim sistemimize en büyük darbe 1997 yılında 5+3 dediğimiz sekiz yıllık eğitim kararı ile vuruldu. Türkiye’nin gerçekleri ile uzak, sadece İH Liselerinin önünü kesebilmek için çıkarılmış bir yasadır. Bu yasa ile köy ilk okullarımızın bir çoğu kapatılmış, binlerce köy ilk okulu binalarımız atıl vaziyete düşürülmüş, metruk ve viraneliğe dönüşmüş, halkı aydınlatma görevi olan öğretmenden köylümüz mağdur edilmiştir. Bu yasadan önce köy okullarımızda bulunan kaynaklar demirbaşlar heba edilmiş, kamu malları korunamadığı gibi onca kaynak bir hiç uğruna heba edilmiştir. Yerine konulan taşımalı eğitim denilen sistemle altı yaşındaki çocuklarımız, kışın sert geçtiği bölgelerde kötü hava koşulları nedeniyle, okullarına gidememişler, bunun sonucu olarak, köylünün fakir, fukaranın çocukları, büyük şehirlerde kaliteli okullarda okuyan elit sınıfın çocukları ile rekabetten yoksun bırakılmışlardır.
Bugünkü sistemde okullar çocuklarımızı eğitmiyor. Onları sadece maddi ihtiyaçlarını tatmin için robotlaştırıyor. Onun içindir ki çocuklarımızın tek amacı iyi bir okulda okuduktan sonra, üniversitenin bol para getiren bir bölümüne girip, okul bittikten sonra köşeyi dönme sevdası ve amacında oluyor. Onlar için önce vatan, millet, hizmet gibi ülküler değil maddiyat ön plana çıkıyor. Öğrenci kendini ve dünyaya gönderiliş gayesinden uzak, ruhsuz, ülküsüz, faziletsiz bir varlık haline geliyor.
Günümüz insanının problemlerinin çözümünde ortaya koyduğu çözüm yollarının en önemlisi, insanın ruhunun doyurulmasına yönelik bir eğitimdir. Bunun içindir ki dinimiz kadın erkek ayrımı yapmadan eğitim de fırsat eşitliğini getirmiştir.
Dinimize göre eğitimin gayesi mükemmel insan yetiştirme ve faziletli bir toplum oluşturmaktır. Hz. Ali (R.A) nın “çocuklarımızı kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin” sözleri ile ileriye dönük eğitimin verilmesini tavsiye etmiştir. Milletimizin dini, ahlaki, insani ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını yaşadığı toplumunu seven ve onları yükseltmeye çalışan gençleri yetiştirmemiz gerekir. Aksi takdirde hem geleceğimiz karanlık ve hem de ahretimiz de hüsrana uğrarız.
Şurası bir gerçektir ki, bugün okullarımızda tatbik ettiğimiz sistemin adı eğitim olsa da, aslında sistemin geneline baktığımızda eğitimden eser yoktur. Adı ve bakanlığı Milli Eğitimdir ama, ne millilikten ve ne de eğitimden eser yoktur. Asırlardır var etmeye çalıştığımız eğitimin köküne kibrit suyu dökmek ve insanımızı okumuş zırcahil konumuna düşürmek amacıyla uygulanan ne idiğü belirsiz bir sistemdir. Müfredatında millikten ve eğitimden eser yoktur.
Kişinin, ilgi ve merakı başta olmak üzere, istidat ve kabiliyetlerini uyandırmak, geliştirmek, zihnimiz başta olmak üzere onlara belirli beceriler kazandırmaya yönelik faaliyetlerine literatürde eğitim denmektedir. Eğitim sayesinde insan hem “kalu belada” rabbinin kendine yüklediği kendini bilme ve tanıma fonksiyonlarına gerçekleştirir ve hem de içinde yaşadığı toplumun bekasını sağlayarak, yaşadığı toplumun kültür kodlarını da geleceğe taşır. Bizde eğitim denince hemen aklımıza okullarımız ve öğrenme geliyor. Aslında eğitim sadece öğrenmek değildir. Bugüne kadar Türk toplumunda okumuş okul bitirmiş insanların eğitimli olduğu, okulun insanı eğittiği fikri hakim olmuştur. Ama bu algı tamamen doğru değildir. Pekala hiç okul yüzü görmediği halde hayat eğitimini tamamlayan bir sürü insan mevcuttur. Hatta bu insanlar işlerinde, davranışlarında binlerce kitap yutmuş, fakültelerden mezun olmuş insanlardan daha da eğitimli ve hayata hazırlıklı olduğu çokça görülmektedir. Öğrenim bir yerde teori, eğitim ise pratiktir. Okulda ve kitaplarda öğrenilen bilgilerin, hayata geçirilmesidir Eğitim. Bir yerde eğitimle hayata geçiremediğimiz bilgi, faydalı bir bilgi değildir. Zaten Türkiye’nin en büyük sorunu eğitimsizliktir. Ülkemizde bir sürü ilköğretim okulu, liseler her ilde bir veya birkaç üniversite, yüksek okullar ilçelere kadar yaygınlaşmış ama, ülkede hala dünyada isim yapmış patentli bir ürünümüz yok. Bu üniversitelerden mezun olmuş, isminin önünde bir sürü unvanı olan okumuşlarımız var, ama kullandığımız cep telefonu, bilgisayarımız, otomobilimizin hepsi yabancı… Böyle bir eğitim sistemi bilimde teknolojide, sanayide bağımlılıktan kurtulup özgürlüğü getireceği yerde, dışa bağımlılığı daha da artırıyor. Ortalık okumuş, öğrenim görmüş cahillerden geçilmiyor. DEVAM EDECEK