İBB başkanı sn. İmamoğlu’nun Malatya’daarama kurtarma çalışmaları sırasında halkın arasında dolaşırken AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu isimli bir kadınını kendisini kaybetmiş bir halde, zihnindeki kin ve nefreti kusar bir şekilde << şov yapma, İngiliz uşağı, sen git İstanbul’una>>şekline de bağırıp çağırması, bulunduğu belde veya şehrin sahiplenmesinden ziyade mülkiyet iddiasından başka bir şey değil… Malatya halkının başına, deprem gibi büyük bir felaket vurmuş, üstelik kendilerinin iktidarda olduğu bir hükümet zamanında gerekli müdahale yapmakta aciz kalmış, enkaz altında binlerce Malatyalı canı ile çekişirken bu kadının Sayın Ekrem İMAMOĞLU’ na bu şekilde çemkirmesi <> demektir. Bu kafa yapısı ve sarf edilen sözlerin altında yatan gerçek, zihinlerdeki ayrıştırma düşüncenin bir nevi dışa vurumudur. Şunu da unutmamak gerekir tüm Ak parti kademesi bu şekilde düşünüyor diyemeyiz. Partiye aidiyeti olduğunu zanneden bu kadın dışlanmış olacak ki, bir dahaki seçimde aday bile yapılmamış. Böyle marjinal tipler her partide bulunur. Yalnız partinin bu tiplerin kulağını da çekmesi gerekir.
Depremin zihinlerde yaşattığı ikinci tahribat ise, devletin güvenlik teşkilatının zaafa uğramasıdır. Dokuz Şubat tarihli Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın sunduğu programda, deprem bölgesinde görev yapan muhabir M. Akif Ersoy’un söyledikleridir. Yöre halkı deprem sonrası, yağma ve talan olaylarının önlenmemesi sebebiyle <<çoğumuzun evinde ruhsatlı av tüfeği veya tabancalarımız var. Devlet güvenliği sağlayamıyorsa, biz kendi imkanlarımızla>> müdahale edebiliriz şeklindeki, vatandaşların algısı idi. Böyle bir düşüncenin halkın zihninde yeşermesi demek , o bölgede güvenlik zafiyetinin olduğunu gösterir. Maalesef toplum içinde insanların uğradıkları felaketi, avantaj haline getiren kişiler de olabilir. Olabilirden ziyade hepimizin ruhunda bu duygu bastırılmış olsa da var. Örneğin sıkışık bir trafikte yol alırken arkadan bir ambulans geldiğinde ambulansın arkasında açılan trafiğe bakıyorsun araçların çoğu girmeye kalkıyor. Eğer güvenlik güçleri, acilen bu yağma ve talanın önüne geçmezse sonuç bir felaket olur. Halk kendi adaletini sağlama yoluna gidebilir.
Deprem bölgesinden gelen haberlere yetkililerin ağızlarından çıkan sözlere baktığımda köylerdeki arama kurtarma faaliyetlerine Dördüncü günden itibaren başlandığı söylendi. Bu hareket tarzı köylerde yaşayan insanları ayrıştırmaktır. Köylere ve köylüye 3. Sınıf insan muamelesi yapmaktır. Aynı depremi köylü de yaşadı. Belki kıt imkanlarla yaptırdığı derme çatma evleri başına yıkıldı. Oğlu kızı hanımı çocukları enkaz altında kaldı. Kurtulabilirse kendi imkanları ile kurtuldu. Hadi diyelim ki üç beş hayvanı vardı onları keserek karnını doyurdu. Ama kışın donundan soğuğundan nasıl korunacak, barınma ihtiyacını nasıl giderecek. Çoğu da depremden kurtulduğu halde, sığınacak sağlam barınak bulamazsa soğuktan can verme ihtimali de yüksek. Sen şehirde olsan böyle bir durumda, arama kurtarma çalışmaları bir binada yoğunlaşsa, onun karşısında senin binan da enkaz olmuşsa yetkililer senin binana müdahale etmediyse ne düşünürsün? Elbette ki insanın zihnini çeşit çeşit olumsuz fikirler gelir… Eskilerin <> sözünü boşa söylenmediğini bilmek lazım.
Velhasıl deprem sahasının büyüklüğü gibi bir anlayış mazeret olamaz. Önce üzerine düşeni hakkıyla yapacaksın sonra da tevekkül ve takdiri ilahiye dayanacaksın. Gölcük depreminden bugüne 24 sene geçti lakin bir türlü ders almadık. Yine eski tas eski hamam yuvarlanıp gidiyoruz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
RECEP ACAR
YİNE ESKİ TAS ESKİ HAMAM…(2)
İBB başkanı sn. İmamoğlu’nun Malatya’daarama kurtarma çalışmaları sırasında halkın arasında dolaşırken AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu isimli bir kadınını kendisini kaybetmiş bir halde, zihnindeki kin ve nefreti kusar bir şekilde << şov yapma, İngiliz uşağı, sen git İstanbul’una>>şekline de bağırıp çağırması, bulunduğu belde veya şehrin sahiplenmesinden ziyade mülkiyet iddiasından başka bir şey değil… Malatya halkının başına, deprem gibi büyük bir felaket vurmuş, üstelik kendilerinin iktidarda olduğu bir hükümet zamanında gerekli müdahale yapmakta aciz kalmış, enkaz altında binlerce Malatyalı canı ile çekişirken bu kadının Sayın Ekrem İMAMOĞLU’ na bu şekilde çemkirmesi <> demektir. Bu kafa yapısı ve sarf edilen sözlerin altında yatan gerçek, zihinlerdeki ayrıştırma düşüncenin bir nevi dışa vurumudur. Şunu da unutmamak gerekir tüm Ak parti kademesi bu şekilde düşünüyor diyemeyiz. Partiye aidiyeti olduğunu zanneden bu kadın dışlanmış olacak ki, bir dahaki seçimde aday bile yapılmamış. Böyle marjinal tipler her partide bulunur. Yalnız partinin bu tiplerin kulağını da çekmesi gerekir.
Depremin zihinlerde yaşattığı ikinci tahribat ise, devletin güvenlik teşkilatının zaafa uğramasıdır. Dokuz Şubat tarihli Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın sunduğu programda, deprem bölgesinde görev yapan muhabir M. Akif Ersoy’un söyledikleridir. Yöre halkı deprem sonrası, yağma ve talan olaylarının önlenmemesi sebebiyle <<çoğumuzun evinde ruhsatlı av tüfeği veya tabancalarımız var. Devlet güvenliği sağlayamıyorsa, biz kendi imkanlarımızla>> müdahale edebiliriz şeklindeki, vatandaşların algısı idi. Böyle bir düşüncenin halkın zihninde yeşermesi demek , o bölgede güvenlik zafiyetinin olduğunu gösterir. Maalesef toplum içinde insanların uğradıkları felaketi, avantaj haline getiren kişiler de olabilir. Olabilirden ziyade hepimizin ruhunda bu duygu bastırılmış olsa da var. Örneğin sıkışık bir trafikte yol alırken arkadan bir ambulans geldiğinde ambulansın arkasında açılan trafiğe bakıyorsun araçların çoğu girmeye kalkıyor. Eğer güvenlik güçleri, acilen bu yağma ve talanın önüne geçmezse sonuç bir felaket olur. Halk kendi adaletini sağlama yoluna gidebilir.
Deprem bölgesinden gelen haberlere yetkililerin ağızlarından çıkan sözlere baktığımda köylerdeki arama kurtarma faaliyetlerine Dördüncü günden itibaren başlandığı söylendi. Bu hareket tarzı köylerde yaşayan insanları ayrıştırmaktır. Köylere ve köylüye 3. Sınıf insan muamelesi yapmaktır. Aynı depremi köylü de yaşadı. Belki kıt imkanlarla yaptırdığı derme çatma evleri başına yıkıldı. Oğlu kızı hanımı çocukları enkaz altında kaldı. Kurtulabilirse kendi imkanları ile kurtuldu. Hadi diyelim ki üç beş hayvanı vardı onları keserek karnını doyurdu. Ama kışın donundan soğuğundan nasıl korunacak, barınma ihtiyacını nasıl giderecek. Çoğu da depremden kurtulduğu halde, sığınacak sağlam barınak bulamazsa soğuktan can verme ihtimali de yüksek. Sen şehirde olsan böyle bir durumda, arama kurtarma çalışmaları bir binada yoğunlaşsa, onun karşısında senin binan da enkaz olmuşsa yetkililer senin binana müdahale etmediyse ne düşünürsün? Elbette ki insanın zihnini çeşit çeşit olumsuz fikirler gelir… Eskilerin <> sözünü boşa söylenmediğini bilmek lazım.
Velhasıl deprem sahasının büyüklüğü gibi bir anlayış mazeret olamaz. Önce üzerine düşeni hakkıyla yapacaksın sonra da tevekkül ve takdiri ilahiye dayanacaksın. Gölcük depreminden bugüne 24 sene geçti lakin bir türlü ders almadık. Yine eski tas eski hamam yuvarlanıp gidiyoruz.